Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı az bulutlu
15°
Ara

Hep bir hesaplaşma

YAYINLAMA:
Hep bir hesaplaşma

14 Şubat 1990 tarihinde Voyager I aracından dünyanın fotoğrafı çekilir. Dünyanın görünen boyutu bir pikselden (dijital göstergelerde görüntünün elde edilmesini sağlayan ve kontrol edilebilen en küçük birim, gözek) daha düşüktür ve gezegenimiz, kameraya yansıyan güneş ışığı bantları arasında küçük bir “soluk mavi nokta” olarak görünmektedir. Bilimin popülerleşmesi için yaptığı çalışmalarla tanınan Amerikalı gök bilimci ve astrobiyolojinin öncülerinden Carl Sagan, NASA’dan bir talepte bulunmuş, Voyager I, güneş sisteminden çıkmadan dünyanın fotoğrafının çekilmesini istemiştir. En uzaktan çekilen dünya fotoğrafının fazla bilimsel bir değeri olmasa da insanoğlunun evrendeki yerini, evrenle ilişkisini göstermesi açısından anlamlıdır. Sagan “Soluk Mavi Nokta” (1994) adlı kitabında bu fotoğrafla ilgi düşüncelerini açıklar:

“… Bu nokta bizim evimiz. O biziz. Sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun içinde bulunuyor. Tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, her umut dolu çocuk, her mucit, her kâşif, her ahlak hocası, yozlaşmış her politikacı, her şöhret yıldızı, her ‘yüce önder’, her aziz ve günahkâr işte orada yaşadı; bir güneş ışınında asılı duran o toz zerreciğinin içinde.

Dünya, dev bir evrensel arenada yer alan çok küçük bir sahnedir. Bütün o komutan ve imparatorların akıttıkları kan göllerini düşünün ... şan ve şöhret içerisinde, bu noktanın küçük bir parçasında kısa bir süre için efendi olabildiler. Bu noktanın bir köşesinde yaşayanların, başka bir köşesinde yaşayan ve kendilerinden zar zor ayırt edilebilen diğerleri üzerinde uyguladıkları zulmü düşünün ... anlaşmazlıkları ne kadar sık, birbirlerini öldürmeye ne kadar istekliler, nefretleri ne kadar da yoğun! Bu soluk ışık noktası, bütün o kasılmalarımıza, kendi kendimize atfettiğimiz öneme ve evrende öncelikli bir konuma sahip olduğumuz yolundaki yanlış inancımıza meydan okuyor. Gezegenimiz, çevremizi saran o büyük evrensel karanlığın içerisinde yalnız başına duran bir toz zerreciğidir. İçinde yaşadığımız bilinmezlik ve bütün bu enginliğin içerisinde, başka bir yerden bir yardımın gelip bizi bizden kurtaracağına dair hiçbir ipucu yoktur. Dünya, şu ana kadar yaşam barındırdığı bilinen tek gezegen… En azından yakın gelecekte, türümüzün göçebileceği başka hiçbir yer yok. … Bana kalırsa, insan kibrinin akıl dışılığını, küçük dünyamızın uzaktan çekilmiş bu görüntüsünden daha iyi gösterebilecek bir şey yoktur. Bu görüntü, bildiğimiz tek evimiz olan bu soluk mavi noktayı daha içten paylaşmamız ve koruyup şefkat göstermemiz gerektiği konusundaki sorumluluğumuzun altını çiziyor.”

Carl Sagan’ın bu ifadeleri de soluk mavi noktadaki insanlığın, insan doğasının âdeta bir fotoğrafı ancak bu fotoğraf binlerce yıldır hiç değişmiyor; her konuda bir hesaplaşmadır gidiyor. Soluk mavi noktada yaşanan bunca kaosun tek nedeni, nereden geldiğini ve nereye gittiğini henüz bilemeyen, yapısı gereği iyi ve kötüyü içinde barındıran, kendi öz benliği ile de sürekli hesaplaşma halinde olan insandır, denebilir mi? Olumlu-olumsuz her şeyin sebebi insan mıdır, bilmiyoruz. Bildiğimiz şu: Soluk mavi noktanın bir köşesinde bazı insanlar madde kuramı ile ışık kuramı arasındaki çatışmadan doğan kuantum kuramı ile yol alma çabasında ilerlerken ve “istisnasız her birimiz kuantum kuramının birer ürünü olup aslında bir kuantum dünyada yaşamaktayız,” (Marcus Chown; Dünyanın Tüm Dertleri, Domingo, s. 206) düşüncesi ve arayışı içinde çalışmalarını sürdürürken, soluk mavi noktanın diğer bir köşesinde de bazı insanlar yaklaşık dört bin yıl öncesinden başlayan ve insanlığa “vahiy” olarak kabul ettirilen üç semavi dinin mensupları olarak hesaplaşmalarını sürdürüyorlar. Vahiylere göre, “Yaradan” (Rab/Göklerdeki Babamız/Allah) da yarattığı ile sürekli bir hesaplaşma içinde. Neden diye sorarak kutsal kabul edilen metinlerden birkaç örnek verelim:

Zebur; 2. Mezmur: “1 Nedir uluslar arasındaki bu kargaşa / Neden boş düzenler kurar bu halklar? 2 Dünyanın kralları saf bağlıyor / Hükümdarlar birleşiyor RAB’be ve meshettiği krala karşı. … 4 Göklerde oturan Rab gülüyor / Onlarla eğleniyor. 5 Sonra öfkeyle uyarıyor onları / Gazabıyla dehşete düşürüyor… 10 Ey krallar, akıllı olun! / Ey dünya önderleri, ders alın! 11 RAB’be korkuyla hizmet edin / Titreyerek sevinin. 12 Oğulu öpün ki öfkelenmesin / Yoksa izlediğiniz yolda mahvolursunuz. Çünkü öfkesi bir anda alevleniverir. /Ne mutlu O’na sığınanlara!”

