Barış Pınarı Harekatı ve ABD’nin anlamsız tutumu…
Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özel Harekat Timlerinin başlattığı ülkemizin güneyinde, güvenli bölge oluşturma harekatı devam ediyor.
Harekatın adı güzel. Barış Pınarı. Umarım bölge devletleri ve halkı ile diğer diğer dünya devletleri bu pınardan nasibini alır, suyunu içer de dünyamız huzura kavuşur.
Gerçi emperyalist güçler barışa izin vermezler ama, inadına barış, inadına huzur olmalı dünyamızdı.
ABD’nin başındaki adı Trump olan kişi’nin ne dediği belli olmuyor. Sabah başka , akşam başka. Ayrıca bulunduğu ortam ve karşısında kendisini dinleyen kitleye göre de konuşmaları değişiyor.
“Biz Orta Doğuda çok büyük kayıplar verdik ve ekonomik olarak çok masraf ettik. Bu nedenle oradakileri baş başa bırakıp oradan çekilmeliyiz” diyen Trump ve öncekilere sormak lazım.
O zaman Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) neden kurdunuz ve sürdürüyorsunuz?
Türkiye’nin güvenlik güçleri TBMM aldığı yetkiye de dayanarak başlattığı ve güvenli bölgeyi kurmak için çaba sarf edip, karşısına çıkan terör örgütlerinden başta PKK olmak üzere onun Suriye deki adıyla PYD, LPG ve İŞİD (DEAŞ) örgütleri ile çarpışarak 32 Km.ye kadar gideceğini kararlılıkla sürdürüyor.
Bu sırada müttefikimiz mi, dostumuz mu, düşmanımız mı olduğu belli olmayan ABD’nin başındaki kişi ilginç söylemleriyle ülkemizi tehdit etmeyi sürdürüyor.
Trump, “Umarım Kürtler bölgeden çekilirler, Türkiye’nin hava gücü desteği ile sürdürdüğü harekatta şansları yoktur. Daha kendi sınırımızı koruma şansımız yokken, Türkiye-Suriye sınırını kontrol etme şansımız yok. Bu yüzden askerlerimiz bir 50 yıl daha orada kalamaz. Türkler kürtlerle yüz yıllardır savaşıyorlar. Artık bizim oradan ayrılmamazın zamanı geldi” diyor.
Ey Trump, bilmediğin ya da bilmek istemediğin, etrafındakilerin sen bildiğin halde sana söyletmediği ve senin de söyleyemeyeceğin birçok şeyler var.
Biz Türkler hiçbir zaman Kürtlerle savaşmadık. Biz onlarla birlikte bir olup emperyalist devletlere karşı, Çanakkale savaşı ve Kurtuluş savaşını vererek yeni bir devlet kurduk ve adına da Türkiye Cumhuriyeti dedik.
Ha senin kürtler demen veya sana dedirtmeleri işine gelebilir. Şunu bilmen gerekir. Aslında biliyorsun da yine de hatırlatalım.
Biz kürtlerle yüz yıllar boyunca bir arada yaşıyor ve yaşamaya devam edeceğiz. Bunun için kan ve din bağımız var ve böyle devam da edecek.
Bizim savaşımız, yine emperyalist devletleri ki bunların arasında siz de varsınız onlara maşalık yapan bebek katilleri, kendi soydaşını ve güvenlik kuvvetlerimize adice ve alçakça hain tuzaklar kurup onların canına kasteden hainler sürüsü PKK, onların Suriye de ki uzantısı PYD, LPG ülkemizde birçok can alan İŞİD (DEAŞ) iledir.
Bir başka ve önemli olan ise, bu harekatı benimsemeyen ve PKK ile iş birliği yapan ve yaptıkları açıklamalarla onları koruyan FETÖ ve onların işbirlikçileri iledir.
ABD’nin başındaki adam, İŞİD için, “Biz onlarla savaşıp bozguna uğrattık. İşimizi yaptık. Şimdi onlardan Türkiye’yi sorumlu tutarız. Sözlerini tutmaması durumunda tıpkı Pastör Brunson’ı serbest bırakmak için yaptığımız müzakerelerde olduğu gibi, bizim yakaladığımız İŞİD’li tutuklulara göz kulak olmaz, sözlerini tutmazlarsa çok hızlı, güçlü ve sert ekonomik yaptırımlar uygulayacağımızı Türkiye’ye söyledim.
Kürtler kendi toprakları için savaşıyorlar. Bu iyi bir şey ama biz onlara yardım ettik” diyor.
Dost ve müttefikimize bakar mısınız?
Terör örgütü demiyor. İlla da Kürtler diyor.
Bunlar yetmiyor. Güveli bölge oluşturacak olan ülkemize oradaki El Hal, Ayn Isa ve Roj kamplarında bulunan yüz bin civarındaki mahkum ve yakınlarını bize ihale ettiği gibi, küstahça “Bakmazsanız ekonominizi çökertirim” diyebiliyor.
Bu İŞİD kamplarında bulunanların yarısı Suriyeli. Bir o kadar Iraklı, 11 bin tutuklu ise 40 tan fazla batılı ülkelerin vatandaşı.
Bunların arasından ABD 50’nin üzerinde yüksek profilli mahkumu alıp Irak’a kaçırdığı da ayrı bir gerçek.
Bu İŞİD’lilerin o kamplardan alınıp yargılanmak üzere kendi devletlerine gönderilmesi ya da uluslararası mahkemede yargılanmaları gerekir.
Yerli işbirlikçi mi var?
Haberleri izlerken dikkat çeken hususlar var. Ordumuz barış için ilerlerken çok yakın yerlerden topraklarımıza havan mermileri düşmeye ve hasar yapıp can almayı sürdürüyor. Havan’ın menzili en çok 5Km. olduğuna göre, oradaki yerlilerle iş birliği yapıp havanı ateşledikten sonra yerli kılığına mı giriyorlar acaba?
Ayrıca havan toplarının mermisi meslektaşlarım canları ile haber yapan gazetecilerin olduğu otele düşmesi, yine keskin nişancının haber yapan ekibi hedef alması, bayrak asılı binaya havan mermilerinin isabet etmesi, bir yerli vatandaşın gazeteci arkadaşımızın telefonunu kırıp kaçması tesadüf olabilir mi?
O zaman akla hem karşıda hem burada koordinatları bildiren yerli iş birlikçilerin olup olmadığı akla gelmez mi?