Haydi gelin bayramlaşalım
Bayramlar, kalplerimizin heyecanla attığı bizlere huzur veren, hasretliklerin bittiği ve içimize sığmayan mutluluklardan ibarettir. Kıpır kıpır bir halde bayram gününü iple çeken çocuklar, yollarımızı gözleyen hasret ve özlemle bizleri bekleyen aile büyüklerimiz. “Bayram” kelimesinden başka hangi kelime bu duyguyu ve coşkuyu anlatır.
Bayram, içerisinde ulvi bir enerjiyi barındırır. Ne zaman güzel bir şey anlatmaya çalışsak; içsel duygularımızı "bayram” kelimesiyle eşleştiririz. “Hayat bayram olsa” ile beklentilerimizi “bayram gelmiş neyime” ile hüznümüzü ortaya dökeriz. Bayramlar; sevinç, mutluluk ve kavuşmak olduğu kadar hasret ve hüzün de taşır. Kimsesiz insanların üzüntüye kapıldığı zamanlarıdır bayramlar. Anne babasını kaybetmiş insanların hasretidir bayramlar.
Gelenek ve göreneklerimizin günümüze taşınmış en yalın halidir bayramlarımız. Bayram sabahları saygı ve sevginin en çoşkulu halidir. Büyüklerimizi ziyaret edip elleri öpmeye gidilir, küçükler sevindirilir. Başımızın tacı büyüklerimizle bütünleşmek, mutlu etmek için bundan daha güzel fırsat olur mu? Her şey bir yana evlat, anne ve baba kucaklaşmasını başka günlerde böylesine içten bulamazsınız.
Unutamadığımız ve asla unutmayacağımız çocukluğumuzun başköşesinde yer alan sevinçlerimizdir bayramlar. O günlerimizi hiçbir şeye değişmeyiz. Geçmişe yüklediğimiz bunca anının içinde cımbızla çekip saatlerce konuştuğumuz günlerdir bayramlar. Her toplumun kendi örf ve adetlerine göre kutlanan bu günlere gerçek anlamda ihtiyacımız var. Koşulsuz bir sevgi demetidir bayramlar.
Peki, bu değerlerimizi niye eskisi kadar önemsemiyoruz. Örneğin; tüm aile bireylerinin bayram öncesi seferber olduğu ev temizliklerini artık kimler yapıyor? Kendi ellerimizle içimize sinerek temizlediğimiz evlerimizi temizlik şirketleri veya yardımcılarımıza yaptırıyoruz. Çok özledik bir hafta öncesinden alınan bayramlıklarımızı. Çok özledik bize bayram harçlığı veren nur yüzlü dedelerimizi, ninelerimizi. Çok özledik bayram şekerlerimizi, tepsiler dolusu börek ve baklavalarımızı. Çok özledik küs olduğumuz kişilerle sahiden barışmalarımızı. Çok özledik, eski komşularımızı, bakkal amcalarımızı, manavlarımızı. Çok özledik kapımızı el öpmeye gelen mahallemizin çocuklarını...
Bayramlaşmayı üç kelimelik toplu mesajlara sığdırdık
Peki, şimdilerde bayramlar nasıl kutlanıyor?
Eğer mevsim yaz ise; bir ay önceden sahil kasabalarıyla ilgili tatil planları yapılıyor hemen konaklama yerleri ayrılıyor bavullar yapılıyor ve ortalama on güne sığan programlarda bir moda resitali başlıyor. Bayrama uzak duygular, tatil duygularıyla hızlıca yer değiştirirken gidilen yerlerde konu yine eski bayramlar oluyor. “Bayramınız kutlu olsun” artık üç kelimeye sığan toplu mesajlarla kutluyoruz bayramlarımızı.
Devran dönüyor hayat devam ediyor. Kaç bayram daha görürüz? Kaç bayram daha sevdiklerimize sarılırız? Kaç bayram daha gözlerimiz yollarda kalır? Geçen her bayram bir öncekini aratmıyor mu? Yaşadığımız yıllardan geriye sayarak çıktığımız yolda; dünümüzün bayramlarının sayısını bulmaya çalışırken görüyoruz ki, ortak bir paydanın tümünde sevgi ve sevinç dileklerimiz varmış.
Peki, bu kadar özlem duyduğumuz günleri yaşama geçirmek bu kadar mı zor. Değişen hayat şartlarına ayak uydurmak uğruna bunca değerlerimizden ne çabuk vazgeçtik.
Biz nerede kaybolduk, yolumuzu şaşırdık?
Teknolojinin bize verdiği hasarı, tamir etme şansımızda artık yok gibi. Her şeye rağmen Yüreğimizdeki sevgi hiç eksilmesin. Her günümüz bayram tadında olsun. Üç kelimeyle; Bayramınız kutlu olsun.
Sağlıcakla…