Kar beyaz siyaset kara
Metropol şehirlerin kaderidir kar’da esaret. Özellikle İstanbul en çok bu esaretten nasibini alan bir şehirdir. Ne zaman bu Aziz şehre kar yağsa hayat çıkılmaz hal alır kaos başlar. Halbuki meteoroloji haftalar öncesinden söyler: “şu kadar kar yağacak, şu kadar ilçe ve yörelerde etkili olacak” diye. Hatta kaç gün, hangi zaman diliminde, kaç saat ve ne kadar etkili olacağına kadar bir bir sıralar.
Ya sonra; ilk önce kar yağışının ahengine kaptırırız kendimizi. Kar yağıyor yahu! Keyfini çıkarmayalım mı? Kar selfisi, karda yatış, karda kayış, kar keyfisi başlıklarıyla paylaşımlar, yazılar, storyler başlar bir biri ardına. Hatta en çok kar nereye yağıyorsa oraya doğru çeviririz arabanın dümenini. Yaşadığımızın deprem gibi, sel gibi, yangın gibi bir doğal afet olduğunu düşünemeyiz. Sanki günlük güneşlik havada dağlara, mesire alanlarına pikniğe gidiyoruz. Kar lastiği yok, zincir yok, doğa ve hava şartlarına karşı almış olduğumuz tek bir önlem olmadan.
Meteorolojinin uyarılarının ardından yetkililer, göstermelik yol kenarlarına 3-5 tane tuzlama aracı koyarlar. Verilmek istenen mesaj şudur; “biz önlemimizi aldık. Araçlarımız müdahale için yollarda bekliyor. Endişeye mahal yok.” Çünkü, Bilimi yalancı çıkarmaktır marifetimiz. Kar meteorolojinin ön gördüğü gibi yağmazsa yetkililerin bir “bravosu” hazırdır.
Nedense; ulaştırma Bakanlığı, içişleri Bakanlığı, Belediyeler ve Kara yolları önlem almaz. Nasıl olsa her sene böyle olmuyor mu? der. Bilmezler ki; doğa her an bize sürpriz yapabilir. Hayat felç olduğunda başlarlar çırpınmaya. Daha işin başında trafiği durdurmayı, özellikle özel araçları bulundukları bölgelerde trafiği aksatmayacak bir yerde park etmelerini sağlamak, toplu taşıma güzergahlarına açık tutmaya çalışmayı düşünemez. Valilik meteorolojinin o kadar uyarısına rağmen belirli bir saatten sonra idari izin ilan etmeyi düşünemez.
Neden mi? Çünkü kaos olacak. İçin işine siyaset girecek. Birileri siyasi olarak nemalanacak birileri “yuh” lanacak. Biz en iyi yaptığımız şeyi yapacağız yine. Kavgaya, suçlamaya, irdelemeye başlayacağız. “Ben yaptım sen yapmadın, ben müdahele etmek istedim sen ettirmedin. Benim sorumluluğumda değil senin sorumluluğunda” kavgaları başlayacak.
Bir cadde düşünün sağ tarafı AKP Belediyesine ait sol tarafı CHP belediyesine ait. Bir belediye bir yönünü temizliyor diğer yönü benim ilçe sınırlarım değil diye bırakıyor. Hay sizin yaptığınız belediyeciliğe! hay sizin yaptığınız hizmete! hay sizin siyasetinize. Siz ki; bu halka hizmet etmek için seçildiniz. Siz ki; bu insanların oylarını hizmet için söz vererek aldınız. Siz ki; şu doğal afeti bile şov’a, ranta, siyasi çıkarlara çevirdiniz. İçinde bulunduğumuz durumun bir doğal afet olduğunun farkında bile değilsiniz. Varsa yoksa ayırımcılık. Varsa yoksa siyasi çıkar. Ömer Hayyam’ın dediği gibi; “Celladına aşık olmuşsa bir millet, ister ezan ister çan dinlet. itiraz etmiyorsa sürü gibi illet, müstehaktır ona her türlü zillet.”
Sağlıcakla…