Müslümanlar uyuyor
7 Ekim sabahı Hamas’ın “Aksa Tufanı” adını verdiği saldırın ardından başlayan İsrail-Filistin savaşı, binlerce masum insanın ölümüne neden olup adeta bir “soykırım”a dönüştü.
İlk fitili ateşleyenin kim olduğundan daha çok kimin ateşlettiği üzerinde düşünülmesi ve cevap aranması gereken bir soru olarak halen “özel”liğini koruyor. Sonucun kime yaradığına bakmak lazım…
Fitil ateşlenmişken ABD’nin desteğini de arkasına alan İsrail Ordusu sivil, asker, yaşlı, çocuk demeden insanların başına bombalar yağdırarak katliamlarına devam ediyor. Fırsat bu fırsat, deyip Gazze’yi yerle bir etmenin derdine düşmüşler.
İnsanlığın öldüğü yer, dediğimiz Gazze’de bunlar yaşanırken özellikle ülkemizdeki iktidar sahiplerinin hamaset politikası, bu insanlık dışı savaşı iç siyasete yön vermek için kullanmaktan da geri durmuyor.
Yapılan cami önü açıklamaları, yapılan gösteriler, bağırmalar, çağırmalar tamamen tribünlere oynama siyaseti gibi geliyor bana. Bunun en önemli kanıtı diyebileceğimiz yapılan gösterilerdeki “hilafet çığırtkanlığı”na zemin bulmaları, hatta bunu mahkeme koridorlarına da taşımış olmalarıdır. Bu yöntem iç siyasette karşılık bulabilir ama uluslararası arenada karşılık bulmadı. Biz, kendimizi kandırmakla kaldık…
Ülke olarak Gazze’de yaşanan zulme biraz da olsa ses çıkarışımızın ardındaki etkin faktör sadece “Müslümanlık.” Oysa zulmün, soykırımın dini olmaz. Dünyanın neresinde, kime yapılırsa yapılsın bir zulüm varsa onun karşısında durmamız gerektiğini ne zaman öğrenecek bu toplum?
Sağduyulu insanlar, Avrupa, Afrika ve Amerika’da savaş karşıtı protesto gösterileri yapıyor, hatta İsrail’de bile Netanyahu’nun saldırgan politikaları eleştirilirken İslam alemi kulakları üzerine sağıra yatmış, adeta sessizliğe bürünüyordu. Anlayacağınız İslam alemi, fincancının katırlarını ürkütmekten korkup ağababalarının kuyruğu sıra yürümeye devam ettiler.
Tam da bu anlarda Nelson Mandela’nın kahraman torunları çıktı sahneye. Güney Afrika Cumhuriyeti, İsrail’e karşı soykırım davası açtı. Bizimkiler de alkışladılar bu davayı. Oysa halkının sadece yüzde 1,5'i Müslüman olan bir ülkeydi Güney Afrika Cumhuriyeti. Halkının tamamının Müslüman olduğu ülkeler neredeydiler? Onlar neden açmamışlardı böyle bir davayı? Dedim ya, ABD’nin kuyruğuna takılmışlardı. Ne kadar acı değil mi?..
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cuma namazı sonrası basın mensuplarına yaptığı açıklamada, İsrail’e soykırım davasına ilişkin, “Takibimiz neticesinde gerek Adalet Divanı’nda, gerek Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden olumlu sonuçlar çıkacağına inanıyorum” derken bir gazeteci de çıkıp davayı neden bizim ya da bir başka İslam ülkesinin açmadığını soramadı.
İşin bir başka boyutu da İkinci Dünya Savaşı’nda gaz odalarında zehirlenenlerin torunlarının, şimdi farklı bir yöntemle Filistinlileri yok etmeye çalışmaları ve Avrupa’nın da bunlara sessizliği. Tam bir ikiyüzlülük…
Türkiye olarak bu meseleyi siyasallaştırmadan daha farklı yolları deneyebilirdik. Bunların başında İsrail’in ihtiyacı olan Türk çeliğine ambargo uygulayabilirdik. İsrail’in çelik ihtiyacının %65’inin Türkiye’den karşıladığını düşündüğümüzde bunun ne denli önemli olduğunu görürüz.
Sonuç olarak, Müslüman ülkeler uyumaya devam ediyor. Hani ekonomimiz için: Şimdi uyuyun, altı ay sonra uyanın. Çok farklı noktalara gideceğiz, diyen Nebati vardı ya. Yıllardır uyuduk, uyutulduk, geldiğimiz nokta ortada…
İslam ülkeleri, altı ay daha uyuyun bakalım Filistinlilere neler oluyor?.. Özgürleşiyorlar mı? Güven içinde yaşamaya başlayabilecekler mi?
Sizin için ise: Olmayan insan hakları bir yerlerden çıkıp gelir mi ülkelerinize? Demokrasi rüzgarları eser mi gök kubbenizde? Bunlar olmamışsa uyumaya devam edin. Hani, bir mucize olur belki!..