Kapıdaki asıl sorun
Suriye’de başlayan iç çatışmaların ardından ülkelerini terk eden Suriyelilerin büyük bir çoğunluğu, sınırlarımızdaki mayınları da temizlememizle kontrolsüz bir şekilde ellerini kollarını sallayarak ülkemize geldiler. Avrupa ülkelerinin, sığınmacıları ülkemizde tutma konusundaki tavırları ve bizim de bunu kabul etmemizi takip eden süreçte sığınmacı sayısı hızla arttı. Adeta Avrupa’nın mülteci deposuna dönüştük. Tam sayıları konusunda çeşitli spekülasyonlar yapılsa da ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sorunları da göz önüne aldığımızda ülkemiz açısından bu ekonomik yük kaldırılamaz hale geldi. Vatandaş, emekli maaşlarına yeterli artış yapılmamasını ve asgari ücretin enflasyona göre artırılmamasının nedeni olarak sığınmacılara harcanan parayı gösterir oldu. Herkes, kendi ülkemizde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyoruz, diyor. Bütün bunlar toplumsal gerilimi artırmaya başladı.
En başında beri uygulanan sığınmacı politikamızın iflas ettiği, ülkenin ekonomik kaynaklarının bizlere değil de onlara harcandığı kanısı toplumsal tepkinin doğmasında en önemli etken oldu.
Bence işin bir başka can sıkıcı yanı var. Ülkemizin doğurganlık oranı 1.60 iken sığınmacılarda bu oran 5.62’dir. Sığınmacılardaki bu doğurganlık oranın, gelecek yıllarda ülkemizin demografik yapısını büyük oranda etkileyeceği kesindir. Geleceğimiz açısından bundan daha büyük bir beka sorunu olabilir mi?
Emperyalist ülkelerin bunu bir plan dahilinde yaptığını düşünüyorum. Türkiye’yi Türksüzleştirme projesiyle ülkemizi Ortadoğu toplumuna dönüştürmek istiyorlar. İslam ülkelerinin içinde tek laik ülke biziz. Bunu hazmedemeyip sosyolojik ve demografik yapımızı bozarak bizim de ortaçağın karanlık dehlizlerinde kaybolmamızı arzuluyorlar.
Bütün bunları alt alta koyduğumuzda yapılmak istenen bu sosyolojik dönüşüme karşı tepkileri görmezden gelmek mümkün değil.
Sığınmacıları güvenli olarak geri gönderim konusunda etkili çalışmaların mutlaka yapılması gerekir. Bunun ilk şartı da Esat ile görüşmek ve işbirliği yapmaktan geçiyor. Ancak dönüş zamanına kadar barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi ihtiyaçları da elbette karşılanmalıdır. Kimse onlar için “ne halleri varsa görsünler” yaklaşımında değildir ama devletin sıkı denetimi ve ülkemiz yasalarına uyumları konusunda taviz verilmemelidir. Türk ulusu her zaman mazlumun yanında olmuştur ama onların da bunu bilmeleri gerekir.
Sadece Suriyeliler değil Afganlar, Pakistanlılar, Türkmenler, Azeriler, Özbekler, Kazaklar ve Afrika ülkelerden binlerce sığınmacı sınırlarımızdan ellerini kollarını sallayarak geldiler ülkemize. Dinleri dışında hiçbir şeyimizin uyuşmadığı bu insanların bize uyum sağlama konusunda sıkıntılarının olduğunu görüyoruz.
Sığınmacılarla ilgili ülkemizin çeşitli yörelerinde yaşanan olumsuz olaylar, yabancı düşmanlığına
doğru evrilirse hiçbirimizin istemeyeceği olaylara davetiye çıkarılmış olur. Allah göstermesin, kimse bunu istemez. Ancak sığınmacıların ulusal güvenliğimizi tehdit eder hale gelmesine de müsaade edilemez. İçişleri Bakanlığı her sığınmacının adresini mutlaka biliyordur ama bu yeterli değildir. Onların adreslerini terk edip etmediği de denetlenmeli. Kontrolsüz bir şekilde yerleşmelerinin önüne geçilmelidir. Devletin bilgisi dışında ikamet değişikliği yapanlar ile suça karışanların maddi yardımları kesilmeli ve derhal sınır dışı edilmeliler.
Atatürk’ün sağlığında çıkarılan bir yasada, yerleşim yerlerine gelen yabancılar, o yerin nüfusunun %10’unu geçemez diyordu. Oysa yakın zamanda yapılan bir araştırmada, Kilis’teki on altı yaş altı gençlerin çoğunun yabancılardan oluştuğu tespit edilmiş. Bu araştırma, ülkemizin gelecekte nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu göstermiyor mu?
Sorunun büyüklüğünü anlamamız açısından son örnek diyebileceğimiz olumsuz manzaraları da yaşıyoruz. Havaların ısınmasıyla İstanbul sahillerindeki sığınmacı görüntüleri toplumun tepkisine yol açıyor. Hani hep deriz ya; Gittiğin yere uyacaksın, diye. Ülkemizdeki sığınmacılar bırakın bize uymayı, bizi kendilerine benzetmek ister gibiler. Kural tanımaz bir halleri var.
Şunu belirtmek isterim ki bizler mazlumun yanında durduğumuz gibi hainlerin de karşısında dururuz. Kimselere gözümüzü oydurmaz, bayrağımıza da saygısızlık yaptırmayız.