Büyürken yoksullaşma(k)!
3 y (yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar) ile söze başlayanların, iktidardaki yirmi senelerinin sonunda ülkeyi içine sürükledikleri yoksulluğun etkilerini toplumun tüm kesimleri iliklerine kadar yaşıyor. Özellikle yoksulluk konusu diğer y’leri de doğrudan etkiliyor. Yoksulluğunu giderip hayatta kalabilmesinin çaresi olarak sosyal yardımları gören vatandaş, toplumdaki yolsuzluk ve yasaklar konusunda da sessiz kalmaya başlıyor. Çünkü yaşamını devam ettirebilmesi için öncelikle karnının doymasının gerektiğini biliyor.
Hepimizin de bildiği üzere ekonomik açıdan güçlü olan bireyler kendilerini daha özgür hissederler. Cebinizde paranız yoksa, akşama eve ekmeği nasıl götürürüm, diye düşünüyorsanız siz özgür olamazsınız. Yani özgürlüğünüz dolu cebinizdedir. Boş cep baş eğdirir.
Devletin resmi rakamlarına göre 2021 yılında 27 milyon 189 bin 433 kişi sosyal yardım kuruluşlarından yardım almış. Geçen yıl 5 milyon 903 bin 515 hane sosyal yardımlardan faydalanırken bu hanelerden 2 milyon 476 bin 457’si düzenli yardım, 5 milyon 276 bin 998’i süreli yardım alırken 1 milyon 849 bin 940 hane ise hem düzenli hem de süreli yardımlardan faydalanmış. İlk bakışta, ne var bunda, devlet gücünü göstermiş, yoksuluna yardım etmiş, diyebilirsiniz. Düz bir mantıkla bakıldığında bu yaklaşım doğrudur da. Oysa toplumdaki yoksulluğu yardımlarla gidermeye çalışmak, yukarıda da belirttiğim gibi ülkedeki her türlü haksızlık ve hukuksuzluk karşısında bireyleri susmaya, itaat etme eğilimine yöneltir. Yani, görünen görünmez, duyulan duyulmaz olur. Görenin gördüğünü, duyanın da duyduğunu söyleyemediği bir toplumun halini düşünebiliyor musunuz? Hz Peygamber ne buyurmuştu “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Yoksullaşan insan, farkına varmadan şeytanlaşma eğilimine girer. Yaşamının devamının “itaat etme”den geçtiğini görmüştür çünkü.
Devlet yoksuluna, düşkününe sahip çıkmasın mı? diyebilirsiniz. Elbette sahip çıkmalı. Ama devletin birinci önceliği yoksulluğu yönetmek değil yoksullukla mücadele etmek olmalıdır. Ünlü düşünür Victor Hugo şöyle diyor: “Siz yardım edilmiş yoksulluk istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk.” İşte esas övünülmesi gereken yoksulu doyurmak değil onun yoksulluğunu ortadan kaldırmak ve böylelikle bireyleri daha özgür kılabilmektir. Kendini özgür hisseden insan, aynı zamanda mutludur da.
Türk Kurtuluş Savaşı hakkındaki haberleri duyurmak amacıyla Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla Halide Edip Adıvar ve Yunus Nadi tarafından 6 Nisan 1920'de Ankara'da kurulan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi haber ajansı olan Anadolu Ajansı, ülkemizdeki yoksulluğu haber yapmak yerine İspanya ve Japonya gibi ülkelerdeki yoksulluğu haber yaparak topluma, gelişmiş diye bildiğimiz ülkelerde de yoksulluk var, mesajı vermek istiyor. Hey Anadolu Ajansı, burası Türkiye. Biz o ülkelerde yaşamıyoruz. Bizi, ülkemizin yoksulluğu ilgilendiriyor. Ülkemizdeki Halk Ekmeklerin kuyruğu uzadıkça uzarken, Tarım Kredi Kooperatif Marketlerinin önü insan yığınına dönerken sanırım Anadolu Ajansının dikkatini çekmiyor. O, bunları habere değer bulmuyor ve ülke dışından yoksulluk haberleri yapıyor. Çok yazık! O, halkın yoksulluğunu ne kadar görmezden gelse de çarşıya çıkan, pazara giden halk her şeyi görüyor.
Her yıl ülkemiz ekonomisindeki büyüme rakamları açıklanıyor. Açıklanan rakamlara göre ekonomik olarak büyüyor gibi görünüyoruz. Oysa çalışanların son üç yılda gayri safi milli hasıladan aldıkları pay 2020’de % 39.1, 2021’de 35.5, 2022’de 31.5 olduğuna göre demek oluyor ki çalışanlar, yani emekçiler her sene biraz daha fakirleşiyor. Yani birileri ekonomik olarak büyürken çalışanlar fakirleşiyor.
Diğer pencereden baktığımızda da durum aynı. Hem zenginleşiyoruz hem de sosyal yardım alan insan sayımız neden her sene artış gösteriyor… Burada bir tezatlık yok mu? Demek ki yoksul halk değil kalkınan, zenginleşen. Zenginlerin zenginlikleri artıyor. Finans sektörü karını her yıl katlıyor. Ekonomik rakamlar da zenginlere çalışıyor galiba!
Zengini daha zengin yaparken yoksula da ölmeyeceği kadar yardım edip bununla da övünüyoruz. İşte buna yoksulluğu yönetmek denir. Rahmetli Aziz Nesin’in sözü aklıma geldi: “Aç bırak itaat etsin, cahil bırak biat etsin.
Ülkedeki yoksulluğun, seçimlerde oy devşirmek adına arka bahçe gibi kullanılmak istenmesi de ayrı bir sorundur. Topluma: ”Biz iktidardan gidersek tüm yardımlarınız kesilir.” korkusu salınmak suretiyle kendilerinden kopmanın önüne geçmeye çalışıyorlar. Oysa yoksula yardım, devletin anayasal görevlerinden biridir. O nedenle, yardımların devamı için iktidara kimin geldiği önemli değildir.
Zenginin daha zenginleşmeye, yoksulun ise daha yoksullaşmaya başladığı ekonomik modellerde asıl sorun, gelir dağılımındaki adaletsizliktir. Yani ortada çalışanların aleyhine büyük bir emek sömürüsü var demektir.
Ülkemizde uygulanan ekonomik model, gözü doymayan zenginler yarattı. Halkın yoksulluğu, onların zenginlik kaynağı oldu.
Hakça kazanıp hakça bölüşeceğimiz günleri özlemle bekliyoruz…