Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı az bulutlu
8°
Ara

Şölen bitti

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Şölen bitti

Messi kupayı kaldırırken adeta Maradona abisine nazire ediyor gibiydi. Çünkü 1986’da Maradona’nın ellerindeydi o kupa. O tarihten beri yaşanan kupa hasretini müthiş bir mücadele ile bitirdiler. 90 dakika boyunca Arjantin koştu, Fransa yakaladı. Yetmedi uzatmalar, yetmedi penaltılar derken nihayet bir yanda sevinç çığlıkları bir yanda gözyaşları… Sevinenin ağlayanı teselli ettiği, dostluğun galip geldiği futbol şöleni sahra çöllerinden “Amigo”lar diyarında meydanları coşturdu. Buenos Aires’te 4 milyon kişi kutlamalara katıldı.


Arjantin’e olduğu kadar bir sonraki kupada olmayacak olan Messi’ye çok yakıştı Dünya Kupası. Futbol hayatındaki başarılarında eksikliği bu kupayla tamamladı Messi. Koleksiyonun son parçası da raflarda yerini aldı. Sanırım şimdi huzur içinde futbolu bırakabilir.


Bu Dünya Kupası’nın birçok sürprizi oldu. Bunların en başında, daha başlamadan kupanın en büyük favorilerinden biri olarak gösterilen Brezilya’nın elenmesiydi. Bir diğeri ise kuşkusuz Fas’ın yarı finale yükselmesi oldu. Asıl enteresan olan ise Fas ile Fransa’nın yarı final maçıydı. Bu maçın önemi Fas’ın tarihi geçmişinde saklıydı. Şahsen ben de o maçı Fas’ın kazanmasını arzu etmiştim. 1957’de Fransa’dan bağımsızlığını kazanan Fasların yanında olmayı mazlumların tarafında olmak gibi düşünüyordum. Sömürülenin efendisini alt etmesini çok isterdim. Belki tarihi bir ders olurdu onlara. Ama olmadı. Yine de herkesin takdirini topladılar. Sanırım onlar da ülkelerinde şampiyon gibi karşılanmışlardır. Bunu da hak ettiler…


Fas ile Hırvatistan arasında oynanan üçüncülük maçı öncesi ve oynandığı esnada sosyal medyaya yansıyan paylaşımlara göre ülkemizdeki Fas taraftarlığı oldukça fazlaydı. Yani bu maçta hem sömürgeciliğe karşı duruşumuz hem de dini duygularımız ön plana çıkmıştı. Bu paylaşımları görünce aklıma 2002’de oynadığımız yarı final maçı geldi. Brezilya ile oynadığımız müsabakada Faslar da acaba bizi desteklediler mi? Hiç sanmıyorum… Birçok işimizde olduğu gibi futbol müsabakasında da din eksenli taraftarlık yapıyoruz. Oysa bu tarz bakış açısı bizi futbolun seyir zevkinden uzaklaştırıp karşıtlık eksenine hapsediyor. Karşıtlık ekseni de güzellikleri görmemizi engelliyor. Bu durum ülkemizde fanatizm olarak karşımıza çıkıyor. Rakip takımın taraftarını statlara dahi almıyoruz. Her şartta kazanma arzusu bizi hem körleştiriyor hem de kutuplaştırıyor. Sonuç olarak futbol seyircisi olmaktan çıkıp “fanatik taraftar” oluyoruz.


Dünyada en çok izleyici kitlesine sahip olan futbol, dostluğun öncüsü, lokomotifi olmalı. Kupayı kazanan Arjantin milli takımının kaptanı Messi ile kaybeden Fransa’nın yıldızı Mbappe aynı takımda hem de Fransa’da beraber top koşturuyorlar. Bir hafta sonra onlar takımlarının başarısı için beraberce ter dökecekler. İşte futbolun gizemi de burada saklı. Şimdi kupayı kazanamayan Fransızlar Messi’ye çatık kaşlarla mı baksınlar? Bugün kupayı kaybederken rakip gördüğü Messi’yi kendi takımlarının başarısı için alkışlayacak olanlar yine aynı Fransızlar. Bunun dışında çok iddialı maçlarda taraftarların yan yana maç izlediklerine şahit olduk.
Japonların maçtan sonra statta temizlik yapmaları övgüye değerdi. Çevreye duyarlılığı tüm dünyaya gösterdiler.


Bütün bunların yanında 8,5 milyonluk İsviçre, 4,5 milyonluk Hırvatistan 36 milyonluk Fas oradayken bizim milli takımımızın neden orada olmadığını da düşünmüyor değilim; hem de üzülerek. Bu konuya dair öz eleştiri yapmamız gerekmez mi? Bunun üstüne konuşmak, tartışmak gerekir. Öncelikle bizi başarılı yapacak yabancı futbol adamları aramaktan vaz geçmeliyiz. 85 milyonluk bir ülkede milli takımın başına getirecek bir teknik direktör bulamıyorsak bunu bizim ayıbımız olarak görürüm. Dünya üçüncüsü olmuş bir takımın teknik direktörünün de adeta kovulurcasına görevine son verilmesi bir başka ayıbımız. Elin adamını evin adamına tercih ediyoruz. Unutmayın ki büyük başarılar kolay gelmez. Azim ve sabır gerektirir. Bizde eksiklik bu sanırım!..


Son yıllarda futbolu kendi mecrasından çıkarıp siyasetin eksenine doğru çektik. Adeta atama usulü gibi federasyon seçimleri, kulüp başkanları seçerek futbolu politik amaçlarımız için kullandık. Böylece hem kulüpler bazında hem de milli takım düzeyinde yerlerde sürünür haldeyiz. Umarım bu dünya kupasından gerekli dersleri çıkarmışızdır.
 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *