Kadınlar! Bu seçim sizin seçiminiz olacak!
2018 seçimlerinde Türkiye genelinde HÜDA PAR’ın aldığı oy sayısı 157.437 (0.31% ) idi.
Yeniden Refah Partisi 2018 yılında kurulduğu için seçimlere katılamadı. 2019 yılı yerel
seçimlerinde ise bir varlık gösteremedi.
Her iki parti de kamuoyunda neredeyse hiç gündeme gelmeyen partiler iken Cumhur İttifakı
ile ittifak yapmaları sonucunda ekranlarda boy göstermeye başladılar.
HÜDA PAR, geçmişindeki Hizbullah bağlantısı iddiaları ile yeniden gündeme geldi. Parti
programında “Anayasanın değiştirilemez nitelikte hiçbir maddesi olmamalıdır… Yeni
anayasa herhangi bir ideoloji dayatmamalı” ifadelerinin yer aldığı HÜDA PAR bu durumda
Anayasa’nın ilk dört maddesine yani;
Cumhuriyet’e; Cumhuriyetin niteliklerine ve özellikle Atatürk milliyetçiliği ile lâik ve
sosyal bir hukuk Devleti olmasına; resmî dili olan Türkçeye, Ay-Yıldızlı Türk
Bayrağı’na, İstiklâl Marşı’na ve başkentinin Ankara olmasına; Türkiye Devleti’nin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlük ilkesine ve tüm bunların değiştirilmesini
engelleyen 4. Maddesine karşıdır.
Kısaca HÜDA PAR Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu değerlerinin tümüne karşıdır.
İki dilli, iki bayraklı özerk ve federatif bir ülke istemektedir. Şeyh Sait, Dersim ve Ağrı
isyanlarını haklı bulmakta, isyanın elebaşları olan, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı isimlerden
özür dilenmesini talep etmektedir. Ayrıca parti genel başkanının “Kürt meselesinde İslami bir
çözümün olması” yönünde bir açıklaması bulunuyor. Yani iş en sonunda dönüp dolaşıp bir
Türkiye İslam Devleti’ne gelip dayanıyor.
Türkiye, İstanbul Sözleşmesi adıyla bilinen ve ilk imzacısı olduğu “Kadınlara Yönelik Şiddet
ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesi” nden bir gece yarısı Cumhurbaşkanı kararnamesiyle ve Meclis kararı olmadan
çekilmişti. Çekilme gerekçesi olarak da “Türk ailesinin yapısına zarar verildiği ve eşcinsel
yönelimlerin meşrulaşmasına neden olduğu” ileri sürülmüştü.
İstanbul Sözleşmesi’nden asıl çıkış nedeninin İsmailağa cemaatinin talebi üzerine olduğu
iddiaları ortaya atıldı. Gazeteci yazar Murat Yetkin bu konuyu köşesine taşıdığı yazısında şu
ifadelere yer verdi:
“İsmailağa Cemaati… ‘Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi’ için
imzalanan İstanbul sözleşmesinden çıkılmasını resmen talep etti hükümetten. Cemaatin resmî
internet sitesinde 6 Temmuz günü yayınlanan bildiride, 2011’de -o zaman başbakan-
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ilk imzayı atmış olduğu sözleşmenin İslamî değerlere
‘savaş açma’ hüviyeti taşıdığı da öne sürüldü. Cübbeli Ahmet Hoca namıyla bilinen Ahmet
Mahmut Ünlü’nün de mensubu olduğu İsmailağa bildirisinde Sözleşme ‘kadına yaratılış
amacının aksine misyonlar yüklediği’ ve bu yönüyle ‘ahlakî yapımızı ve ecdadımızdan bize
intikal eden aile medeniyetimizi yıkmayı hedeflediği’ iddia edildi.” *
HÜDA PAR lideri Zekeriya Yapıcıoğlu da İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanlardan. Şöyle
diyor: “Biz de İstanbul Sözleşmesi’nin ailenin köküne kibrit suyu döktüğünü, 6284 sayılı
yasanın isminin her ne kadar aileyi koruma kanunu olsa da şiddeti önlemediğini daha önce
basınla paylaştık.”
Ne ilginçtir ki, olay dönüp dolaşıp kadınlara geliyor. İşte Yeniden Refah Partisi de Cumhur
İttifakı’na katılma şartı olarak 6284 Sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesine Dair Kanun” un kaldırılmasını şart koştu. Yani lafı hiç eğip bükmeden
doğrudan kadınları hedef aldı. Meğer küçük Erbakan bir yıl önce 6284 Sayılı Kanunu hedef
alan konuşmalar yapmış. Bazı paragrafları alalım:
“İstanbul Sözleşmesi’nin uzantısı, haksız, hukuksuz, ayrıştırıcı bir garabet halindeki 6284
sayılı Kanun’un bir evvel yürürlükten kaldırılması gerektiğini ifade ediyoruz. Dış güçlerin
oyunlarına âlet olmayın. Aynı zamanda yıkılan bu yuvaların, babasız kalan bu çocukların
günahına ortak olmayın. ”
“…İnsanları bir arada tutan en temel yapı taşı olan aileyi ve ailenin çekirdeğini oluşturan
‘kadın ve erkeği’ birbirinden koparıp dağıtmak istiyorlar…”
“Bu çok açık bir gerçektir ve İstanbul Sözleşmesi doğrultusunda çıkarılan 6284 sayılı kanun
da aile yapısının bozulması ve yuvaların yıkılması için düzenlenmiştir.”
“Delilsiz beyana dayalı olarak babanın 6 ay 1 sene evden uzaklaştırılması babasız çocuklar
büyümesine yol açmış, kadınlar da kendi başına tek başına kalarak çok daha fazla mağdur
olmuştur. Bu verilere göre 6284 sayılı kanun kadına ve aileye ve çocuklara sadece yıkım
getirmiştir. İstanbul sözleşmesinin uzantısı 6284 sayılı kanun kaldırılmalıdır.”**
Yani diyor ki küçük Erbakan, kadın dayak da yese, tacize de uğrasa gidip yasalardan koruma
talep edemez; kocasına ya da diğer erkek yakınlarına karşı uzaklaştırma cezası aldıramaz…
Yesin dayağı, otursun evinde…
Erbakan Jr.’un bu konuşmaları o günlerde pek ses getirmemiş ama malûm Cumhur İttifakı
ortağı olunca bir hayli popüler oldu. Erbakan’ın 6284’ün kaldırılması talebi AKP içindeki
kadın siyasilerin bile tepkisine neden oldu. Öyle ki, AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin
ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık tarafından “kırmızı çizgimizdir” ve “kabul
edilemez” ifadeleriyle karşı çıkıldı. Çünkü bu kadınlar tehlikenin farkındalar… İşin ilginç
yanı AKP’li kadınlara kendi camiaları içinden sözlü saldırı ve tehditler savrulurken,
muhalefet partilerinin tümünden destek geldi.
AKP’li kadınların bile karşı çıktığı 6284 Sayılı Kanun kaldırılırsa ne olur diye soralım:
Bunun bir adım ötesinin Türk Medeni Kanunu’nun kaldırılması olabileceğini rahatlıkla
söyleyebiliriz; elbette Cumhur İttifakı 14 Mayıs 2023 seçimini kazanırsa…
Kadınlar! Tehlikenin farkında mısınız?
Bu seçim sizin seçiminiz olacak.
Özellikle de AKP zihniyetini iktidara taşıyan kadınlar; nasıl ki geçmişte “türban” diye
diye AKP’yi iktidara getirdinizse şimdi de göndermek zorundasınız. Hani geçmişte bir
büyüğümüz, “Türkiye’nin, Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok” demişti; hatırlıyor
musunuz? İşte tüm bu gidişata bakılırsa türbanlı kıyafetlerinizi bile mumla arayacağınız bir
döneme gireceğiniz gün gibi aşikâr ve bu sadece sizinle de sınırlı da kalmayacak; ülkenin tüm
kadınlarını da içine alacak. Hal böyle olunca da:
Cumhuriyet’in/Mustafa Kemal Atatürk’ün 1926 yılı Medenî Kanunuyla aile ve toplum
hayatında Türk kadınına çoğu Batılı ülkeden daha önce sağladığı en geniş
haklar/özgürlükler elinizden alınmış olacak…
Evlere tıkılacaksınız. Size birileri tarafından “Bu işin kariyeri çocuk doğurmak, sayıları
artırmak” denilecek. Belki de Afganistan’da olduğu gibi iş hayatından ve eğitimden
soyutlanacaksınız; doktor, avukat, iş insanı v.b. olamayacak, öğretmenlik yapamayacaksınız.
Türban yerine “burka” giyeceksiniz. Yanınızda bir refakatçiniz olmadan da 90 km’den uzağa
gidemeyeceksiniz.
Erkeğe yeniden çok eşlilik ve tek taraflı boşanma hakkı verilecek. Sizin boşanma hakkınız,
velayet hakkınız ve mallarınızın üzerinde tasarruf hakkınız olmayacak. Aile ve toplum
hayatında eşit sayılmayacaksınız. Sanat ile ilişiğiniz kesilecek. Siyasî haklarınız yani seçme
ve seçilme hakkınız da olmayacak. Yüzünüze peçe takıp, kimliksizleştirileceksiniz… Ve
bütün bunları size din, iman, Kur’an, Allah diyerek dayatacaklar; Allah’ın tüm kullarını eşit
yarattığını unutarak ve Allah ile aldatarak yapacaklar… Ama Mustafa Kemal Atatürk ne
diyor:
“Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir.”
Seçim sizin…