Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı az bulutlu
15°
Ara
yazar
Kendinle İlişki Rehberi
Tüm Yazıları

Tarih Boyunca Saçın Önemi

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Tarih Boyunca Saçın Önemi

Günümüzde daha çok kadına atfedilen ancak tüm tarih sahnelerinde erkekler için de bir o kadar önemli olan saçımıza değinelim bugün biraz…

Tarihten bu yana Antik Yunan Tanrı ve Tanrıçaları, Hindu Tanrıları, Kızılderililer, Samuraylar, Rastafaryanlar, Şamanlar, Budistler, Türkler neden saça bu kadar çok önem verdiler?

Antik Yunan’dan başlayacak olursak; onlar saçın yaşam kaynağı olduğuna inanırdı. Bir kadın eğer yas tutmuyorsa ya da köle değilse saçlarını asla kesmez; topuz yaparak toplardı. Yunan mitolojisindeki tüm tanrı ve tanrıçalar uzun saçlı tasvir edilirdi. Çünkü tarih boyunca kısa saç kölelik sembolüydü. Bu sebeple kral ve kraliçeler de uzun saç kullanmayı seçtiler.

Eski Mısır’da saçları kökünden kesip üzerine peruk takarak kendilerini koruduklarına inanırlardı. Eski Hindistan‘da ise hem kadınların hem erkeklerin saçları uzundu ve bir kişi öldüğünde yas için en büyük oğlunun saçları kesilirdi. Prens Siddhartha sarayından ayrıldıktan sonra dünyayla bağlantısını kestiğini simgelemek için saçlarını kesti ve Buddha haline gelmesinin ardından Budizmin doğmasıyla bu inanca geçenler saçlarını kesip; dünyevi zevklerden ve dünyevi acılardan kendilerini kopardıklarını simgelediler. Hinduizm inancındaki bazı mezheplerde Brahminlerde ise saç tamamen kazınıp “Bindu Noktası” denen Bindu Çakrasında yer alan “Shika” denilen bir saç tutamı bırakırlardı. Ve bunu sıkıca bağlar ya da örerlerdi. Brahminler bu saçı açık bırakmanın uğursuzluk getirdiğine inanırlar. Shika’nın en önemli görevlerinden birisi taç çakramıza kadar yükselen kundalini enerjisi bu noktaya ulaştığında buradaki saçların çakralara verdiği denge sebebiyle orada kalabilmesini ve dengeyi korumayı amaçlamaktır. Bir diğer sebebi ise; insanların öldüklerinde ruhlarını bu noktadan terk ettiklerine inandıkları için shika denilen saç ile ruhun kolay yol almasına yardımcı olmayı hedeflediler.

1.jpeg

Yahudilikte şakak ve favorilerdeki saçların kesilmesi yasaktı. İncil’de geçen Samson hikayesinde Samson’un İsraillilerin lideri olduğuna inanılırdı. Onun doğaüstü güçleri vardı; saçlarını hiç kesmezdi ve bu gücünün saçından kaynaklı olduğuna inanılırdı. Bir gün inanıp güvendiği sevgilisi Dilayla ona ihanet etti ve Samson uyurken saçlarını kesti ve Samson tüm gücünü kaybetti…

2.jpeg

Kızılderililer ise saçlarını hiç kesmez; bunun dünyayla olan bağlantıları olduğuna inanırlardı. Kadın erkek her iki cinste saçlarını kesmeden uzatır ve onları örerek kendilerini negatif enerjilerden koruduklarına inanırlardı. Samuraylar ise uzun saçlarını onurlarının simgesi olarak görüyorlardı. Başın tepesindeki saçlarını kazıyan Samuraylar kalan saçı tepede bir topuz yapıyordu. Samuraylığın kaldırılması ile birlikte hepsine saçlarını kesmeleri emredildi. Bunun öncesinde ise bir savaş sırasında ele geçirilen Samuray ya da Kızılderililerin önce saçları kesilirdi; bunun anlamı onu onursuzlaştırmak ve dünyayla, doğayla olan bağlantısını kesmekti.

3.jpeg

Jamaika’da ortaya çıkan Hristiyanlığın bir alt kolu gibi atfedilen Rastafaryanlıkta ise dreadlock denen bir saç modeli benimsendi. Günümüzde halen geçerliliği olan bu kültüre bağlı olanlar saçlarını kesmez, sabunla yıkar ve taramazlar. Böylece Afrikalıların kıvırcık olan saçları birbiri içine girip doğal rasta halini almaya başlar. Bazıları ise bal mumuyla ya da yakarak, bir tığla örerek de bu saçı elde etmeyi amaçlayabilir. Rasta yapılan bir saçı tekrar açmanın imkanı yoktur; saçı kökünden kesmek gerekir. İngiliz sömürüsüne tepki olarak doğan bu Rastafaryanlık akımında ki saç modeli kullanımının ise bir kaç sebebi mevcuttur: Tek tek örülen saçlarının onları negatif enerjilerden korurken; kabarık ve bir canavarın saçlarına benzeyen bir görünümle düşmanlarına korku salmayı amaçlamaktadırlar.

