Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı az bulutlu
15°
Ara
yazar
Kendinle İlişki Rehberi
Tüm Yazıları

Nardugan Bayramımız ve yeni yılımız kutlu olsun

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Nardugan Bayramımız ve yeni yılımız kutlu olsun

Çam ağaçı süslenir mi, süslenmez mi? Yeni yıla girerken kutlama yapmak günah mı sevap mı ?

Aralık ayının son haftaları ne çok soruya gebe olan bir döngüye giriyor değil mi?(!)

Madem bu soru yılların, asırların gündemini meşgul edecek kadar önemli; o halde sahneye biraz tarih ve tarih profesörlerinin düşüncelerini davet edelim.

Değerli Sümerelog, arkeolog ve tarihçi Muazzez İlmiye Çağ Türklerin İslamiyet öncesi 21 Aralık tarihinde yeni yılın gelişini kutladıklarını söyler. Evet Hristiyan toplumların 25 Aralıkta kutladıkları Noel yortusundan sadece 4 gün önceki gün.

Kutlamak için bu günü seçmemizin ise Noelle bir ilgisi yok. Bunun tarihin en uzun gece olmasıyla ilgisi var. Şöyle ki o devirde toplumlar gece ve gündüz döngülerine bakarken 21 Aralık tarihinde çok uzun bir gece yaşandığını farkediyorlar. Ve bunu geceyle gündüzün savaşı olarak nitelendiriyorlar.

Çünkü bitmek bilmeyen bir gece var ve eğer tekrar güneş doğmazsa bu savaşı karanlık kazanmış demek olacak diye düşünüyorlar. Ancak 22 Aralık’a geçildiğinde yine gün doğması ile bir kez daha aydınlığın kazandığı görülüyor. Ve bu bayramın, bu özel “kış gündönümü”nün adı “Nardugan” oluyor. “Nar” Moğolcada güneş demek ve “tuqan” Türkçede doğan demektir. Böylece “Gündoğan” bayramı olarak anılan bir yeni yıl bayramı haline gelmiş oluyor.

Bunu aydınlığın kazanması açısından kutlayan eski Türkler 22 Aralıktan sonraki ilk dolunayı Güneş - Ay takvimi kullanmaları sebebiyle yeni yıl olarak kabul etmişler.

İslamiyetten önce Gök Tanrı inancında olan Türklerin doğaya ve varoluşa bakış açılarının şamanik olduğunu görüyoruz.

Gökte yaşayan ilahi yaratıcıya inanan bu toplumlar Göğü oluşturması sebebiyle güneş, ay ve yıldızlara da ilahi güçler atfetmişler. Bir çok Türk toplumunda güneş ve ayın kardeş olduğu fikri hüküm sürmüş. Hatta bazı toplumlarda güneşin sıcaklık ve aydınlık veren, ayın soğukluk ve karanlık getiren olması sebebiyle ayı güneşten üstün tutmuşlar. Yağmurun, verimliliğin, sıcaklığın gök olaylarıyla gelmesinden dolayı her Türk toplumunun bir Gök Tanrı inancı olmuş.

Azerbaycanlı Türkolog M. Seyidov’a göre “Tanrı” olarak kullandığımız kelime eski Türklerin bu Gök Tanrı inancından kalma bir sözcük. Kendisi bu kelimenin Tan(g)dan yani güneşin doğduğu aydınlanmış yer manasında olan kelimeden türediğini belirtmiştir. Oğuz Türkleri de gök tanrı inancındadır. Ve Oğuz Kaan bu inancı sebebiyle tüm oğullarının adını göksel ve ilahi doğa olaylarından esinlenerek koymuştur;

Gün Han , Yıldız Han, Gök Han , Dağ Han , Deniz Han . . .

Konunun özüne dönecek olursak gördüğümüz kadarıyla; eski Türklerin her zaman semavi göksel bir yaratıcıya inançları mevcuttu. Bu sebeple Ay ve Güneş hareketleri onlar için önem arzediyordu. En uzun gecenin ardından güneşin kazanması tabi ki kutlanılacak bir olaydı. Peki nasıl kutlanıyordu?

