Zor günler
Gerek binalarda gerekse de şehirlerin alt yapılarında ranta teslim olmanın bedelini canlarımızla ödedik. Daha üç ay önce hükümet töreniyle açılan alt geçit, insanlarımıza mezar oldu. Şehirleşmede bilim insanlarının fikirlerine kulaklarımızı tıkayıp müteahhitlerin çıkarlarını gözettik. Akıl ve bilimden uzaklaşmanın sonucu ortada…
Bir iktidar düşünün ki yirmi bir senedir ülkeyi, en az yirmi beş senedir de yerelleri yönetiyor, ne deprem ne sel ne de yangınlar için hiçbir şey yapmamışlar. 2009 yılında, İstanbul gibi Dünya’da sayılı bir kentin göbeğinde otuz bir can selden ölürken bu kenti onlar yönetiyordu. Hani Ayamama deresinin iki yanındaki yapılaşmaya müsaade edilmeyecekti. Ne oldu? Akıl ve bilimden uzak çarpık yapılaşmayı ranta dönüştürdüler. Derenin iki yanını temizlemek bir yana daha yüksek binalar yaptılar. Zeytinburnu ve Bakırköy sahilleri gökdelenlerle doldu. Denize oldukça yakın yerlere ruhsatı kimler verdi? Yarın olası bir İstanbul depreminde devrilse denize düşecek bu yapılarda hayatlarını kaybedeceklerden helallik mi isteyeceğiz?
Ormanlarımız cayır cayır yanarken yangını söndürecek uçak bulunamadı. Sellerden etkilenecek dere yataklarına imar izni ve iskan raporunun altına imza atılmaması gerekirken, vatandaşın başına çay atıldı. Depreme ancak üçüncü günde müdahale edilebildi. Canlarımız donarak öldüler. Yardıma koşan sivil toplum kuruluşları adeta engellendiler. Felakette dahi muhalefete muhalefet edildi. Adeta “size ihtiyacımız yok” denilerek ucuz kahramanlık peşinde koşuldu. Oysa halk topyekun ayaktaydı. Oraya koşanlardan kimse kuracağı çadırda kimin kalacağıyla ilgilenmedi, kurtardığı canın kim olduğuna bakmadı. Aşevleri parti binalarının önüne kurulmadı. Yani Kızılay çadır satarken halkımız yollara düşmüş yardıma koşuyordu.
Gelinen noktada milyonlarca lira yardım toplanmışken yine halkımızdan çay, şeker, kahvaltılık gibi ihtiyaç malzemelerinin isteniyor olması içimizi sızlattı. Yılların kurumu Kızılay’ın, halkın güven duygusunu zedelemesi çok üzücü oldu. Şimdi çıkıp helallik istemek çok garip ve anlamsız geliyor bana. Bunun hangi dinde olduğunu da merak ediyorum. Siz dini de sizden başkasının bilmediğini mi sanıyorsunuz?.. Çok şükür okuduğumuzu anlıyoruz…
Şehirlerin görünümünü makyajlarken ruhunu yok ettiniz. Nasıl olsa vatandaş görmüyor, deyip alt yapıyı yok saydınız. Seçim kazanmak uğruna gelecek tehlikelere kulak tıkadınız. Doğaya rağmen doğayla mücadele ettiniz. Yandaşları zengin etme uğruna hem halkı fakirleştirdiniz hem de çürük binalar, gideri olmayan alt geçitler yaparak insanları uyuttunuz. Hem de bilimden uzaklaşarak yaptınız bütün bunları. Yağmur yağdı, yer sallandı her şey ortaya çıktı. Geldiğimiz nokta; Allah bizi affetsin, hakkınızı helal edin… Ne kolay, değil mi?..
Art arda yaşadığımız bu felaketler bize gösterdi ki iktidar yine sınıfta kaldı. Ülkenin sorunlarını çözmeye tek adam düzeni yetmedi. Beyler, siz her ne kadar pembe tablolar çizmeye çalışsanız da bütün her şey toplumun gözünün önünde oluyor. Sizin kanallarınız göstermese de elinde telefonu olan herkes ülkenin gerçeklerini görüyor. Bilim ve teknoloji saklananları buluyor.
Her zaman söylüyoruz; Toplumlar ortak akılla yönetilirse gelişir, zenginleşir ve yaşanabilir bir ülkeye dönüşür. Yerelde ve merkezi de çağdaş ve hesap verebilir bir yönetim anlayışını ülkemizde mutlaka hakim kılmalıyız. Bu ülke hepimizin. Ülkemiz asla kimsenin çiftliği olmamalı ve de olamaz. Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’nun kadim topraklarına ektiği tohumlar daha çürümedi. Siz ne kadar tabelalardan silip unutturmaya çalışsanız da onun adı ve fikirleri bu halkın gönlüne kazınmış bir kere. Günü geldiğinde bu halk onları göreve çağırır; Tıpkı bugün olduğu gibi…
Daha aydınlık bir Türkiye için zor günleri, ayrışarak değil birleşerek aşacağız.