4.jpeg

Kuzey Avrupa’daki Kelt topluluğunda da uzun saç hakimdir. Bu erkekler için gücün, kadınlar için ise doğurganlığın sembolüdür. Eski Türklerde Şamanlar aynı Kızılderililer gibi saçlarını kesmez ve örerler böylece doğayla bağlantılarını koruduklarına inanırlar. Ayrıca Türklerde uzun saç uzun sakal yiğitlik sembolüdür. Ve kadınlarda uzun saç diğer kültürlerde ki gibi doğurganlık ve bereket sembolüdür. Prof. Dr. Faruk Sümer, araştırmasında Oğuz Türklerinin de saçlarının uzun olduğunu ve kesmediklerini kaydetmiştir. Hükümdarlar genelde saçlarını serbest bırakırken, savaşçılar ve diğer erkeklerin belik ördüklerini ifade etmiştir. Orta Asya Türk Tarihi uzmanı Bahaeddin Ögel’in araştırmalarına göre, Kuzeydoğu Asya ve Mançu Türklerinde aynı Brahmin rahiplerinde gördüğümüz gibi saçı kazıyarak tepeden bir tutam saç bıraktıklarını ve onu ördüklerini ifade etmiştir.

5.jpeg
(Fotoğraf: Arkeo Tarih Dünya)

İslam kültürüne geldiğimizde ise hem kadınların hem de erkeklerin saçlarını uzattığı söylenceleri vardır. 1700lü yıllarda Hanefi mezhebine göre yazılmış Fetâvâ-i Hindiyye' kitabında bir fetva şöyle geçiyor;

“Erkeğin saçını iki tarafa taraması veya tıraş etmesi sünnettir. Bir erkeğin, saçını örmeden, kulak ortası ve omuz başına kadar uzatması caizdir. Uzayan kısmı büker ve örerse, mekruhtur. Bu hâl, kâfirlere benzemektir. Örgüsüz olsa bile saçın daha fazla uzaması, kadınlara benzemek olacağından mekruhtur.”

Tasavvuf erbabının Budistlerin yaptığı gibi dünyevi işlerden çekilmek için saçlarını kazıyıp münzevi bir yaşama geçiş yaptıklarını kaynaklardan görebiliyoruz.

Hair Power - The Spiritual Significance of Long Ha | Wiki | Pagans & Witches Amino

Tüm tarih dönemlerine baktığımızda gördük ki her coğrafya ve kültürde saçın önemi büyüktü ve hemen hemen hepsi saçın bize dünyayla ve doğayla olan bağlantısına inandıklarını gösterdiler…

Bilimsel verilere geçelim biraz da. Derideki kıl köklerinin her tarafında sinirler bulunmaktadır. Duyusal sinirlerin pek çok farklı türü vardır ancak bizim şu an ilgilendiğimiz mekanosensör sinir hücreleridir. Bu sinirler kılların yani saçların hareket etmesiyle harekete geçen sinir hücreleridir. Folekülden büyüyen keratin ve proteinlerden oluşan bu kıllar, yeni katların üste değil de tabandan eklenmesiyle oluşan bir keratin kulesi gibidir. Yani saçımız sinir sistemine bağlı dışsallaşmış bir sinir antenidir. Bununla ilgili bir deney de mevcuttur. 1965 yılında Amerika ve Vietnam Savaşı başladığında yapılan bazı çalışmalar savaştan yıllar sonra o dönemin doktorları, askerleri ve psikologları tarafından açıklanmaya başlamıştır.

Yapılan bir çalışmanın ise şu yönde olduğu basında yer almıştır:

Amerikan Özel Kuvvetlerinde bir departman savaşta kullanmak için Kızılderili kabilelerinin içlerine sızarak iz sürme yetenekleri yüksek olan insanları arayıp buldular. Bu kişileri bulduktan sonra onları askere almaya ikna edip, ardından askeri nizama soktular. Bu gençlerin eskiden var olan iz sürme ve duru görü yetenekleri hızlı bir şekilde kaybolmaya başladı. Bunun nedenini anlamak için yeni bir çalışma başlatan departman; bir grup iz sürücüyü askere aldıktan sonra bir kaçını kendi askeri nizamına uygun hale getirirken, yani saçlarını da keserken; diğerler bir kaç kişinin saçlarını ellememişlerdir. Bir süre sonra saçı kesilen grubun aynı eski gruplardaki gibi iz sürme ve doğayı okuyabilme yetenekleri kaybolurken; saçları kesilmeyen grup ise aynı sezgilere ve durugörüye halen sahiplerdi.

Kesilen bir saçın tekrar anten görevi haline gelebilmesinin üç yılı bulduğu düşünülmektedir.

Son yıllarda İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin polisler tarafından öldürülmesi üzerine “özgürlük protestosu ve Mahsa için yas” sebebiyle tüm dünyaya yayılan kadın ve erkeklerin saçlarını kesme eylemiyle saçın önemini acı bir şekilde tekrar hatırlamış olduk…

6.jpeg

Şimdi neden tarih boyunca saça bu denli büyük bir rol verildiğini anlıyoruzdur sanırım. Görüyoruz ki saçlar sadece güzelliğin sembolü değil aynı zamanda bir yas geleneği ve doğayla, dünyayla olan bağlantımızın da sembolüdür.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *