Emekliye yok…
Sadece et ve ekmek kuyruklarına baktığınızda ekonomik olarak ülkenin geldiği noktayı görürsünüz. Bunu görmek için “faiz neden enflasyon sonuç” felsefesini kendine şiar edinmiş bir ekonomist olmaya da gerek yok. Sabahın dördünde et kuyruğuna girenlerle “Halk Ekmek” kuyruğunda bekleyenlerin hemen hemen tamamı emekliler.
Turizmciler, ülkemizin tatil yörelerine gelen kruvaziyer gemilerindeki yolcuların yüzde 90’ının emekliler olduğunu söylüyorlar. Elin emeklisi tatil için dünyayı gezebiliyorken bizim emeklilerimiz ucuz et, ucuz ekmek kuyruğunda saatlerce bekleyip manavdan da “olgun sebze” adını yakıştırdıkları atıkları almaya çalışıyorlar. Manavlar çöpe bir şey atmıyor artık, nasılsa alıcısı var, diyorlar. Dinimizde israf haramdır ya!..
Oy uğruna, yapmam dedikleri birçok şeyi yapanlar, bu defa denizin suyunun bittiğini görmüş olacaklar ki emeklilere verilebilecek kuruşlarının kalmadığını söylüyorlar.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kütahya’da AKP mitinginde: “En düşüğü 10 bin lira olan emekli maaşı, ömrünü kendi ve ailesi için harcayan vatandaş için elbette yeterli değil. Devlet ve millet olarak daha fazla çalışacak, daha çok gelir elde edecek, ortaya çıkan kazançtan da emeklilerimize hak ettikleri parayı vereceğiz. Şimdi birileri çıkıyor emekli maaşlarına 7 bin lira, 10 bin lira seyyanen ekleyelim diyerek kendi akıllarınca emeklilerimizi tahrik ediyor. Bakınız bizim ülkemizde halihazırda 16 milyon emeklimiz var. Emekli maaşlarına 7 bin lira eklemek demek bütçeden yaklaşık 1,4 trilyon lira... 10 bin lira eklemek demek, 1,9 trilyon liralık bir kaynağı buraya aktarmak demektir. Yani 2024 yılı boyunca ülkemizde tek çivi çakmasak, tüm yatırım bütçesini buraya aktarsak bile bu gideri karşılamaya yetmiyor. Aynı şekilde deprem harcamalarının tamamını bu iş için kullansak yine yeterli gelmiyor. Eğitime, sağlığa tek kuruş harcamadan her birinin tüm bütçesini buraya aktarsak ucu ucuna ya kurtarıyor ya kurtarmıyor. Askeriyle, polisiyle, eğitimcisiyle, sağlıkçısıyla, velhasıl tüm memuru ve işçisiyle devletin çalışanlarının yarısından fazlasına maaşlarını vermesek o zaman belki bu ilave gideri karşılayabiliriz” derken alkışlayanların arasında emekliler de vardı!..
Bu konuşmanın açılımı, size zırnık yok demektir. Yani devletine yıllarca hizmet etmiş, emeklilikle ilgili koşulları sağlayarak artık dinlenmesi gereken emeklilerimize reva gördüğümüz “kuyruklar” oluyor. Ne diyelim; Emekliler olarak bunu hak ediyoruz demek ki…
Ey emekli kardeşim, birazcık becerin varsa internetine gir ve vergi borcu affedilen şirketlere ve miktarlara bak. Sana verilmeyen parayla bir karşılaştır bakalım bütçeyi kim yiyor? Senin devletine üç kuruş borcun olsa sabaha icra kapına dayanır, banka hesabında paran varsa hemen bloke koyarlar.
Emekli kardeşim, kur korumalı mevduat hesaplarıyla zenginlere aktarılan, uçak inmeyen havaalanlarına, hasta garantili hastanelerle araç garantili yollara ödenen milyarlar senin paran. O müteahhitlere “para yok” diyemiyorken söz konusu sen olunca bütçe yetmiyormuş!..
Hak, hukuk ve adaletin hakim olduğu ülkelerdeki en ağır cezalar vergi kaçakçılarına verilir. Çalışanından kestiği vergiyi devlete yatırmamak da neyin nesi? Bunun adı hırsızlıktır. Devlet, vergi aflarıyla hırsızlıkları meşrulaştırmak yerine çalışanının hakkını gözetmeli, alacaklarının peşine düşmelidir. Onların da hesaplarına bloke koymalıdır.
Cumhurbaşkanı fazla çalışmaktan, milli gelirden fazla pay almaktan bahsederken ben de soruyorum: Daha ne kadar çalışsın emekli? Ortaya koyduğunuz şartları zaten yerine getirmiş. Artık evinde oturup dünyayı gezmesi gerekmez mi? Onlar gezmekten vaz geçmiş aç karınlarını doyurabilmenin derdine düşmüşler. Makarna ana yemekleri olmuş. Torunlarıyla yürürken oyuncak mağazalarının önünden geçmekten korkuyorlar. Oysa siz, hak edenin hakkını vermek yerine birilerinin göbeğini kaşımasına yardım ediyorsunuz.
On altı milyon emekli demek yaklaşık yirmi milyon oy demek iken iktidarın kendilerine reva gördüğü yaşamı nasıl sineye çekiyorlar anlamak mümkün değil. Boş tencerenin iktidar deviremediğini ispat ediyorlar. Ne diyelim? Celladına aşık olmayı seven bir topluma dönüştük ne yazık ki…