Milli Eğitim ve geleceğimiz!
Demokrasiye, katılımcılığa inanmayanların yönetime hakim olduğu ülkelerde çıkarılan her yasa tartışılır hale gelir. Oysa yasalar, toplumun huzur ve refahı için yapılır. Bunu için, çıkarılacak yasaların toplumsal uzlaşıyla yapılması gerektiğini düşünüyorum. Aksi taktirde, çıkarılacak yasalar her zaman tartışılır.
Özellikle tek adam rejimine geçilmesinden bu yana çıkarılan yasaların büyük bir çoğunluğu uzlaşmadan uzak, ben yaptım oldu, dediğimiz yöntemle çıkarılıyor. Siz bakmayın onun bunun görüşleri alındı, dediklerine. Üç tane yandaşı bir masa etrafında oturtup şunu tavsiye edeceksiniz, demekle uzlaşı olmuyor. Hele de milli eğitim söz konusuysa toplumsal mutabakata daha çok ihtiyaç var. Yirmi iki senede gelen milli eğitim bakanlarının bile birbirlerine muhalif olduğu bir ülkede yaşadığımızı unutmayalım.
Yasaların toplumun tamamını memnun edemeyeceğini biliyoruz ama memnuniyetsizliği en aza indirmek de yasa koyucunun elinde. Bunu da kimseyi ötekileştirmeden her kesimi dinleyerek yapabilirsiniz.
Geçtiğimiz hafta mecliste görüşmelerine başlanan “Öğretmenlik Meslek Kanunu”nda yapılmak istenen değişikliklerle ilgili yasa teklifi geri çekildi. Oysa, 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu 14 Şubat 2022 tarihli 31750 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Henüz üzerinden iki buçuk sene geçmeden kendi çıkardıkları yasayı değiştirme gereği duymalarının bir nedeni olmalı diye düşünmeden edemiyor insan.
Başta da dediğim gibi, yapılmak istenen değişiklikler, ilgili taraflarca yeteri kadar tartışılıp bir uzlaşı yolu aranmadan meclise getirilince yasayı çıkarmaya çalışanlar arasında da anlaşmazlıklar oldu. Toplumsal tepkiyi sınamış oldular ve teklifi rafa kaldırdılar şimdilik. Oysa bu yasa değişikliğinde yapılması gereken çok basit ve her kesim tarafından kabul görebilecek bir değişiklik olabilirdi. O da mülakatı kaldırmaktı. Mülakatı kaldırmak yerine, seçim meydanlarında söz verilmesine rağmen, bunun üstüne bir de Eğitim Akademisi adı verilen yeni bir torpil mekanizmasının oluşturulmaya çalışıldığı görülüyor. Neden bu kadar uğraşıyorsunuz beyler?
“Bizim istemediğimiz kimse öğretmen olamaz” diye bir kanun çıkarın ve meseleyi kökünden çözün!.. Ne garip bir durumla karşı karşıya olduğumuzun farkında mısınız? Öğretmen yetiştirsin, diye açtığınız “Eğitim Fakültelerine” dahi güvenmiyorsunuz. Eğitim Fakültesi mezunlarının çokluğunu, bu nedenle de mülakatın gerekliliğini söyleyebilirsiniz. O zaman da sorarlar size: Eğitim Fakültelerinin kontenjanlarını neden ihtiyaca göre ayarlamıyorsunuz? Her yere üniversite açmakla övünürken üniversite mezunu işsizliğin artacağını hesaba katmadınız mı? 2002 yılında 68.000 atanamayan öğretmen varken bugün, bu rakam bir milyonu aşmıştır. Gecen bu zamanda öğretmenliği de çeşitlendirdiniz: Ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen gibi sınıflandırarak itibar kaybına neden oldunuz.
Hani bir söz vardır: Hesapsız kasap, elinde ne satır kalır ne masat. Bu gidişle dükkanı kapatacaksınız…
İşin bir başka acı yanı da bu yasanın muhataplarından olan ve iktidar yanlısı olarak bilinen eğitim sendikaların ortalarda görünmemesiydi. Bu köşede çok defalar yazdım; Sendikalar kuruluş amaçlarına ve muhataplarına hizmet ederler, iktidarlara değil. Eğitim sendikalarının temel amacı da ülkede laik, bilimsel ve özgürlükçü bir eğitimin inşa edilmesi olmalıdır. Toplumu çağın gerisine götürecek her türlü eğitim faaliyetine karşı durmaktır sendikaların görevi. Özellikle cumhuriyetin kuruluş felsefesine karşı oluşumlara okullarda izin verilmesini engellemektir.
Maalesef sendikacılık anlamında bizdeki durum çok farklı hale evrildi. Makam ve mevki sahibi olmak istiyorsan iktidara yakın sendikaya üye ol, toplantılarına katıl, ne dediklerini anlamadan alkışla, iktidara karşı yapılan eleştirilerde en önce sen saldır muhaliflere, istediğin makama gel…
Ülkemizdeki hakim sendikacılık anlayış bu hale geldi. Bütün bu olumsuz duruma karşı duran, eğitimi tarikat ve cemaatlere teslim etmek istemeyen, ilerici ve demokrat anlayışı savunan, laik ve çağdaş eğitimden yana olan sendikaların varlığı geleceğimiz açısından umut vericidir.
Öğrencilere, biat etmeyi öğretmek değil sorgulayan, bilimin ışığında yürümeyi kendine şiar edinen nesiller yetiştirmeyi amaçlayan bir eğitim sistemine ihtiyacımız var. Bunun için de eğitimde bilime ve laikliğe inanan kadroların yönetime hakim olması gerekir. Cemaat ve tarikat yuvalarında yetişenlerle bu işler düzelmez…
Çağdaş ve gelişmiş bir dünyada yerimizi almak istiyorsak, bunun mimarı olacak öğretmenlere ve bu anlayışa uygun laik, çağdaş ve bilimsel bir eğitim sistemine ihtiyacımız olduğunu unutmayın.