Bahanelere yer yok
Ülkemiz demokrasisi açısından umutların yeşerdiği bir seçim sürecini geride bıraktık. İktidar mensupları, önümüzdeki dört yıl seçim olmayacağı şeklinde düşüncelerini kamuoyuyla paylaşsalar da yarınların ne getireceği bilinmez. Demirel’in meşhur sözü geliyor aklıma: “Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir.”
Bu seçim bize daha adil, daha eşitlikçi, daha özgürlükçü bir Türkiye’ye doğru yöneldiğimizi gösterdi. Seçilen başkanların çoğunluğunun gençlerden oluşması da ayrı bir gurur kaynağı oldu ülkemiz açısından. Onların sorumluluğunun çok daha yüksek olduğunu söylemek isterim. Kendilerine güvenen abilerinin, ablalarının umutlarını boşa çıkarma lüksleri yok. Yapacakları çalışmalarla gelecekte Türk siyasetinde ya var olacaklar ya da tarih olacaklar…
Ülke olarak tüneldeki ışığı gördük. Başta gençlerimiz, ülkesini terk etmek değil kalıp mücadele etmenin daha onurlu bir tavır olacağını kanıtladılar. Artık “giderse gitsinler” diyenleri değil “kalmalı, mücadele etmeli ve başarmalısınız” diyenleri dinlemeliler.
Ülke olarak yirmi iki sene bekledik ama buna değdi, diyebileceğimiz süreç sonunda haritamız şanlı Türk Bayrağımızın rengine bürünme yolunda epeyce ilerledi. Bu süreçte ilk kez oy kullanan gençlerle en çok mağdur edilen emeklilerin etkisi net bir şekilde görüldü. Emeklilerimiz bastonları ellerinde bu defa sandık kuyruklarında beklediler…
Seçim sonunda alınan mazbatalar ve devir teslimde yaşananlar da bir başka boyuta taşıdı bizleri. Mazbataların geciktirilmesi için olmayacak gerekçelerle seçim kurullarına yapılan itirazların arkasında bir şeylerin mi yattığını düşünmeye başladı toplum. Son gün yapılan ihaleler, seçim sonucu belli olunca yapılmaya çalışılan ödemeler, kamyonetlerle taşınan belediye bilgisayarları, yok edilen kamera kayıtları… Bütün bunları yan yana koyduğunuzda aklınıza ne gelirse öyle düşünün. Kimse burada iyi niyet aramaz. Şeffaflıktan ve adaletten yana olan herkes böyle düşünür. Kim kimden ne saklıyor, ne kaçırıyor? İleride kendileri için suç teşkil edebilecek veya kendilerine karşı delil olarak kullanılabileceğini düşündükleri bir şeyler mi var acaba? Diye düşünmeden edemiyor insan.
Özellikle muhalefet belediye başkanlarının hata yapma olasılıkları kalmadı. Başkanlar mal beyanlarını toplumla paylaşmalı. Belediyeler tam eşitlikçi bir yaklaşımla kapılarını herkese açmalıdır. İhaleler şeffaf ve gerekirse canlı yayınlar yöntemiyle topluma gösterilmeli, kafalarda “acabalar” giderilmelidir. Gelir-gider tabloları halkın görebileceği yerlerde aylık olarak paylaşılmalı. Sosyal belediyecilik projelerine öncelik verilerek insanlar açlığa ve yoksulluğa terk edilmemeli. Kent yoksulluğuyla mücadele edilmeli, öğrencilerin okullarda öğlen yemeğine ulaşmaları sağlanmalı. Kısacası her şey halkın gözünün önünde ve şeffaf şekilde olmalı. Hesap verilebilirlik ilkesi tavizsiz uygulanmalı. Birilerini zengin edecek değil halka dokunacak, günlük hayatı kolaylaştıracak projelere öncelik verilmeli. Kentsel dönüşüm yapılacak yerlerde hiçbir vatandaşın mağdur edilmemesine özen gösterilmeli. Zengine villa değil dar gelirliye sosyal konutlar üretilmeli. İşin özü çok işiniz var sayın başkanlar…
Nasıl ki 2019’da göreve gelen belediye başkanların halkçı sosyal belediyecilikleri bugünlere gelinmesinde lokomotif görevi görmüşse 31 Mart’ta seçilen başkanlar da 2028’in lokomotifi olmak zorundadır.
Yerelde ülkemiz nüfusunun yüzde 60’ını yönetme sorumluluğunu üstlenenler, gelecekte daha büyük sorumluluk sahibi olmak istiyorlarsa kendilerine verilen krediyi en verimli şekilde kullanmak zorundalar. Bunu başarırlarsa 2028 çok kolay olur. Aksi takdirde en büyük patron olan halk kredisini sizden tahsil eder, bir elli sene daha beklersiniz.
Sayın başkanlar, ülkemizin daha aydınlık, daha özgür, daha demokratik, daha eşitlikçi ve daha adaletli bir topluma dönüşmesi için sorumluluğunuzun farkında olarak çalışmanız gerektiğini aklınızdan çıkarmayınız. Toplum sizden bahane değil hizmet bekliyor.