Yok sayılanlar
“Bir yerel seçimden daha ötesi” diyebileceğimiz 31 Mart yerel seçimlerini geride bıraktık. Gerek adayların belirlenmesi, gerek propaganda süreci, gerekse de hem iktidar hem de muhalefet açısından ortaya çıkan sonuç “daha ötesi” dememizin nedenini oluşturuyor. AKP ilk defa ikinci parti konumuna düşerken CHP 1977’den sonra ilk kez Türkiye’nin birinci partisi oldu. Seçimlere tek ve müstakil olarak girmek isteyen parti ise dibe vurdu.
Devletin gücünü arkasına alan iktidar, var gücüyle asıldı bu seçimlere. Bırakın adayları, hiç de alışık olmadığımız şekilde bakanlar bile sahaya indiler, adaylardan çok çalıştılar. Merkezi yönetimle yerel yönetimin uyumundan söz ederlerken aba altından sopa gösterdiler seçmene. Bizim adayımızı seçmezseniz hizmet de alamazsınız, dediler. Sonuç: Her türlü tehdit geri tepti ve AKP ilk defa ikinci parti konumuna geriledi.
Seçimin mağlubu AKP, şapkasını önüne koyup yenilginin nedenlerini araştırırken galibiyse bir sonraki seçimde iktidara gelmek için bu başarıyı sürdürülebilir hale nasıl getirebiliriz? diye kafa yormaya başladı bile. CHP, 2019’da kazandığı belediyelerin yaptıkları halka dokunan sosyal belediyeciliğin, 31 Mart seçimlerindeki başarının itici gücü olduğunu biliyor. Şimdi ise, kazandıkları belediyelerin yapacakları hizmetlerin, önümüzdeki ilk seçimlerde iktidarın kapısını açacağını çok iyi biliyorlar.
Mazbatasını alıp göreve başlayan belediye başkanlarının ortak bir cümlesi var; bize oy versin vermesin, herkesin başkanı olacağız. Kimseyi ötekileştirmeden, eşitlikçi ve adil bir yönetim anlayışıyla “Mansur Yavaş modeli” sosyal belediyecilik yapacağız, diyorlar. Ülkemizin tüm yöneticilerine bu anlayışın yerleşmesi geleceğe olan umutlara da can suyu olacaktır.
İktidar sahipleri, bu yenilginin asıl nedeni olarak kendilerine küskün seçmenin sandığa gitmediğini belirtseler de uyguladıkları iktisat dışı ekonomi modelinin emekli ve çalışanlara hayatı zehir ettiğini söylemeye dilleri varmıyor. AKP, hayat pahalılığının altında ezilen emeklileri sabahın dördünde kuyruğa girmeye mahkum ettiklerini, market market ucuz ürün aramak zorunda bıraktıklarını görmezden geldi. Emeklilerin durumu gündeme geldiğinde: “Yüksek enflasyon ortamında ne verirsek verelim dipsiz kuyu misali kaybolup gidiyor” diyen cumhurbaşkanı, dipsiz kuyuyu yaratanın uyguladıkları “faiz sebep, enflasyon sonuç” dedikleri ekonomik politikanın sonucu olduğunu görmüyor mu? İktidarın görmeyip yok saydıkları, sandıklara koşarak var olduklarını hatırlattılar.
Yirmi iki senenin sonunda ülkenin durumu ortada. Emeklinin, işçinin, köylünün cebindekileri yutan dipsiz kuyu, devletten garantili ihaleler alan şirketlerin parasını yutmuyor hiç. Araç garantili yollar, hasta garantili hastaneler, yolcu garantili havalimanları için hem de döviz cinsinden devlet kasasından ödenen paralar bugünkü yoksullaşan emekli, işçi ve köylünün verdiği vergiler. “Kur Korumalı Mevduat” hesabıyla parası olana hazineden aktarılan milyarlar, o yok sayılanların parasıydı. Henüz daha cenazelerini dahi toprak altından çıkaramadığınız şirketin vergi borcunu affettiğinizi gören emekli size neden oy versin? Garibanın devlete herhangi bir borcu olduğunda hemen peşine düşenler, vergisini ödemeyen “ayrıcalıklı” şirketlerin bırakın peşine düşmeyi adeta onlara ödül verircesine vergi borçlarına sünger çekerken emekliye verecek parayı elbette bulamazlar.
Yirmi iki senedir vatandaşın dini hassasiyetlerini kullanarak iktidarını sürdüren bir anlayışın ekonomiyi getirdiği durum ortada. Herkes yoksullaşıyor. Vatandaşın mesajı belli; insanların inancı üzerinden yürümeyi bırakıp ekonomiye bakın. Bu ülkede kimsenin şanlı bayrağımız ve kutsal dinimizle bir sorunu yok. Topluma salınan korku duvarı yıkıldı artık.
Bu seçimlerin sonucunda, özellikle aday yapılan gençler ve kadınlarımız sayesinde toplumda bir özgüven oluştu. Adeta bir şehrin tapusunu kendinde toplamış değil “halk gibi” mütevazı bir hayat yaşayan, alanında liyakatli genç başkanlar geçti direksiyona. Ülkenin geleceği açısından umut verici bu gelişme gençlerin de umudu oldu artık. İlk fırsatta ülkeyi terk etmeyi düşünen iyi yetişmiş gençlerimiz artık iki kez düşüneceklerdir. Yeşeren umutlar fikirlerini değiştirecek “ben de başarabilirim” diyeceklerdir.
Sonuç olarak CHP bu ülkenin umudu olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu başarıyı yakalarken gençlere ve kadınlara güvenmesi de takdiri hak ediyor.
Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği gençler, onun izinden yürüyerek Türkiye’nin her yanına kardeşliğin, barışın, adaletin ve eşitliğin gelmesini sağlayacaklardır. Yolunuz açık olsun…