Yalnızlaşıyoruz: Kolektif ruhun kaybı
İnsanoğlu her dönemde toplumsal değişimlerin etkisi altında yaşamış ve bu değişimlerin sonucunda kimi zaman çevresinden, kimi zaman da kendisinden uzaklaşmıştır. Bugün bu uzaklaşma, yalnızlaşmanın daha derin ve köklü bir boyuta ulaştığını gösteriyor. Özellikle kapitalist düzenin hayatımızın her alanına nüfuz ettiği bir dönemde, insani bağlarımızı zayıflatan, bizleri bireyci bir anlayışa sürükleyen süreçlerle karşı karşıyayız.
Maddecilik, teknoloji ve üretim odaklı sermaye düzeni, doğaya ve insana verdiği zararın yanı sıra toplumsal bağlarımızı da giderek çözmekte. Eskiden bireylerin birlikte üretim yaptığı, ortak değerler etrafında toplandığı, kolektif eylemlerde bulunduğu bir dünyada yaşıyorduk. Ancak bugün, sadece çıkar ilişkilerine dayalı bir yaşam biçiminin iliklerimize kadar yerleştiğini gözlemliyoruz.
Kapitalizm, insanı kendi kabuğuna çekilmeye ve bir başına kalmaya zorlarken, bireysel başarıya odaklanan, sadece kendi kazancını düşünen bir hayat anlayışı yaygınlaştı. Bu yaşam biçimi, insanı toplumsal sorumluluklardan uzaklaştırıyor. Artık ortak amaçlar için bir araya gelmek zorlaştı; dayanışma ve yardımlaşma, yerini bireysel hırslara ve rekabete bırakıyor.
Ancak bu yalnızlaşma sadece sosyal ilişkilerimizi etkilemiyor. Aynı zamanda duygusal olarak da insanları büyük bir boşluğa sürüklüyor. Günümüzde depresyon, anksiyete gibi ruhsal hastalıkların artışı, aslında bu yalnızlaşmanın doğrudan bir yansımasıdır. Eskiden aile, mahalle ya da bir topluluk içinde bir arada olmak, insanların hayata tutunmalarını sağlayan en büyük güçken, bugün sosyal medya, bireysel hırslar ve maddi kazanç peşinde koşma, insanları giderek birbirinden
uzaklaştırıyor.
Ne yazık ki, ortak değerlerin ve kolektif hareketlerin eridiği bu yeni dünya düzeni, toplumsal bağlarımızı zayıflatıyor. Artık çoğumuz, kişisel çıkarlarımız doğrultusunda hareket ediyoruz ve toplumun genel yararını göz ardı ediyoruz. Bu durum, sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de büyük yaralar açıyor. Yalnızlaşmayı durdurmak ve toplumsal bağlarımızı yeniden güçlendirmek için, öncelikle farkındalık yaratmak gerekiyor. Daha fazla insanın bireysel çıkarların
ötesine geçip, ortak değerlere ve hedeflere yönelmesi, toplum olarak güçlenmemizin
en temel yolu olabilir. Unutulmamalıdır ki, dayanışma ve paylaşım bizi biz yapan
değerlerin en önemlisidir.
Yalnızlaşmamak ve birlikte bir toplum olmanın gücünü hissetmek dileğiyle...