Ülkemizde yaşanan deprem felaketinde hayatlarını kaybetmiş insanlarımızın anısına..
Dumanını rüzgara savurduğum bir sigara yakardım ya hani, sigara içmediğin halde kokusunu içine çektiğin. Diyordun ya bana; “her sigara yaktığında dumanında babam gelir aklıma bağda bahçede sisli havalarda babam kokuyor sanki” diye. Artık sigarayı da bıraktım sen koklamıyorsun diye içmiyorum.
Bir ıssız sahil kasabasında, deniz kenarında yürümekten de keyif almıyorum artık. Hissiz ve ıssız geliyor sensiz. Seninle batırdığım güneşin keyfi de yok. Huzur vermiyor gün batımı. Kızılla mavinin dans eden renk cümbüşlerini seçemiyorum. Sıradan geliyor güneşin doğuşu da batışı da.
Öyle, o yer senin bu yer benim gezmekten de hevesim kalmadı. Issız bir dağ köyünde kaybolalım, yolu kaybedelim heyecanı da yok artık. Ansızın önüme çıkan bir dağ manzarasından keyif almıyorum. Başımıza değecek kadar alçak bulutlardan şekil de çıkaramıyorum. Kalp şekli de almıyor sensiz bulutlar.
Öyle son ses müziği açıp türküler de dinlemiyorum. Duygusu bitmiş türkülerin ahengi kalmamış, bağlamanın tınısını hissedemiyorum. Neşet Ertaş'ın sesi seninle dinlediğim kadar gür de çıkmıyor. Sıradan geliyor sözleri o çok sevdiğim türkülere küsüyorum.
Ayın şavkı ışıtmıyor yollarımı her yer zifiri karanlık. Parlayan yıldızlar kayarken dilekte tutmuyorum artık. Bizi diyardan diyara götüren şimal yıldızının kuyruğundan tutma gibi bir çabam da yok. Uzanmaya dermanı kalmamış elim kolum kalkmıyor mecalim yok.
Sırf keyif olsun diye gidip geldiğimiz karşı yakaya şimdi vapur kalkacak limandan. Poşet dolusu simitlerimiz de hazır martılar için. Dilek tuttuğumuz martılar! Karası senin akı benim. Kimin eline konarsa onun yanağına öpücük konduracağız iddialarımız da yok.
Her şeyden, herkesten uzak uçsuz bucaksız ıssız bir yerden bir arsa alayım. Üzerine ahşaptan tek odalı bir ev yapayım hevesim de kalmadı. Bahçesiyle uğraşayım, senin gibi kokan mis kokulu güller dikeyim. Gül kokulu bahçemiz olsun rengarenk her bir yanı sen koksun diye bir çabamda yok.
Ruhum satılığa çıkmış bir eşya gibi hissiz ve sıradan bir o kadar da canım sıkkın. Ve canım çok yanıyor çok. Hani şair demiş ya; “Tek kişilik miydi bu şehir?” Sen gidince tüm dünyanın içi boşalmış gibi his yaşıyorum yüreğimde.
Bazen kokunu hisseder gibi oluyorum. Senin sigara dumanında babanı hissettiğin gibi bir his. İşte o an gözlerimi kapıyorum sanki sen yanındaymışsın gibi. Başını göğsüme dayamışsın gibi. Seninle güneşi doğuruyorum, güneşi batırıyorum, tek tek yıldızları sayıyorum zifiri karanlıkta gök yüzünde. Saatlerce nefessiz kalıyorum. Açıyorum gözlerimi dünya daha hızlı dönüyor. Ben bitiyorum yok oluyorum koskoca evrende.
Günlerden perşembe mi salı mı? Mevsimlerden zemheri mi bahar mı? Onu da bilmiyorum. Ne önemi var ki sensiz her an kara kış oluyor bana. Ömür törpüsünden zamana oynuyoruz vakit geçsin vade bitsin diye.
Ey sevgili!
Çok zaman oldu ben gün ışığını hissetmeyeli her yer kuru bir toprak, her yer kuytu bir çukur. Hadi filizlen yeniden yeşer o topraktan. Düşün ve görev bil de ki; Bir sevdiceğim var benim yer yüzünde güneşe hasret, yağmura hasret, yaşama hasret velhasıl bana hasret. Ben onun için yeşereceğim diye. Olmaz ya hani, ilahi bir mucize yarat yeniden doğur beni, yeniden yaşat kalk yattığın yerden yeni bir dünya kurmak için.
Artık yaşamakta ölmekte bir anlam taşımıyor benim için. Varla yok arasında bir araftayım. Biliyorum! Artık yoksun ve olmayacaksın. Bilirim gidip dönen yok o meçhulden gelip saran yok yürek yarsını. İnsan dediğin kuş misali bir varmış bir yokmuş. Hep dilimde bir söz yaşamakta ölmekte hayata dair.
İnsan bu kadar işte! Dön dersin dönemezsin gel dersin gelemezsin. Yaşadığın kadar varsın bu hayatta. Bir canı bin can etmek için yaren lazım, sevgi lazım, aşk lazım “kadınım” diyeceğin hayat arkadaşı lazım. Yaşamak herkese güzel azizim! Önemli olan hatıralarınla, anılarınla, maneviyatınla, hayat arkadaşınla “yaşadım” diyebilmek. Dönmesini beklemeden onunla iki cihanda bir olmak. Sen gelmedin ben sana geliyorum” diyebilmek.
Sağlıcakla…