Savunma yürüyüşü ve Ayasofya meselesi…
Son zamanlarda tartışmaya müsait iki mesele atıldı ortaya.
İlgililer ve kamuoyu bu konuları tartışıyorlar ama bunların sonuca varıp varmayacakları belli değil.
Ortaya atılan fikir Toplu Barolar ve Ayasofya.
Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir boralarına kayıtlı çok sayıda Avukat var. İstanbul Barosu dünyanın en çok kayıtlı avukat ı olanlardan birisi.
Bu çoklu baro fikrini ortaya atanlar buralarda yapılan seçimler sonucu, yönetime gelenlerin baroya kayıtlı avukatları temsil etmediğini bu nedenle seçim sisteminin Nisbi Temsil ya da Çoklu Baro olmasını istiyorlar. Bu durum böyle gerçekleşirse aynı sistem Türk Tabibler Birliği ile diğer meslek odalarına da gelebilir.
Nisbi temsil sistemi isteniyorsa, o zaman partilerin parlamentodaki sandalye sayılarına göre hükümette yer almaları gerekmez mi?
Yani Çoklu Baro sistemi olunca 1980 darbe öncesini yaşayanlar veya hatırlayanlar bilir. O günlerde örnek, Demokrat Devrimci Polislerin oluşturduğu POL-DER, bunun karşısında, o zamana göre, Milliyetçi ve Ülkücü polislerden oluşan POL-BİR vardı.
İlginçtir bu iki dernek mensubu polisler zamanla bir birlerine baskınlar düzenleyip, sağcı ve Solcu polisler yakalandı şeklinde açıklamalar yapılıyordu.
Yine Eğitim camiasında sol ve demokratlar öğretmenlerden oluşan TÖB-DER karşısında ise milliyetçi, muhafazakar ve ülkücü öğretmenlerden oluşan EĞİTİM-BİR dernekleri vardı.
Yine o dönemlerde Milli Türk Talebe Birliği’nin karşısında İGD, DEV-YOL, DEV-SOL, THKP-C adında kuruluşlar vardı.
Bunlar kendilerine verilen talimat ya da doğru bildikleri uğruna sürekli birbirleriyle çatıştıkları bilinen bir gerçek, zaten 80 darbecileri o günlerde olan öğrenci olaylarını bahane etmediler mi?
Durum böyle iken, Çoklu Baro kurulunca yeni baroların adı, İstanbul Ülkücü Avukatlar Barosu, Devrimci Avukatlar Barosu, Çeşitli tarikatların adını alan Avukatlar Barosu ya da partilerin adını taşıyan barolar mı olacak?
Bu durumu görüşmek üzere Ankara’ya yürüyen 56 Baro Başkanı nedense Ankara’ya polis engeli ile sokulmadı. Baro Başkanları Ankara’ya giremezken, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Fevzioğlu, Ankara’ya sokulmayan Başkanların yanında olması gerekirken yanına aldığı Ardahan, Iğdır, Ağrı, Konya, Elazığ, Sivas, Gümüşhane, Bayburt, Çorum, Yozgat, Kütahya, Edirne, Samsun, Erzurum ve Kahramanmaraş başkanları ile Anıt Kabir’e gitmesi hoş karşılanmadı.
Adalet Bakanı ise, “Başkanlarımız ortada yazılı bir metin yokken neye itiraz ettiklerini anlayamıyorum” demekle yetindi.
Geceyi Ankara dışında geçiren başkanlar daha sonra araya giren eski TBB Başkanlarından ve eski CHP Genel sekreteri Önder Sav ve başkalarının girişimi ile Başkanlar Anıt Kabir’e çıktı.
Peki o zaman bu yürüyüşe ve Anıt Kabir’e gitmeye izin verilecekti ise, engellemeye ne gerek vardı. Avukatların Adalet Sistemini oluşturan üç ayaktan birinin, yani Savcı, Hakim ve Avukatlardan oluştuğunu unutmamak ve ona göre hareket etmek gerekmezmiy di?
AYASOFYA MESELESİ
Kamuoyu bu mesele ile ilgilenir başkanların yürüyüşlerine çeşitli yorumlar yaparken, diğer önemli bir gündem maddesi ise bilindiği gibi Ayasofya’nın camiye çevrilmesidir.
Özellikle iktidar ortakları bu konuyu her nedense zaman saman ortaya atıp gereğini yapmamaları ise ayrı bur konu.
Ayasofya da İstanbul Feth edildiğinden bu güne yani tam tamına 567 yıldır çan sesi duyulmadığı ve yine o günden bu güne orada ezan okunduğu halde, “Ayasofya da çan sesi değil ezan duymak istiyoruz. O nedenle ibadete açılmalıdır” diyenleri de anlamak mümkün değil. Ayasofya da din görevlileri var. Orada halen 5 vakit Ezan okunuyor ve ibadet edildiğini de biliyorum.
Ayasofya zaten feth edildiğinden bu güne kadar cami statüsünde olan bir mabettir. Bu nedenle Hıristiyan ve islam toplumunda önemli bir yeri vardır. Fetihten sonra yapılan cami ve kiliselere örnek olmuş bir mabettir.
Böyle bir özelliğe sahip olması nedeniyle de müze haline getirilmiş, bu nedenle de UNESKO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmiştir.
Tüm bunlara karşın Ayasofya, istenildiğinde bunca tartışma ve polemik yaratmadan bir kararname ile cami şekline çevrilmesi pek ala mümkündür.
Böyle bir insiyatif kullanıldığında da kimsenin, “Niye böyle oldu” deme hakkı da yoktur.