3.jpeg

Bahçelerinde ya da köylerinde ki en büyük Akçam ağacını süslüyorlardı. Ona renkli renkli parlak çaputlar, bezler bağlıyor, ağacın altında toplanıp yiyip içip sohbet ederek bu özel günü hep birlikte kutluyorlardı. Aile üyeleri hatta köy halkı üyeleri bir araya geliyor, mumlar yakıyor yemeklerini paylaşıyorlardı. Bu bayramın olduğu 21-22 Aralık tarihlerinde ise Ayaz Ata denen beyaz sakallı, soğukta ve zorda kalmış olanların kurtarıcısı olan bir evliya çıkageliyordu. Torunu “Kar kızı” ile diyar diyar gezip yardıma muhtaçlarla ilgileniyordu. Bu kış dönümü günleri çok soğuk olduğu için Türkçede dondurucu soğuk anlamına gelen Ayazdan almış adını Ayaz Atamız.

Noel babayla ne kadar çok ortak yönleri var değil mi? Noel baba denen aksakallı evliya da bu soğuk günlerde diyar diyar gezip çocuklara ve bir umut bekleyenlere hediye ve umut dağıtıyor.

Ya da 21 Aralık ve 25 Aralık Noel gününün ne çok benzerlikleri var?

Ya da Akçam ağacı süslemek ve yeşil Noel ağaçı süslemek arasındaki benzerlikler…

2.jpeg

Noel kutlamalarına ve 25 Aralık’a baktığımızda ise Hz İsa’nın doğumu diye adlandırılan bir gün diye anılsa da; kökenlerinde aynı eski Türklerdeki gibi pagan bir kutlama olduğunu görüyoruz. Eski İngilizcede Noel anlamında kullanılan “Yule” sözcüğü muhtemelen Nors yani kuzey Germen dili kökenli “jōl” sözcüğünden geliyor. Jōl ise doğaya inanan paganların 12 gün boyunca kutladığı “kış gündönümü” bayramıdır. Yani tamamen bizimle aynı noktaya dönmüş oluyorlar. Demek ki tüm kültürler bu haftayı, bu tarihleri özünde “kış gündönümü” olarak kutluyor.

Peki ben bunu neden yazdım? Aslında bu “Noel bizim bayramımızdı, bizden aldılar”, “Çam ağacı süslemek bizim adetimizdi”, “bizden çaldılar” gibi bir yaklaşım için değil tabiki de.

Tarih boyunca tüm kadim kitaplar, inen kitaplar, tabletler, hiyeroglifler, eski yazmalar, bayramlar, festivallerin farklı coğrafyalarda benzer şekilde ele alınıyor olması illa da bir toplumun diğerinden çalmış olduğu anlamına mı gelmeli? Bunlar sadece bizim Bir’in birimleri olmamızı gösteriyor olamaz mı? Bu bize belki de bir zamanlar tüm toplumların aynı günleri birlikte kutladıklarını, sonra ayrışmalar başladıkça kendine mal etme çalışmalarının da başladığını gösteriyor olamaz mı?.. Böyle bakarsak belki de tüm bilgilerin aynı kaynaktan geldiğini görmemize sebep olamaz mı bu aynılıklar, paralellikler? …

Olayların, insanların, bayramların, kutlamaların vb her zaman farklı açılardan bakılabilme halleri olacaktır. Bunlara ayrıştırıcı bir gözle bakmak istersek tabi ki bunu kanıtlayacak bir sürü delil(!) bulabiliriz. Diğer yandan birleştirici, kaynaştırıcı bir algıda bakmayı seçersek bunu da kanıtlayacak bir çok delil bulacağızdır. Burada olay şu basit soruya geliyor; “Sizce bardağın yarısı boş mu, yarısı dolu mu?”

Sizce bu bayramlar Müslümanların mı? Hristiyanların mı? Yoksa sadece bayramlar denen güzel günler mi var?

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *