Birlikte başaracağız…
Ne zaman ekranda görünseler, acaba bu defa kime hakaret edecekler? diye merak eder olduk. Hal böyle olunca da linç girişimleri, sokak ortasında dayaklar, ev basmalar gibi eylemler karşımıza çıkıyor. Ülkenin ucuz kahramanları, muktedirlerinin sözlerini kendilerine vazife olarak kabul edip fütursuzca eylemlere girişebiliyorlar. Dönüp kendime sormadan edemiyorum: Nereye gidiyoruz? Her gün kavga, her gün nefret, her gün öfke… Allah sonumuzu hayır eylesin.
Oysa daha aydınlık ve yaşanabilir bir Türkiye için barışmaya, birleşmeye ve kucaklaşmaya ihtiyacımız var. Özellikle siyasilerin dilleri kılıç gibi keskin değil kadife gibi yumuşacık olmalı. Kendinden olmayanı düşman, hain ve terörist ilan etmek, ülkenin aydınlığına değil karanlığına hizmet eder. Kırk yıl birbirlerine rakip olan Demirel, Erbakan, Ecevit ve Türkeş’in birbirlerine karşı ağzından şerefsiz, hain, çapsız, sapık gibi sözcüklerin çıktığını görmedik.
Herkesi tehdit etme duygusu, insanın içindeki korkunun dışa vurumudur. İçinde korku barındırmayan bireyler, herkese dostluk elini uzatarak yoluna devam ederler. Toplum olarak bir olmaya, birlik olmaya, kimseyi ötekileştirmeden kucaklamaya ihtiyacımız var. Birbirimizi karalama üstünden siyaset yaparsak bu ne bize ne de topluma yarar sağlar. Aksine farklılıklarımızı zenginliğimiz gibi kullanırsak daha aydınlık ve adil bir toplum olabiliriz. Farklı fikirlerin, ülkenin geleceği için bir araya gelmeleri kıymetlidir. Özellikle yirmi bir senenin sonunda halen muhalefeti suçlayan bir iktidarın olduğu yerde bu birliktelik daha da kıymetli hale geliyor.
İktidar mensupları da durmadan birlikte olmaktan, bir olmaktan bahsediyorlar. Elbette ben de öyle diyorum ama aramızda bir fark var: Onlar bu birlikteliği kendi yanlarında olmak, onlar gibi düşünmek, onlar gibi inanmak, onlar gibi yaşamak olarak görüyorlar. Oysa bireyler farklılıklarını muhafaza ederek de birliktelik oluşturabilirler. Yeter ki birlikteliğin omurgası cumhuriyet ve onun değerleri, demokrasi, adalet, laiklik, insan hakları, hayvan hakları ve en önemlisi Atatürk olsun. Yeter ki milli bayramlarda hastalanmasınlar! Yeter ki yandaşlarını zengin etmeyi değil halkı zenginleştirmeyi düşünsünler.
Dedik ya siyasetin bu acımasız dili sokağa öylesine yansıyor ki, sosyal medyada dolaşan sokak röpotajlarında gördüklerim karşısında daha da endişeleniyorum. İnsanlar kendi yaşadıklarını, buna sebep olanların çocuklarında, hatta torunlarında yaşamalarını ister hale gelmişler. Bu denli iğrenç nefret duygusunu kesinlikle kabul etmiyorum. Bunun üstüne tartışmalar başladı hemen. Bunu bir öfke patlaması olarak bir tarafa koyarak düşünelim: Biz insanlarımızda bu denli öfke, kin, nefret ve de öç alma duygusunun oluşmasına nasıl sebep olduk? Şunu unutmayalım: Her sonucu meydana getiren sebepler vardır. Siz o sebepleri ortadan kaldırmadığınız sürece böylesi toplumsal sorunları çözemezsiniz.
Beyler, kendinize gelin! Bizim gidecek başka Türkiye’miz yok. Biz bu topraklarda kardeşçe yaşamak istiyoruz. Adalet istiyoruz. Her alanda eşitlik istiyoruz. Birileri aç yatarken birilerinin göbeğini kaşımasını istemiyoruz. Biz, bu ülkede akşamdan sabaha zenginleşenler değil, alın teriyle, hep beraber zenginleşmek istiyoruz.
Toplum olarak kavgalardan bıktık artık. Bizi yöneteceklerin de kavgacı değil barışçı ve kucaklayıcı olmasını bekliyoruz.
El ele, kol kola birleşerek bunu başarmak zorundayız. Dedim ya, bizim başka ülkemiz yok. Şunun da bilinmesini isterim: Biz, sıkışınca ülkesini terk edecek millet değiliz. Halkımızın sağduyusuna güveniyor, gelecekte bunu birleşe birleşe başaracağımıza gönülden inanıyorum.