Tevrat; Yaratılış Kitabı - Dünyanın Yaratılışı, Bölüm 6: “5 RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. 6 İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı. 7 ‘Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri’, kuşları yeryüzünden silip atacağım’ dedi, ‘çünkü onları yarattığıma pişman oldum.” Dünyanın Yaratılışı, Bölüm 11: “5 RAB insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi. 6 ‘Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar’ dedi, 7 ‘Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.’ 8 Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. 9 Bu nedenle kente Babil adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı.” (Babil, İbranice’de kargaşa sözcüğünü çağrıştırmaktadır.)

İncil; Matta 10, İsa On İki Elçisini Göreve Gönderiyor: “14 Sizi kabul etmez, sözlerinizi dinlemezlerse o evden ya da kentten ayrılırken, ayaklarınızın tozunu silkin. 15 Size doğrusunu söyleyeyim, yargı günü o kentin hali Sodom’la Gomora bölgesinin halinden beter olacaktır.”

Matta 13, Deliceler Benzetmesi Açıklanıyor: “40 ‘Deliceler nasıl toplanıp yakılırsa, çağın sonunda da böyle olacaktır. 41-42 İnsanoğlu meleklerini gönderecek, onlar da insanları günaha düşüren her şeyi, kötülük yapan herkesi O’nun egemenliğinden toplayıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. 43 Doğru kişiler o zaman Babaları’nın egemenliğinde güneş gibi parlayacaklar. Kulağı olan işitsin!”

Kur’an: “Sonra birbiri peşinden elçilerimizi gönderdik. Her millete elçisi geldikçe onu yalanladılar. Onları birbiri peşinden yok edip, hepsini birer efsane yaptık. İnanmayan ulus yok olsun gitsin!” (Müminun, 44) “Biz dileseydik, şüphesiz herkese doğruluk göstergesini verirdik, ancak cinlerden ve insanlardan hep birlikte cehennemi mutlaka dolduracağıma Benden gerçek söz çıkmıştır.” (Secde, 13)
“Rabbinin ilkeleri kendisine hatırlatılıp ta onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim var mıdır? Doğrusu suçluları cezalandırırız.” (Secde, 22)

Yıl 2024, hesaplaşmalar sürüyor. Rusya-Ukrayna örneğinde neden olarak bölgedeki jeopolitik çıkarlar, vatandaş ve konuşlandırılmış askerlerin korunması gösterilirken, Hamas-İsrail örneğinin nedenleri arasında; Gazze’nin Batı Şeria ve Doğu Kudüs ile birlikte Filistin topraklarının bir bölümünü oluşturuyor olması, tartışmalı topraklardaki Yahudi yerleşimlerinin yarattığı gerginlikler ve bazı Arap ülkelerinin İsrail’e karşı uzlaşmacı bir tutum benimsemesi sayılıyor. Doğu Kudüs’teki Mescid-i Aksa adlı yapı da sürekli gerilim nedenlerinden biri. Müslümanlar için kutsal mekân olarak kabul edilen Mescid-i Aksa, Yahudiler için de Harem-üş Şerif yani Tapınak Tepesi olarak bilinen en kutsal yer.

Aynı bölgede doğan, aralarında kan bağı olduğu ifade edilen peygamberler aracılığı ile toplumlara sunulan/dayatılan Musevilik, Hristiyanlık ve İslam’ın hesaplaşması bitecek gibi durmuyor. Yüzyıllardır milyonların katledilmesi, doğanın uğradığı yıkım ve zarar da belli ki bir şey ifade etmiyor. Dünya, nasıl büyük bir evrensel karanlığın içerisinde yalnız ise, büyük çoğunluk da kendi karanlığı içinde olmayı seçiyor; aydınlanmak, istediği en son şey sanki. Sagan da binlerce bilim insanı, lider, filozof ve peygamber gibi, gelecek kuşaklara yol göstermek umuduyla, “insan kibrinin akıl dışılığını” vurgulayarak düşüncelerini kayıt altına almış ve bu soluk mavi noktanın bir köşesinden, zamandan demir alarak gemisini bir sonrakine sürmüş. O sonranın ne olduğunu/olacağını ise henüz bilen yok.

utu.jpg

Bildiklerimiz bir damla...

Soluk mavi noktada oluşmamızın/oluşturulmamızın bir amacı var mıdır? Dev bir evrensel arenadaki bu küçük dünya sahnesinin anlamı gerçekten nedir, ne olabilir? Bugün bu iki soruyu ve benzerlerini ne bilim ne din ne felsefe açıklayabiliyor. Biz gerçekten hiçbir şey bilmiyoruz! Yazımızı yine bir bilim insanının, Isaac Newton’ın şu sözüyle bitirelim: “Bildiklerimiz bir damla, bilmediklerimiz ise bir okyanustur.” Evren okyanusunda yüzmeye, öğrenmeye, aydınlanmaya ve aydınlatmaya devam…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *