Sosyal konut
Her canlı gibi insanoğlunun da en büyük hayalidir başını sokacağı bir evinin olması. Anadolu insanı, köyünde gerek kendi imkanları gerekse de imece usulüyle, yörenin koşullarına uygun şekilde konut sorununu taş, gerek kerpiç, gerekse de ağaçlar yardımıyla başına bir dam yapabiliyordu. Özellikle şehirleşmeyle beraber konutlar gibi yapım şekilleri de değişti. Köylerdeki yöreye uygun konutlar, gelişen teknolojiyle yerini katlı betonarme binalara bıraktı. Bağımsız konutlardan toplu yaşam alanları olan yüksek katlı binalara geçildi. Durum böyle olunca da şehirlerde konut edinmek de bir hayli zorlaştı.
Yüksek enflasyon karşısında alım gücü düşen vatandaş, bırakın konut sahibi olabilmeyi sadece yaşamını sürdürebilmenin derdine düştü.
Seçim sathına girildiği bugünlerde TOKİ vasıtasıyla, herkesin rahatlıkla ödeyebileceği koşullarda 500 bin toplu konut yapılacağı söylendi. Yani yoksul halka konut aşısı yapıldı. Asgari ücretle çalışıp kirada oturan bir ailenin bunun altından nasıl kalkacağı sorulunca, biraz eş dosttan borç alması, ek mesai yapması, biraz dişini sıkması gerektiği gibi yollar önerildi vatandaşlara. Aslında vatandaşın dişleri kırıldı sıkılmaktan ama yirmi senedir ülkeyi yönetenler bunu görmek istemiyorlar. Bu ülkede bir avuç mutlu azınlık dışında geniş halk kitlesi yaşam mücadelesi verirken onlar, dalga geçer gibi çözümler öneriyorlar vatandaşlarına. Öyle anlaşılıyor ki asgari ücretle çalışanların bu projeden ev sahibi olmalarının imkansız olduğunu onlar da biliyorlar.
TOKİ vasıtasıyla dar gelirli vatandaşın konut sorununa çare aranması elbette güzel bir adım ama işin daha başında büyük bir terslik göze batıyor. Öncelikle konutların tam olarak nerede yapılacağı belli değil. Örneğin İstanbul, denildiğinde aklımıza Kocaeli’den Tekirdağ’a kadar bir bölge geliyor. Yani konutların tam olarak nerelerde yapılacağı net olarak belirlenmemiş. Oysa böyle büyük projelerde en önemli şey inandırıcılıktır. Konutların nereye yapılacağı vatandaşa net olarak söylenmeli. Diğer bir konu da konutların kaça mal olacağı, yani vatandaşa maliyeti belli değil. Başlangıçta ilan edilen rakamlar, peşinat için belirlenmiş gibi geliyor bana. Yirmi sene sonunda vatandaşın cebinden çıkacak paranın miktarını kimse hesaplayamıyor. Yani her gün artan inşaat maliyetleriyle bunu öngörmenin mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Ödemeler konusunda altı ayda bir devlet memuru maaş zammına göre artırılacak olan taksit tutarlarının nerelere çıkabileceğini hesaplayabilmek için hesap uzmanı olmak lazım, diye düşünüyorum. Ayrıca ülkedeki enflasyonun da ne olacağı meçhul. Çünkü maaş zamları enflasyona bağlı olarak yapılıyor. Şunu da akıldan çıkarmamak gerekir ki maaş artışları TUİK verilerine göre yapılırken gerçek enflasyon insanların yaşam şartlarını daha da zorlaştırıyor. Bu, şu demek oluyor; Yarınlar bugünlerden daha zor olacak.
Bu açıklamalardan toplu konut projesine karşı olduğum anlaşılsın istemiyorum. Elbette sosyal devletin sorumluluklarından biri de vatandaşlarının konut sorununu çözmektir. Özellikle de konuta ulaşmada ekonomik olarak sıkıntı yaşayan vatandaşlarına yardımcı olmak, onlara kolaylıklar sağlamak gibi bir sorumluluğu vardır sosyal devletin. Ancak bunu yaparken de vatandaşları karanlığa doğru yürütmemek gerekir. Bu projeye dahil olacaklar, mutlaka önlerini görmeliler. Vatandaşların önlerine fener olmanın birinci şartı konutların fiyatlarının ve taksit miktarının sabitlenmesidir. Yarınımızı dahi öngöremezken yirmi sene sonramızı öngörmemiz bu kadar kolay mı sanıyorsunuz? Hatırlarsanız, 2019 yılında 100 bin konut yapmak amacıyla açıklanan projenin üstünden 3 yıl geçmiş olmasına rağmen halen yerinin belli olmadığı, temelinin dahi atılmadığı konutların varlığı karşımızda dururken şimdi de 500 bin konut yapılacağını vaat etmenin ne kadar inandırıcılığı olabilir? Politikacılar da iyi biliyor vaat etmenin bedava olduğunu.
Ülke olarak, her seçim dönemi yaklaştığında çokça vaatler dinledik. Hatırlayın lütfen, geçmişte “İki anahtar” diye halktan oy isteyenler bugün neredeler? Hepsi de siyasi arenayı terk ettiler. Onlar giderlerken belki iki değil beş anahtar sahibi oldular ama vatandaş, bırakın iki anahtar sahibi olmayı anahtarlığı dahi alamadı.
Toplum uçuk kaçık değil daha rasyonel projeler bekliyor. Vatandaş hayatının üçte birini meşgul edecek projeler için devletinden garanti bekliyor. Ben vaat edeyim, biraz oyumu artırayım, benden sonrası önemli değil, anlayışı artık prim yapmıyor bu toplumda. Ünlü filozof Aristotales’in de dediği gibi “Umut, uyanık insanların rüyasıdır.” Artık rüya görmek değil gerçekleri yaşamak istiyor toplum…