Anlam veremediklerim
Dünyada özellikle ülkemizde öyle ilginç şeyler oluyor ve duyuyoruz ki, inanın anlamıyor ve bir anlam da veremiyorum.
Son üç yıldır dünyamızı sarsan kovit virüsü etkilerini artırarak sürdürüyor. İşte anlam veremediğim olayın başında olun da budur. Ülkemizde her gün açıklanan resmi rakamlara göre 200-300 vatandaşımız aramızdan ayrılarak hakka yürüyor. Rakamları açıklayanlar aramızdan ayrılanların ne kadarını açıklıyor ve sakladıkları var mı, yok mu onu da tam olarak bilmiyoruz. Bu etrafımızda bir apartmanın yok olması, haritamızda bir köyün silinmesi ya da her gün bir uçak dolusu insanımızın yok olması anlamına geliyor.
Peki, bu durumun etkilerine bakıyoruz, neredeyse kimse umursamıyor. Vatandaşın evine, mutfağına ateş düşmüşken bu durumu pek ciddiye alan yok gibi. Başta Sağlık bakanımız hemen her gün açıklama yapıyor, kovit’i yendik yeniyoruz, aman aşılanın, sürü bağışıklığı kazandık filan gibi şeyler söylüyor. İyi de kardeşim bu aramızdan, çevremizden ayrılan sevdiklerimiz arkadaşlarımız, vatandaşlarımız neden ölüyorlar.
Kıbrıs'ta bir kaçakçı, uyuşturucu ve kadın ticareti yaptığı söylenen kişi vuruldu gazete ve televizyonların günlerdir temcit pilavı gibi döndürüp durdu. Herkes yorumlar yaptı en iyisini kendilerinin bildiğini belirttiler. İyi de beyler insaf edin yahu, ülkemizde her gün bir köy, bir apartman ve bir uçak dolusu insanımız yok oluyor, kimsenin gıkı çıkmıyor.
En çok kim korunuyor?
Ülkemizde ve dünyada en çok korunan kişilerin başında elbette devlet yöneticileri gelir. ABD Başkanı Biden, Rusya Lideri Putin ve diğerleri, Ülkemizde ise herkesçe malum Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan gelir. Bir yere gittiğinde söylenenlere göre en az 500-1000 polis tarafından korunuyor. Elbette yanında doktorları, danışmanları, bakanları ve kendisine yakın olan iş adamı ve gazeteciler var. Yine duyumlarıma göre oturduğu ve çalıştığı Beştepe sarayında çalışanlar ve saraya girip çıkanlar her gün test olmak durumundaymış. Durum böyle iken Cumhurbaşkanımız ve eşleri neden kovit oldular? Bunu bu konudan sorumlu olan Sağlık bakanımız bu zamana kadar açıklamadı.
Böylesine bir koruma altında olan Cumhurbaşkanımız kovit oluyorsa varın gerisini siz düşünün. Bu durum, sokaklarda elini kolunu sallayarak gezen ve bu salgını benimsemiş gibi olanlar sizlere bir ders olmuyor mu?
Anlamsız laflar
Son günlerin gündemi hemen her şeye, eskilerin tabiriyle iğneden ipliğe yağmur gibi zamlar geliyor. Vatandaş inliyor, sokaklara çıkıyor, geçinemediğini haykırıyor. Tam o sırada karşılarına güvenlik güçleri çıkıp onları gazla çolpa, hatta gözaltına alarak, kırmadan, dökmeden, hakaret edilmeden yapılan eyleme son verdiriliyor. Elektrik protestosu yapan esnafa ve halka polis baskısı meydanlara çıkıp hak arayanlara ise yapılanlar belli. İşte buna aklım ermiyor. Bir anlam da veremiyorum. Kim bilir belki o görevli bile aynı durumdan şikayetçidir de kendisi söyleyemiyor.
Yetmiyor iktidar partisinin sözcüsü Mahir Ünal Bey çıkıyor, “Zamları devlet yapmıyor “ diyor. Peki devlet soyut bir kavram olduğuna göre zamları kim yapıyor diye bir soru akla geliyor.
Cevabı kolay. Yine AKP Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı cevap veriyor. “Zamları CHP yapıyor” diyebiliyor. Hadi gel buna bir anlam ver bakalım.
Kılıçdaroğlu ve Bahçeli
Kılıçdaroğlu, elektrik ve doğal gaz zamlarının çok olduğundan bahisle ve bundan şikayetçi olanların sorunlarını duyurmak için kişisel olarak, “Zamlar durduruluncaya ve geri alınıncaya kadar gelen elektrik faturasını ödemeyeceğim” dedi.
Vay sen misin öyle diyen. Bahçeli’den hemen cevap. “BU bir isyandır ve teşviktir. Kılıçdaroğlu'na her ilden kandil gönderin. Elektriğini de hemen kesin.” Talimatı geldi. Anlam veremediğim, binlerce kişi elektrik faturasını neden ödemiyor da, vatandaşın doğal ihtiyacı olan aydınlanması ve enerjisi kesiliyor’un incelenmesi çözüm bulunması gerekirken, gerekirken, elektriğini kesin talimatının verilmesidir. Ödenmeyen faturalara tanınan belirli bir süre vardır. O sürede ödenmezse dağıtım şirketi elektriği keser ve bedelini de faizi ile birlikte zaten tahsil eder. Devlet Bey'in bunu bilmesi gerekir.
Muhtaçlar için bağışlanan para
Dara düşün halka verilmek üzere İBB tarafından başlatılan bağış kampanyasına, hali vakti yerinde olanlar yardım ve zekat mukabilinden tam tamına 6 milyon 212 bin 515 lira toplanmasını sağlanmış. Bu paralar tam ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzereyken, “Dur bakalım izinsiz para toplanamaz” gerekçesi ile hesaplara el konulmuştu. Sonrasında bunun yardım değil bağış kampanyası olduğu açıklanmasına rağmen para ihtiyaç sahiplerine gitmeden Fatih Kaymakamlığının resmi bir yazısı ile Defterdarlığın hesabına aktarılarak el konulmuş oldu.
İşte bunu da anlayamıyorum. Yardım kampanyası için izin gerekiyor da bağış için gerekiyor mu bilmiyorum. El konulup muhtaçlara gitmesi engellendiğine göre, paranın hazineye mal edilmek yerine bağışçılarına iade edilmesi gerekmez miydi?
Daha bu ve benzer olayları çoğaltmak mümkün. Gerek halkımız, gerekse yöneticilerimiz iyi düşünüp güzel şeylere karar vermeleri gerektiği kanatindeyim. O zaman yapılanları bizde rahatlıkla anlarız.