Yerelden genele
Yerel seçimlerin ardından görevi AKP’li başkanlardan devralan CHP'li belediye başkanları, belediyelerinin binalarına astıkları afişlerle belediyelerinin mali tablosunu bütün şeffaflığıyla halka sunuyorlar. Bazı başkanlar da devraldıkları belediyelerin şatafatlı makam odalarının fotoğraflarını gerek yazılı gerek görsel medya aracılığıyla topluma sunarak iktidara mensup belediye başkanlarının nasıl bir hizmet anlayışıyla "çalıştıklarını" seçmenlerine göstermeye çalışıyorlar. Kiralık lüks araç filoları belediyelerin otoparklarına sığmaz hale gelmiş. Seçime bir gün kala alınan milyonlarca liralık kuruyemişler, börekler, tatlılar da işin cabası… Hatta daha da ileri gidilerek mazbatalar alınıp görevi devredecekleri halde harcamalarına devam edenler dahi olmuş. Öyle sanıyorum ki ölene kadar orada kalacaklarını sanıyorlarmış halkı unutarak.
Görünen manzara, ortaya çıkan seçim sonuçlarının hiç de sürpriz olmadığının ispatı gibi duruyor. AKP seçmeninin seçimi neden kaybettiklerini çok düşünmelerine gerek olduğunu sanmıyorum. Ortaya çıkan manzaraya biraz baksalar yetecek. Halktan kopmanın, onlara tepeden bakmanın, lüks ve şatafat düşkünlüklerini sorgulamaları yeter.
Özelikle sade vatandaş açısından baktığımızda AKP’li belediye başkanlarının iktidar olmayı her şeye hükmedebilme olarak gördüklerinin farkına vardılar. İktidar olmanın gücünü demirden zırh gibi kullandılar. O zırhı parçalayabilecek, gerçek patron olan halkı yok saydılar.
Emeklisine para yok diyenlerin sofralarındaki “bereketi” kollarındaki lüks saatleri fark etti seçmen. O patron ki bırakın belediye başkanlarını saraylardan görüntü veren muhtarları da evlerine yolladı.
Hizmetten çok yandaşı kollamanın doruğa çıktığı AKP belediyeciliğinden bıktığını gösterdi halk. Siz bizden uzaklaşırsanız biz de sizden uzaklaşırız, dediler. Bizi yok sayarsanız biz de sizi yok sayarız, dediler. Halk için yapılmayan siyaset kendi bataklığını yarattı ve onları da içine çekti.
Buradan da anlaşılacağı üzere seçmen cebindeki sarı kartı çıkardı ve iktidar mensubu belediye başkanlarına gösterdi. AKP’li yetkili ve etkili şahsiyetler “bu sadece bir yerel seçim” deseler de ben aynı fikirde değilim. Yerel seçim olduğu doğrudur ama genelin bir provasıdır.
Muhalefet penceresinden baktığımızda da: “Size de kredi açıyoruz.” dedi seçmen. Bu krediyi verimli kullandığınız takdirde 2028’de de arkanızda dururuz, mesajı açıktır.
2019 seçimlerinde aldıkları krediyi iyi kullanan başta İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları olmak üzere diğer belediye başkanlarının halkçı belediyecilik yapmaları 2024’ün kapısını araladı. Gelinen noktada yapacakları hizmetlerle 2028’in kapısını açacaklardır.
Ülkenin geleceği açısından kritik öneme sahip bir sürece girdi Türkiye. Unutturulmaya çalışılan ulusal bayramlarımız yeni belediye başkanlarının zihin yapıları sayesinde yeniden küllerinden doğmaya başladı. Meydanlarda cumhuriyet ve Atatürk coşkusu yükseliyor artık. Bu yükselişin hiç bitmemesi gerekir. Bunun için de herkes üzerine düşenin en iyisini yapmak zorunda. Bu coşkuyu devam ettirmenin yolu çok nettir: Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs’tan 29 Ekim’e uzanan yolculuğu gibi yürünmeli, halk için halkla beraber olmalısınız. 19 Mayıslarda, 23 Nisanlarda, 29 Ekimlerde tarikat cemaat cenazelerine değil şehrinizin cadde ve sokaklarında halkınızla beraber, ellerinizde bayraklarla coşkuyla kutlamalar yapmalısınız.
Yapacağınızı halka anlatmalı, ortak akılla yönetmelisiniz belediyelerinizi. Belediyelerinizin kapılarını herkese açık tutmalısınız. Kimsenin “öteki” olmadığını, herkesin “eşit yurttaş” olduğunu herkese hissettirmelisiniz. Hiçbir şey bir kişinin iki dudağının arasında olmamalı. Ben yaptım oldu, mantığı ile asla hareket etmemeliyiz.
Ne demişti Mustafa Kemal Atatürk? ”Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır.” Sizler görevinizi en iyi şekilde yapacaksınız ki özlenen başarı 2028’de gelsin. Ulus olarak umudumuz ve dileğimiz budur. Allah yardımcınız olsun…