Kantinler boş
Okullar açıldı, her yer çıvıl cıvıl oldu. On dokuz milyondan fazla öğrenci sabahın ilk ışıklarıyla yollara düştüler, kimi aç kimi tok. Okullarındaki ilk günlerinin ilk teneffüsünde koştukları okul kantinlerinden başlarını duvara çarpmışçasına geri çıkmaya başladılar. Okul ihtiyaçlarını karşılamaya çıktıklarında anne babalarıyla yaşadıkları ekonomik sıkıntıyla şimdi, okullarında tek başlarına mücadele etmenin yollarını aramaya başladılar. Elleri ceplerinde gözleri fiyat listesinde kaldı.
Yeni eğitim öğretim yılı ziyareti kapsamında uğradığım bir okulda ilk dikkatimi çeken şey okulun kantini oldu. Geçmiş senelerde öğrencilerin teneffüs saatlerinde yiyecek içecek bir şeyler alabilmek için birbirlerini itip kaktıkları kantinde in cin top oynuyordu. Aslında manzaranın tahlili çok basitti ama yine de kantinci dostuma sorduğumda başını eğdi, oldukça üzgün bir yüz ifadesiyle: Hocam, çocuklarda para yok, kimse alışveriş yapamıyor, dedi. Duvarda asılı fiyat listesini görünce ben de şaşırdım doğrusu. Bu fiyatlarla çocuklar elbette alışveriş yapamaz, dediğimde işletmeci de başta kiralar olmak üzere elektrik ve diğer giderlerin yüksekliğinden yakındı. Yani herkes haklı. Tüm okullarda manzaranın bundan farklı olmadığını tahmin etmeme rağmen yine de İstanbul Kantinciler Odası Başkanı, değerli dostum Vahap Osmanoğlu’nu arayıp sorunları bir de ondan dinlemek istedim. Hatta söylediklerini yazmam konusunda da iznini aldım. Bana anlattıklarını özetlemem gerekirse şöyle dedi: Birinci sorunlarının fahiş oranlardaki kira artışları, ikincisinin elektrik ve doğal gaz faturaları, üçüncüsünün de ürünlerin satışına getirilen katı kurallar olduğunu belirtti. Okul dışında rahatlıkla ulaşılan her türlü ürünün yasaklar çuvalına doldurulmasının garipliğini vurguladı. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar dikkate alınarak kantin kiralarına üst sınır getirilmesi gerektiğinin altını özellikle çizdi. Konutlardaki kira sınırlamasının kantinler için neden yapılmadığını anlamadığını söyledi. Sırf bu yüzden birçok kantinci üyelerinin işlerini bırakmak istediklerini biliyorum, dedi. Özellikle kantinlerin kullandıkları elektrik ve doğal gaz faturalarının ödenemeyecek miktarlara çıktığını belirtip burada da bir miktar indirim yapılabilir, dedi. Velilerin kantinlerdeki fiyatlar konusunda dert yanmalarını anladığını ama onların da bizim şartlarımızı göz önüne alarak bir değerlendirme yapmalarını istediğini, söyledi. Kantinciler olarak, kendilerini ilgilendiren konularda kimsenin onları dinlemediklerini, görüşlerine itibar etmediklerini, bunun da karşılıklı ilişkilere zarar verdiğini üzülerek belirtti. Kantinlere bu denli yüksek kiralar ödenirken öğrencilerin okul dışından alışverişine müsaade ediliyor olması da kantincilerin dert yandığı bir başka konu. Yani masraflarını kısıp ayakta kalabilmek için kantinlerini aile şirketi gibi çalıştırmaya başlayan kantinciler de tıpkı öğrenciler ve veliler gibi mutsuzlar.
Çocuğunun beslenme çantasını gereği gibi dolduramayanlar, onlara yeterli harçlığı veremeyenler… Boş kantinler… Anlayacağınız ülkedeki ekonomik sıkıntı, her şeye domino etkisi yaparak geleceğimiz olan çocuklarımızın sağlıklı beslenmesine kadar zarar veriyor. Aç çocuğun bünyesinde oluşacak dikkat eksikliği ders başarılarını etkileyeceği gibi gelişim çağındaki beslenme yetersizlikleri biyolojik gelişimlerini de olumsuz etkileyecek ve ilerleyen yıllarda sağlık sorunları olarak bize geri dönecektir. Çocukların sağlıklı beslenmeleri ile ders başarıları arasındaki doğru orantıyı bilim adamları sürekli belirtiyorlar.
Diğer yandan okullarımızın eleman ihtiyaçları olduğunu hepimiz biliyoruz. Devletimiz, bu ihtiyacı İŞ KUR vasıtasıyla, her okula gerek öğrenci sayısı gerekse de sınıf sayısını baz alarak, sezonluk çözmeye çalışsa da vereceği eleman sayısı hiçbir zaman yeterli olmuyor. Yeteri kadar personel desteği karşılanmadığı zaman, okul aile birliği kanalıyla başta sorunlarını çözmeye çalışan okul yönetimlerinin tek gelir kaynağı olarak okul kantinleri ve okul servisleri kalıyor. Buralardan gelecek katkılarla okulunu döndürmek zorunda kalan okul yöneticilerinin işlerinin hiç de kolay olmadığını biliyorum. Yıllarca aynı sorunlarla boğuşmak zorunda kaldık. Oysa mesleğe başladığım 1980’li yıllarda her okulda memur ve yeterli sayıda, ”hizmetli” dediğimiz temizlik elemanları vardı. Dışardan kimseye ihtiyaç kalmadan hem büro hem de temizlik işleri sorunsuz şekilde yürüyordu. Devlet zamanla bu uygulamadan vazgeçti. Ülke genelinde, okullarımızda kadrolu büro memuru ve hizmetli yok denecek kadar azdır. Durum böyle olunca çözüm mahalli imkanlar denen okul aile birliklerine kalıyor. Aile birlikleri için en garanti gelir kapısı okulun kantini ve servisi. Buna bir de yetkililerin “veliden yardım istemeyeceksiniz” telkinleri eklenince okul yöneticileri tüm giderlerin karşılanması için ellerindeki kantin ve servisi kullanmak zorunda kalıyorlar.
Özel okullardaki yemek ücretini duyunca minik ellerin taşıdığı boş beslenme çantalarını, çocuğunu harçlıksız okula göndermek zorunda kalan velileri, boş kalan kantinleri düşünmeden edemiyorum.
Görüldüğü gibi toplumdaki yoksulluk ve gelir dağılımındaki adaletsizlik eğitimde de kendini gösterirken çocuklarımızın iç dünyalarında derin yaralar açmaya devam ediyor.