Yapmayın, etmeyin, düşünün beyler düşünün
Allah İslam Aleminin baş yapıtı, Anayasası olan Kur-An’ı Azimüşşan’ı İslamiyetin Peygamberi Hz. Muhammet’e (S.A.V) gönderirken, ilk ayet yani ilk emir, “Ikra bismi rabbikellezi” Rabbinin adıyla oku olduğunu tümümüz biliyoruz.
Burada Allah’ın oku emriyle ilim ve bilim’i işaret ettiği hepimizce malumken,
Peygamberimiz bir hadisinde, o zamanlar ilim için Çin’e gitmenin zorluğunu düşündüğünüzde, “İlim Çin’de de olsa gidiniz” demişken;
Peygamberimizin damadı ve dört büyük halifeden biri olan Hz. Ali, “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” diyerek, ilim ve bilimin önemini en iyi şekilde belirtmişken,
Ali Rıza Binboğa öğretmenin şarkısında, “29 kere 40 yıl kölesiyim öğretmenin” diyerek öğrenmenin önemini vurgulamış.
Yaratan Mevla’mız, (Ez zümer 9) da, “… Hiç bilenlerle bilmeyenler, (İlim sahibi kimselerle cahiller) bir olur mu? Ancak akl-ı selim, (Temiz akıl) sahipleri ibret ve öğüt alır” buyurmuşken,
Mevla’mız, Yunus suresi 100. Ayette “Aklını işletmeyenlerin üzerine Allah musibet Pislik) yağdırır. Bir başka yoruma göre de, “Akıllarını kullanmayanların üzerine Allah uğursuzluk yükler” denildiği bir gerçek.
Bu değerlendirmeler sonrasında Yüce Mevla’nın, “Ben sizlere diğer canlı ve hayvanlardan farklı olasınız diye akıl ve izan verdim” şeklinde yorumlar varken,
Ayrıca kutsal kitabımızda, bir araya gelin müşavere (Meşveret) edin ve sonrasında karar verin talimatı biliniyor.
Allah Meşveret etmekten müstağni (Müstafi) olmasına rağmen meleklerine, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” dediğinde, onlar, “Biz senin her isteğini yerine getiriyoruz ne gerek var” şeklinde itiraz edince, “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dediği kur-an da mevcuttur.
Kur-anda meşveretin emredildiğini bilen Peygamber yine hiç ihtiyacı olmadığı halde, ümmetine örnek olsun diye ashabıyla birçok kere meşveret ettiği gerçeği biliniyorken,
Bunların sonucunda Bedir Savaşında karşı tarafın görüşünü kabul ederek, karargahın yerini değiştirdiğini, yine Hendek Savaşının şeklini görüşerek tespit ettiği belli iken,
Mustafa Kemal Atatürk’te Çanakkale Savaşından, Cumhuriyet ilan edilip Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar ve sonrasında tüm karalarını görüşme ve danışma sonrasında uyguladığı gerçeklerine rağmen;
DÜŞÜNÜN BEYLER DÜŞÜNÜN
Hadi şimdi, başımızı iki elimizin arasına alıp derin derin düşünelim. Kendimize soralım. “Biz bu gerçeklerin neresindeyiz?”
Sonrasında varsa hatalarımızın düzeltmesinin zamanının geldiğini anlayıp çaba sarfetmeliyiz.
Beyler hepimiz aynı gemideyiz. Geldiğimiz yerlere geri dönme şansımız olmadığı gibi batı da bizi zaten istemiyor.
O zaman bu güzel topraklarımızın üzerinde bir arada olduğumuza göre, ülke ve millet menfaatlerine uygun hareketler etmeli ve çevremize de örnek olmalıyız.
Peki nüfusumuzun yüzde 99’u Müslüman olduğunu göre, öyle miyiz?
Bakalım, Ülkemizi ve dünyamızı saran ve herkesi tehdit altında bırakan baş belası virüs karşısında bir arada mıyız? Olur, olmaz bazı konular karşısında eleştirilerden ziyade birlik olmanın yolları bulunmalıdır.
Son zamanlarda kamuoyunda neredeyse bu virüs belasını unutturarak gündem değiştiren darbe konusu hepimize zarar vereceği düşünüldüğünde bu tür polemiklerine son verilmelidir. Hiç kimse de merak etmesin bu ülkede darbe meselesi bitmiştir. Varsa da tedbirler alınmalıdır.
