Boğazlardaki Atatürk kilidi; Montrö Antlaşması (2)
(Önceki gün yayınlanan yazımızın ikinci bölümü ile devam ediyoruz)
Gelelim Türkiye’ye;
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aralık 2019’da yaptığı bir konuşmada sarf ettiği şu cümleler ile Montrö’yü tartışmaya açtı: “…Montrö Antlaşması Türkiye’ye ne kazandırmıştır, ne kaybettirmiştir? Acaba bunu hiç düşündünüz mü? İnanın bunların böyle bir derdi yok. Fakat şimdi Kanal İstanbul’la, işte biz bunu onlara anlatacağız, göstereceğiz ve bunu görecekler.”
O günlerde çok da ilgi çekmeyen bu açıklamanın ardından TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un, “Cumhurbaşkanı isterse Montrö’den çekilebilir” yönündeki açıklaması tepkilere yol açtı. Ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 5 Nisan 2021 akşamı dile getirdiği “Daha iyisi için imkân bulana kadar Montrö’ye bağlılığımızı sürdürüyoruz.” sözleri sonrasında, Montrö Boğazlar Sözleşmesi iktidar mensupları tarafından tartışmaya konu edildi.
2019’da hayata veda eden Emekli Tümamiral Soner Polat, 2015’te yayınlanan “Lozan’ı Lozan yapan Montrö’dür” başlıklı makalesinde, tehlikeye dikkat çekmiş ve şu ifadeleri kullanmıştı:
“Montrö’ye karşı çıkmak, dolaylı olarak Lozan’a meydan okumaktır! (…) Montrö ile Türkiye kuzey sınırlarını emniyete almaktadır… Montrö’yü dillerine dolayanlar gerçekte kimin borazanını üflediklerini iyi bilmelidir. Montrö bir kere sallanmaya başladı mı nerede duracağını kimse tahmin edemez! Düşürülen Rus uçağını unutmayalım! Karadeniz ısınırsa, ilk önce Türkiye’yi yakar…”
Montrö Sözleşmesi’nin hedef alınması üzerine 104 vatansever Amiral, hassasiyetlerini belirten ve uyarı niteliği taşıyan bir bildiri yayınladı. Tabi, iktidar kanadı bu bildiriyi “muhtıra” ya da “darbe iması” olarak kabul etti. Hal böyle olunca da yargı harekete geçti; amiraller gözaltına alındı ve haklarında soruşturma açıldı.
Nitekim Montrö’nün önemi Rusya’nın, Ukrayna’ya saldırmasıyla bir kez daha ortaya çıktı. O günlerde Montrö’yü tartışmaya açanlar bugün Montrö’nün ne kadar önemli olduğunu konuşur oldular.
ABD’nin Montrö’yü delerek uçak gemilerini, savaş gemilerini Karadeniz’e çıkarma ve Rusya’yı Karadeniz üzerinden güneyden de kuşatma derdinde olduğunu, bunun için Türkiye’ye NATO=ABD gemilerinin kısıtlamaya uğramadan Karadeniz’e girebilmeleri için Kanal İstanbul ile Montrö’yü kaldırma baskısı yaptığını görmek gerekmektedir. Bütün bu olaylardan hareket edersek şöyle bir soruyu sormaya hakkımız olduğunu düşünüyorum; Acaba ABD’nin Rusya’yı kuşatma hedefinin altında yatan amaçlarından birinin dolaylı olarak Türkiye’yi de kuşatmak istemesi olabilir mi?
“1 Mart Tezkeresi” olayını hatırlayalım ve Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk’e kulak verelim: “18 adamızı işgal eden Yunanistan, şimdi de askersiz olması gereken Dedeağaç’ta ABD’ye üs verdi. ABD, buradan Bulgaristan ve Romanya’daki üsleri arasında bağlantı sağlayıp boğazları baypas etmiş olacak.” İlave olarak ABD’nin ilk kez kendi toprakları dışında bir anti-balistik füze sistemini (BMD) Romanya’nın güneybatısındaki Devesul Hava Üssü’ne kurmuş olduğunu, söz konusu füze sisteminin Malatya Kürecik’te bulunan radar sistemi ile de bağlantılı olduğunu hatırlayalım.
Montrö; Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşması’nı Atatürk’ün deyimiyle “taçlandıran” büyük bir diplomasi zaferidir; Boğazlardaki Atatürk kilididir.
Karadeniz’de savaş riskini azaltmanın teminatı olan Montrö rejimine sıkı sıkıya sahip çıkmalıyız. Bir NATO üyesi olmamız, Ukrayna’nın NATO üyeliğine karşı çıkamayız anlamına gelmez. Aksine, doğuracağı riskler nedeniyle Ukrayna’nın üyeliği Türkiye’nin de güvenliğini tehlikeye atmakta ve çıkarları ile uyuşmamaktadır.
50’li yıllarda Demokrat Parti’nin başbakanı Adnan Menderes iktidarında Meclis onayı olmadan ülkeyi Kore Savaşı’na sokarak NATO üyeliği yolunda bedel ödetenler ve” “Küçük Amerika olacağız” hezeyanları, Türkiye’yi ABD ve NATO’nun kucağına oturttu. O gün, bugündür o kucaklardan kalkamıyoruz. Her gelen iktidarın ilk yaptığı açıklama “NATO’ya bağlıyız” oldu. Bugün geldiğimiz nokta ise Montrö’yü tartışmak ve Kanal İstanbul ile ABD’ye Karadeniz’in yolunu açmak. Bu derece “bağlılık” bizi bozuyor… Kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz. Bulunduğu coğrafî önem nedeniyle Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’nun da kilidi konumundaki Türkiye’nin üzerindeki emperyalist emellerin farkındayız ve ülkemize sahip çıkmak zorundayız. Umarız, başımızdaki politik kafalar bizi en az zararla bu girdaptan çıkarmayı başarabilirler…
Çünkü bizim gidecek başka bir ülkemiz yok!
Başka Türkiye yok…
Yararlanılan Kaynaklar:
Sinan Meydan; “Boğazdaki Türk Kilidi, Sözcü gazetesi, 30 Aralık 2019
Barış Doster; “ABD’ nin Karadeniz’de hesabı ne” Cumhuriyet, 11 Aralık 2019
Saygı Öztürk; “ABD, sınırımızın dibinde deniz ve hava üssü kurdu.” Sözcü gazetesi, 28 Temmuz 2020
Tevfik Kadan; “Çevreleme politikasının kritik üssü Romanya” Aydınlık gazetesi, 8 Şubat 2022
Mehmet Ali Güller, “ABD Ukrayna kriziyle Montrö’yü delme peşinde” Cumhuriyet, 21 Şubat 2022