Uçan hayaller
Yıl 1989. Başlangıçta umut vardı. Duvar yıkıldı. Lech Walesa ve Vaclav Havel, Polonya ve Çekoslovakya'nın cumhurbaşkanı oldular, Güney Afrika'da apartheid sona erdi ve Washington'da Filistin lideri ile İsrail başbakanı el sıkıştı. Soğuk Savaş sona ererken, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı ‘demokrasi, barış ve birlik çağı’ ilan etti. Francis Fukuyama'nın ‘Tarihin Sonu’ adlı kitabı bir ikon haline geldi.
ABD’li siyaset bilimci Fukuyama, 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasından aylar önce yayınlanan ‘Tarihin Sonu’ başlıklı kitabında liberal demokrasinin diğer tüm devlet ve ekonomik sistemlere üstün geldiğini belirtiyordu. Eğer hala eksiklikler mevcutsa, bu durum ilkenin kendisinden değil, uygulama eksikliğinden kaynaklandığını söylüyordu. 1989’dan yaklaşık otuz yıl sonra bu beklentiler paramparça oldu.
Bu düşünceler Almanya’da Mainz kentindeki Johannes Gutenberg Üniversitesi’nde modern tarih profesörü Andreas Rödder’e ait. Daha doğrusu onun geçen ay yayınlanan ‘Kayıp Barış- Duvarın yıkılmasından yeni Doğu-Batı çatışmasına’ (Der verlorene Frieden: Vom Fall der Mauer zum neuen Ost-West-Konflikt ) adlı kitabından. Birkaç gündür okuyorum. Kitapta, 1990'dan bu yana dünya siyasetinin öyküsü ve günümüzdeki düzensizliğin kökenleri anlatılıyor.
Kitaptan devam ediyorum. Küresel sıcak noktalardan üçünden ikisi alevler içinde. Üçüncüsüyle ilgili olarak, Çin Tayvan'ın Çin'e katılmasını hedeflediği konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmıyor. 1990'ın uluslararası düzeni yalnızca otuz yıl sürdü 1648'deki Vestfalya düzeninin beşte biri, 1815'teki Viyana Kongresi düzeninin üçte birinden azı, Soğuk Savaş'tan daha kısa, iki savaş arası Paris düzeninden daha uzun.
Gerçekçi bir perspektiften bakıldığında, uluslararası güç dengesi değiştikçe güç çatışmaları kaçınılmaz hale geldi. Güç çatışmaları, liberal kurumsalcılara göre, tüm önemli oyuncuların eşit düzeyde yer aldığı uluslararası komitelerin eksikliğinden kaynaklanıyor. Bir başka görüşe göre de ideolojik farklılıklardan ve uluslararası düzene ilişkin farklı temel fikirlerden kaynaklanıyor. Prof. Rödder’e göre, dünya pek çok kişinin inandığı gibi çok kutuplu bir düzene doğru değil, aksine yeni bir Doğu-Batı çatışmasına doğru gidiyor.
Prof. Södder, iki tespit yapıyor. ‘Sovyet sonrası Avrupa'da, bir tarafta komünizm sonrası devletlerin batıya yönelik ve Rusya karşıtı güvenlik ihtiyaçları ile diğer tarafta Rusya'nın büyük güç çıkarları arasında yapısal bir çatışma vardı’ diyor. ‘Bununla birlikte, Çin'in yükselişle ilgili imajı da Çin'in emperyal geleneklerle bağlantılıydı’ diye ekliyor. Son 30 yılın tarafsız analizi ve soruların yanıtlanması mevcut çatışmalardan doğacak düzen için bir temel düşünce oluşturabileceği söyleniyor
Türkiye’de de Prof. Kerem Alkin de geçtiğimiz günlerde bu konuya yönelik yorumunda, ‘Önemli sayıda iktisatçı ve uzman Batı’nın en vahim hatasının aşırı liberal ekonomik model olduğunu net bir şekilde vurgulamakta’ diyordu. ‘1980’lerden itibaren popüler hale gelen ve yaklaşımına yönelik eleştirileri aralıksız küçümseyen, duymazlıktan gelen neoliberal anlayış içinde bulunduğu zorlu tablo nedeniyle hem güç, hem de itibar kaybı yaşamakta’ diye devam ediyordu.
Kitapta Soğuk Savaş’ın bitişi şöyle değerlendiriliyor; ‘Aslında Çin , uluslararası alanda liberal düzenin evrensel iddiasını ancak ihtiyatlı bir şekilde kabul etmişti. Soğuk Savaş'ta Batı'nın Doğu'ya karşı kazandığı zaferde bu farklılık görülmedi. Bunun yerine, Fukuyama’nın savunduğu Hegelci ‘tarihin sonu’ fikri yayıldı.’ Halbuki Gorbaçov Mayıs 1990'da George Bush'a ‘burada bulunanların hiçbiri 'Soğuk Savaş'ı bir tarafın kazandığı saçmalığına inanmasın’ demiş.
‘Gorbaçov bu sözleri sarfederken tarihsel olarak hatalı değildi, her şeyden önce bir şeyin sinyalini görmüştü. Bu sinyal de Rus elitlerinin Sovyetler Birliği'nin Doğu-Batı çatışmasındaki yenilgisini kabul etmemeleriydi’ diyor. Görüyoruz ki aşırı liberal ekonomik düzen, güç dengelerindeki değişimler, karşılıklı algılardaki değişiklikler gibi pek çok neden 1990 düzeninin sonunun gelmesini sağladı, yani hayaller uçup gitti. Şimdi asıl soru; 1990 düzeninin tarihinden ne öğrendik?