CHP İstanbul Başkanının, bu hükümet sandıkta ve başka şekilde gidecektir” sözündeki “Başka” lafı bana göre darbe diye anlaşılmamalıdır. Kaftancıoğlu bunun için ifadesinde ne dedi bilmem ama, 1999 yılı koalisyon hükümetinin nasıl bozulup seçime gidildiğini düşünülürse o olayı darbe olarak mı anlamak gerekir.
MHP Genel Başkan yardımcısı, “Üç Hilal’in iktidar olmasının zamanı gelmiştir” sözünü bu durumda nasıl anlamak gerekir?
Ya da 7 Hazirandan sonra vekiller emekliliklerini hak ettikten sonra, partilerinden istifa ederek, Ak Parti kadrolarından ayrılarak kurulmuş olan Gelecek ve Deva Partilerine geçişler başlarsa, Parlamento aritmetiği değişinde darbe olarak mı değerlendirmek gerekir?
İYİ parti Başkanı Akşener, bir çağrı yaparak “Millet Masası kuralım” dedi. Bu masaya ülkemizde 6,5 milyon oy almış olan ve çoğunluğu Kürt vatandaşlarımızın oy verdiği HDP’yi niye o masaya dahil etmediğine bir anlam veremedim. O masanın adı bana göre Millet ve Demokrasi Masası olmalı. Bu birleşmeyi AKP Başkanı R. Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olması nedeniyle çağırmalı ve TBMM’de grubu olan ya da olmayan partileri, odaları ve diğer STK ları toplayıp, ülkemezin bu günkü durumu ile geleceğini tartışıp görüşselerdi çok daha anlamlı olurdu.
Son günlerde tartışma konusu olan İYİ Parti’nin, HDP ile görüşmesi konusu algı yaratması ve sürmesi açısından, tek başına seçime girdiğinde baraj sıkıntısı olabilecek MHP’ye yarayabilir.
SUÇ VE CEZALAR
Bazı televizyonlarda söylenen veya yapılan yorumlarlar, bazılarının sosyal medyada yazdıkları gerekçe gösterilerek yayın yasakları, cezalar veya adli kavuşturmalar yapıldığı gerçeği ortada iken;
Öte yandan yine bir televizyonda, ortada darbe yapacak kimse ya da gurup yokken bu tartışmaların sürdüğü sırada, “Bizim aile şöyle bir 50 kişiyi götürür. Biz maddi ve manevi olarak çok donanımlıyız. Liderimizin yanındayız asla yedirmeyiz, Herkes ayağını denk alsın. Bizim sitede 3-5 kişi hala var. Listem hazır” diyen Sevda Noyan söyledikleri ve arkasından Esra Elönü’nün, “O zaman ben de söyleyeyim. Ayak yerine dört ayaklarını denk alsınlar” dedikleri biliniyor.
Bu tehdit ve hakaretlere ne RÜTÜK ne de Cumhuriyet Savcılarımızdan kimse bir şey yapmadı.
Öte yandan Atatürk’e hakaret eden Fatih Tezcan Muğla Yarı Açık Ceza Evi’nde bulunarak ifadesi alınmasını hukuk adına iyi haber.
Öte yandan sosyal medyada bir kavanoz mermi ile resmini paylaşan AKP Gençlik Kolları üyesi Mehmet Emin Göç’ün, darbe tartışmasının olduğu günlerde, Kemal Kılıçdaroğlu. Özgür Özel, Canan Kaftancıoğlu’nu ve HDP’nin tamamına hitaben, “Ben Karadenizliyim, Reise bir şey olur ya da darbe olursa hiç kuşkunuz olmasın önce sizi öldürürüm” dedikten sonra yakalanıp mahkemeye sevk edilmesi ve mahkemenin de Kovit-!9 virüsünün yoğun olduğu şu günlerde ona bulaşmaması ve ondan da başkalarına mikrop bulaşmaması için ev hapsi vermesi de hukuk adına olumlu bir şey.
Bunları hepimizin düşünmesi, öz eleştiri yapıp kendimize geldikten sonra, geleceğimiz için, “Birlik zamanı” diyerek bir birimize sarılıp bir ve iri olmamız gerekmiyor mu?