Milli Marşımız minarelerimizden yayınlansaydı ne olurdu?
Daha önce yazarak konuşarak ilgililere ilettim. Başta devlet ve Diyanet yöneticilerine 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ve TBMM’nin kuruluşunun 100. Yılı nedeniyle, “İstiklal Marşımız minarelerimizden yayınlansın” dedim.
İlgililerden yani muhalefet ve iktidar mensupları ile Diyanet yöneticilerinden ne duyan, ne de dillendiren olmadı. Arkadaş, 15 Temmuz hain saldırısı ya da girişiminde camilerimiz sürekli sela verip halkımızı bilgilendirmedi mi?
Yine mahallemizde ya da kasabamızda kısaca yaşadığımız yerde zamanlı zamansız mineden sela duyduğumuzda, “Yine ne oldu “ diyerek kulak kesilmez miyiz? Arkasından da, “çevremizden ya da eşraftan falan ya da filanca vefat etmiş olup cenazesi şuradan kaldırılacaktır” anonsları duyarız.
Durum böyle iken, İstiklal Marşımız belirtilen saatte okunsaydı ne olurdu ki?
Söyleyelim; Milyonlarca yurdum insanı balkon ve pencerelerinden al bayrağımızı sallayarak okudukları Milli Marşımızı daha bir coşku ve gururla okuyacaklardı.
Milletimizin milli ve manevi duyguları artacak, dil, din ırk, köken siyasi görüşü ne olursa olsun bir bütünlük olacaktı.
Kim bilir belki de bu birlik ve bütünlük olmasın diye böyle bir şey yapılmamış ta olabilir mi?
Şükürler olsun ki, milyonlarca yurdumun insanı duydu ve saatler 21.oo. i gösterdiğinde ülkemin tümünde büyük coşku ile Milli Marşımız ve diğer marşlarımız sokağa çıkma kısıtlaması olduğu için balkanlardan ve pencerelerden defalarca söylendi.
Bu durum gerçekten büyük bir olaydır. Çocuklarımız ve torunlarımız gelecekte korana günleri nedeniyle sokağa çıkamadıkları için bu coşkuyu mutlaka hatırlayacaklar hatta, Kurtuluş Savaşını yönetecek ve “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen ilk Millet Meclisi’nin hangi zor şartlarda kurulduğunu, buradan yeni bir devlet kurmak ve esaretten kurtulmak için verilen mücadeleyi çocuk ve torunlarına bu anılarını da katarak anlatacaklardır.
TBMM’nin 100. Yılı
“3 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, dünyada çocuklara armağan edilen ilk ve son bayram olduğu gibi, Birinci Cihan Harbinden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nu yenik sayıp işgal eden ve imparatorluğu paylaşan emperyalist devletlere karşı verilen mücadelenin yürütüldüğü Millet Meclisi’nin kuruluşunun da 100. Yılıdır.
Ne yazık ki, dünyaya bela olan bu korona virüsü yüzünden bu büyük günü birinci asırda sokaklarda kutlayamadık ama o coşkuyu evlerimizde sokaktaymış gibi yaşadık.
100. yıl nedeniyle TBMM’de tören yapıldı çeşitli konuşmalar oldu.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Milletimiz esir olmak tehdidi ile karşı karşıyaydı. Mağlup olarak çıktığımız Birinci Dünya Savaşı’nın sonucunda milletimiz son hürriyet kalesi olan Anadolu’dan da sürülmek isteniyordu.
100. yılını andığımız Gazi Meclisimiz, Milli Mücadelenin sonucu değil, bizzat merkezi ve karargahıdır” dedi.
Meclis Başkanından sonra partiler adına konuşmalar oldu.
AKP Gurup başkanı Naci Bostancı, “En temel ilkemiz her zaman kusurlarımızı azaltmak ve meziyetlerimizi artırmak olmuştur. Cumhur İttifakı olarak durduğumuz yer güçlü bir meclistir” dedi.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu gün sorunlarımız var. Kaynağı büyük ölçüde TBMM’yi etkisizleştiren darbeciler ve onların uygulamaya koydukları yasalardır. Bunun için tüm toplumsal, siyasal ve kültürel kesimlerin katılımıyla yeni bir demokratik anayasa yapmalıyız. Omurgasını da güçlü bir demokratik parlamenter sistem oluşturmalıdır” dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Milli mücadele çok ağır şartlarda başladı. Ona rağmen ülkenin bütün topraklarında yerel kongreler yapıldı. Bu toplantılarda milli mücadele organize edildi. Bu meclisimizin kurulması giden yol buralarda oluştu” dedi.
MHP “Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, “Tarihte, hem bağımsızlık uğrunda savaş yapan hem de bunu milli iradeye dayandıran başka bir parlamento görülmemiştir. İstila, zulüm ve esarete baş kaldıran yegane savaş parlamentosudur. O meclis, vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı uğrunda yârden, anadan, serden geçenlerin otağıdır” dedi.
SP Konya Milletvekili Abdulkadir karaduman, “Egemenlik; bir gurubun diğerine tahakkümü, ya da 51’in 49’a tahakkümü değildir. Bu açıdan milli iradenin önünde bir engel teşkil eden yüzde 10’luk seçim barajını kaldırmak, 100 yılında gazi meclisimizin öncelikli vazifesi olmalıdır”dedi.
Tip Genel başkanı Erkan Baş, “Bu gün Türkiye’de bir saray rejimi hakimdir. Bu rejimde hakimiyet bu önemli günde dahi saray’ından çıkıp buraya gelmeye tenezzül etmeyen tek adama aittir” dediği anda bazı televizyon kanalları yayını kesti. Baş konuşmasına şunları ekledi. “Hakimiyet, çamurlu ayakkabısı ile ambulansa binmeyen maden işçisinde değil ona tekme atandadır. Açım diyen yurttaşa ‘geber’ diyen bürokrattadır. ‘Beni düzeniniz öldürdü ‘ diyen tır şoförünü gözaltına aldıranlardadır. Kısaca millette değil, patronlarda, müteahhitler de ve yandaşlardadır” dedi.
Okurlarımızdan Hüseyin Efkari ise, “Atatürk’ün kurduğu yüce meclis mi, yetkilerinin budandığı cüce meclis mi?” diye sorarak şunları belirtmiş.
“O zor günlerde yokluklar içinde kurulan meclis kuracakları ülkenin planlarını yaparken, diğer taraftan da Kurtuluş Savaşını idare ediyor. Hiçbir kişisel menfaat düşünmeden vatanı, milleti ve geleceği için çalışan ilk meclis.
Şimdilerde bütçe yapamayan, denetleyemeyen, etkisi ve yetkisi kısıtlanmayan, üstelik bunca işlevsizken sayısal olarak 600 sandalye sahip ama, halkına derman olamayan bir meclis.
Millet iradesinin en güçlü şekilde temsil edildiği, sorunlarının el ele verilerek çözüldüğü, huzur ve güveni sağlayacağı güçlendirilmiş bir parlamentonun tesis edilmesi umut ve dileğimle nice yüz yıllar diliyorum” diyor.