Okul mu medrese mi!
Mecliste 2024 Bütçe Görüşmeleri esnasında dile getirilen, Milli Eğitim Bakanlığı’nda tarikat ve cemaatlerin örgütlendiği, bakan beye göre “Sivil Toplum Kuruluşu” olan bu yapılarla yaptıkları protokoller çok konuşuldu. Konuşulmaya da devam edeceğe benziyor.
Ta ki cumhuriyet kurulduktan bu yana tarikat ve cemaatlerin karın ağrıları bitmedi. İçlerindeki “din devleti” özlemleri halen devam ediyor; Hem de dünyadaki dine dayalı devletlerin içinde bulundukları durumlara karşın. Ülkelerinden kaçıp daha özgürce bir yaşam özlemiyle batıya, demokrasiyle yönetilen ülkelere sığınmanın yollarını arıyor hatta bunu, hayatlarını kaybetme pahasına yapıyorlar. Neden acaba?
Dünya’da 57 ülke var dini İslam olan. Ancak bunların içinde demokratik, laik, hukuk devleti olan tek ülke Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bunun kıymetini anlamak için diğerlerine benzememiz mi gerekir?.. Yapılmaya çalışılan tam da budur. Bu toplum Ortadoğu ülkesi olmak istemiyor. Medreseye benzeyen değil çağdaş eğitim veren okullara ihtiyacımız var. Bunun için de her ne adla olursa olsun okullara dernek ve vakıf adı altında örgütlenmiş tarikat ve cemaat mensupları okullara sokulmamalı. Hatta kapılarından da geçirilmemeli. Dahası da dernek ve vakıfların ticarete girmelerinin önü alınmalı. Kamudan ihale almaları engellenmeli. Çeşitli bakanlıklarla protokol yapma yöntemiyle yaptırılacak faaliyetlerle oralara para akışı önlenmeli.
Geçmişte bir cemaatin okullardaki faaliyetlerinin ülkeye yaşattığı acılardan ders almamış gibi şimdi de aynı çizgideki tarikat ve cemaat kafalı yapıların faaliyetlerinin yasal zemine oturtulmak istenmesinin gelecekte aynı sorunları yaşayacağımızın işaret fişekleri olacağı unutulmamalı.
Bırakın da insanlar dinini kendi dünyalarında yaşasınlar. Kamusal alandaki kuralları dinin dışında bırakalım.
Bütün bunları tartışırken bir başka konuyu kaçırıyoruz. Okullarımızda yeteri kadar Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni varken dışarıdan imam, vaiz gibilerin, hem de cami kıyafetleriyle sınıflara sokulması bu öğretmenlere de hakarettir. Onları yetersiz görmektir bunun adı. Bu uygulamaya önce onların karşı çıkmalarını beklerdim.
Dedim ya bu kafalar hiç değişmedi. Kurtuluş Savaşı devam ederken Mustafa Kemal Atatürk’e idam kararı çıkaran kafalar bugün de Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısını idam etmenin peşindeler. Laikliğin asla din karşıtlığı olmadığını, hatta dinsel özgürlüğün de güvencesi olduğunu göremeyecek kadar sığ düşüncelere sahipler. Onların derdi ülkenin geleceği değil kendi gelecekleri. Bu durum bugün de devam ediyor. Örnek mi istiyorsunuz?
1 Nisan 1922’de Konya’ya gelen Mustafa Kemal’i karşılamak üzere Konyalılar istasyonu doldurmuştu. Yüzlerce meşale parıldıyordu.
İnceleme ve gezi programları içinde bir medreseyi ziyaret de vardı vardı. Kanlı canlı, genç mollalar ile hocalar avluda dizilmiş, bekliyorlardı. En yaşlı hoca, Paşa’dan medrese sayısının artırılmasını ve medrese öğrencilerinin askere alınmamasını rica edince, M. Kemal Paşa sinirlendi:
“Sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerli? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz. Bu asalakların askere alınmaları için yarın emir vereceğim.” demişti.
Sayın bakan mecliste konuşurken birilerine hoş görünmeye çalışıyor olabilir. Mecliste ettiği yemine sadık kalması gerektiğini hatırlatırım. Şöyle ki; Anayasamızın 2. maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.” hükmünü unutmamalı. Ayrıca, Anayasamızın 24. Maddesinde: “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14’üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.” hükmünün gereği gibi davranmalı.
Sayın bakan okulla medrese arasına sıkışmışa benziyor. Yarın her okula bir minare gerekir, derse şaşırmam…