Dünya lideri
1881’de Selanik’te başlayıp 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe’de biten kısacık diyebileceğimiz bir ömür ve bu ömre sığdırılan koskocaman Türkiye Cumhuriyeti…
10 Kasım Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 86. yıldönümü. Sadece Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından değil dünya tarihi açısından önemli kişiliklerin en başında gelen Cumhuriyetimizin kurucusu, Milli Mücadelemizin önderi eşsiz komutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 86. yıldönümünde O’nu sevgi, saygı, minnet ve özlemle anıyoruz.
Kasımlar hep hüzünlüdür ama bu hüzün her 10 Kasımlarda Türk Milleti için daha da artarak devam ediyor.
Düşünsenize bir; savaş meydanlarında ezip geçtiği emperyalist devletlerin liderlerinin de önünde saygıyla eğildiği bir liderdi Mustafa Kemal Atatürk. Özellikle bugünkü İslam coğrafyasına baktığımızda bize bıraktığı laik cumhuriyetin değeri her geçen gün daha çok anlaşılıyor.
Askerî yetenekleri, eşsiz devlet adamlığı ve ileri görüşlülüğü ile dünyanın gelecekte karşılaşabileceği olayları da tahmin edebilme yetisi onun çağının ötesinde geleceğin de lideri olmasını sağladı. “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” diyerek içindeki bağımsızlık aşkını mücadeleci karakteriyle güçlendirip küllerinden ortaya çıkardığı Türkiye Cumhuriyeti’yle, insanlığın ve mazlum milletlerin “Bağımsızlık ve özgürlük” meşalesi haline geldi.
Atatürk'ün çocukluk arkadaşı Asaf İlbay'ın anlatımıyla Atatürk'ün vefat ettiği gün bir İtalyan radyosunun: “Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkın, büyüğünüz geliyor” anonsu yapması onun dünya lideri olduğunun göstergesi değil mi?
Ülkeyi yönetenlerin hepsi gelir geçer ama Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, dünya var oldukça da gönüllerde yaşayacak “Dünya Liderimiz” var bizim. Onun adı da Mustafa Kemal Atatürk’tür.
“Ülkenin ve ulusun geleceği tehlikede olmadıkça savaş bir cinayettir.” felsefesini kendine şiar edinip: “Yurtta barış cihanda barış” diyerek herkes için barışçıl bir dünya arzulamış, güçlünün değil haklının yanında olmuştu hep. Kendi ülkesinde İngiliz vizesiyle İstanbul’dan Bandırma Vapuruna binip Samsun’a giderken içinden geçen de Türk halkının haklı kurtuluş mücadelesinin ateşini yakmaktı. Ve de yaktı… O ateş bütün Anadolu’yu sarıp son evlatlarını da cepheye gönderen anaların gözyaşlarıyla kurulan cumhuriyetle padişahın kulu olmaktan çıkıp vatandaş olmanın gururunu yaşattı hepimize. Yaptığı devrimlerle çağdaş dünyada yerimizi almamızı sağladı. Hilafetin kaldırılması, harf inkılabı, kılık kıyafet ile ölçü ve tartıda gerçekleştirdiği yenilikler onun devrimci kişiliğinin yansımalarıydı.
Bilmeyenlere hatırlatmak isterim ki, 16 Mayıs 1919’da Bandırma vapuruyla Samsun’a gidebilmesi için ona vize veren işgalcileri geldikleri gibi geri göndererek ulusumuzun makus talihini değiştirdi. Bugünün genç subayları boşuna bağırmıyorlar: “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!..” diye.
Özellikle bugünlerde hepimize düşen en önemli görev, önünde saygıyla eğildiğimiz Ata’mızın “Benim en büyük eserim” dediği ve üzülerek söylemek isterim ki hızla kemirilmeye, içi boşaltılmaya çalışılan Cumhuriyetimize sahip çıkmaktır.
İnsan, kalbi attıkça değil kalpler onun için attıkça yaşar. Kalbimiz senin için atıyor aziz Atam…