Kapitalizm insanı
Aldığımız şeylerin nerden ve attığımızda nereye gittiğini biliyor muydunuz ya da hiç merek ettiniz mi? Kullandığımız şeyler farklı evrelerden geçiyor: Bu evreler, kaynak edinimi, üretim, dağıtım, tüketim ve atıkların ortadan kaldırılması evreleridir. bunların tümüne” materyal ekonomisi” deniliyor. Düz bir hat üzerinde seyreden bu sistemin iyi işleyen bir sitem olduğu söyleniyor. Çizgisel ve sürekli. Ama bir eksiği var, o da İnsan.
Bu sistemde insan yok. O yüzden bu sistem iyi işlemiyor, çünkü insanın olmadığı, insanın yok sayıldığı bir sistemin iyi işlemesi düşünülemez. Bu sitem de o nedenle krizin içinde, çizgisel olduğu halde insani ilerlemiyor. Biz bu sınırlı dünyada bu sınırsız tüketime dayalı sistemi sürdüremeyiz. İşte bu yüzden kriz içinde dünyamız ve ülkemiz. Oysa yaşam çizgisel değil, beyaz bir sayfanın üstünde, bir hat üzerinde işlemiyor, aksine yaşamın inişleri ve çıkışları var. Çünkü üretim ve tüketim sistemi toplumla, ekonomilerle, kültürlerle ve doğayla etkileşim halinde. İşte böyle baktığımızda en iyi eksikliğin insan olduğunu görürüz. Peki kimdir bu insanlar? Hükümetle başlayalım ve sistemi adım adım gözden geçirelim evreleri.
Kaynak Edimi:
Hükümeti tankla sembolize edelim, çünkü toplanan vergilerin önemli bir kısmı orduya gidiyor. Öte yandan şirketler var şirketler içinde kar önemli ve bunların çoğu birçok hükümetten büyük. Yer yüzündeki 100 büyük ekonominin 51’i şirketlerin elinde. Tabi şirketleri de sonuçta insanlar yürütüyor ve yönetiyor.
Kaynak elde etmek için; ağaçları kesiyoruz, madenler için dağları deşiyoruz, tüm suyu kullanıyoruz, hayvanları yok ediyoruz, doğayı tahrip ediyoruz. İşte ilk sınırla da burada karşılaşıyoruz. Çünkü kaynaklar giderek hızla tükeniyor. Son 30 yılda insan oğlunun kullandığı kaynakların üçte biri yok oldu, nehirlerin yüzde 40 kullanılmaz hale geldi...
Bazı gelişmiş ülkeler nüfuslarının çok üstünde kaynak tüketiyor. Örneğin ABD dünya nüfusunun yüzde 5 ine sahip olduğu halde kaynakların yüzde 30 unu tüketiyor ve atıkların yüzde 30’unu üretiyor. Eski ormanların yüzde 80’ni yok oldu yerine de yenileri ekilmiyor. Herkes ABD gibi tüketirse 5-6 dünyaya bile yetmeyecek bize. Öyle ki bu sistemde çok şeye sahip değilseniz ya da tüketmiyorsanız hiç bir değeriniz yok. Gelelim ikinci halka olan üretime..
Üretim
Zehirli kimyasallarla doğal kaynakları karıştırıp zehirli ürünler elde ediyoruz ve bunun için elektrik enerjisi kullanıyoruz. Üretime zehirli madde kattığımız taktirde evinize, işinize zehir alıyorsunuz demektir. Zehirli maddeler gıda zincirinde birikiyor ve biz onları her gün alıyoruz. En çok da bu tür işlerde çalışan işçiler maruz kalıyor bu zehirlere. ABD her yıl milyonlarca ton zehirli kimyasalı çevrelere atıyor ve kirlilik üreten fabrikalarını başka ülkelere taşıyor. Bir de göç var. Dünyada her gün 200 bin kişi doğal ortamları terk edip şehirlere geliyor. Dağıtım sürecine gelince..
Dağıtım
Dağıtım ağı da tüketimin bir parçası haline getirilerek ürünün ucuza mal edilip çok satılması planlanıyor. Örneğin bir radyoyu ele alalım. Bu radyo Amerika’da 4.99 sente satılıyor. Peki nasıl bu kadar ucuza mal ediliyor? Çünkü bu radyonun üretiminde kullanılan petrol Güney Afrika’dan, metal Irak’tan, plastik Çin’den, parçalar Meksika’dan getiriliyor. Peki kim ödüyor bunun maliyetini? Bu radyonun bu kadar ucuz olmasının bedeli astım hastalığı kanserle yaşayanlar ve çocukların geleceğiyle ödeniyor. Sistemin lokomotifi olan tüketime gelince..
Tüketim
Tüketim sistemin kalbidir. Kapitalist dünyada birinci kimliklerimiz anneler, öğretmenler, çiftçiler olmak değil, sadece tüketiciler olmaktır. Parola alışveriş yap mal alışana hizmet ettir. Ve alınan her üründe kısa bir süre sonra kullanılamaz hale gelerek ıskartaya çıkıyor, yerine yenisi alınsın diye. Örneğin Kuzey Amerika’da, yer altından çıkarıp hasat ettiğimiz her şeyin %99’u altı ay içinde çöpe dönüşüyor, sadece %1 kullanılabilir halde kalıyor. Şimdi soruyoruz böyle bir tüketim oranıyla bu gezegeni nasıl çekip çevireceğiz? Ama kapitalizm için bu önemli değil kapitalist ekonominin nihai hedefi daha fazla tüketim maddesi üretmektir; eğitim, sağlık, güvenli taşıma değil, sürdürüle bilirlik, adalet sağlamak hiç değil; varsa yoksa tüketimdir. Şiar; biriktirin ve tüketindır.
Bunu da sağlamak için eşyaların rengini, çapını, boyunu değiştirerek bize habire yenisi satmaya çalışırlar. Reklamlar ve medya da bu işte büyük rol oynuyor. Daha fazla tüketim, daha fazla mutluluk, diyerek yalan söylüyorlar bize. Çünkü tüketim çılgınlığı sadece bizi değil dünyamızı da tüketiyor.
Atıkların kaldırılması
ABD de kişi başına günde 2 kilogram çöp üretiliyor. Zehirli çöpe ister gömülsün ister yakılsın, toprakta kalıyor, suyumuzu ve yiyeceklerimizi kirletiyor, zehirliyor, bizleri çeşitli hastalıklar adı altında ölüme mahkûm ediyor. Tüketim maddelerinin çoğunda, özellikle de sentetiklerde dioksin denilen zehirli madde kullanılıyor..
Geri dönüşüm yeterli değil atıkların önemli kısmı dönüştürülemiyor. Ya zehirli ya öyle tasarlanıyor. Kriz içinde bir sistem mutluluğun sağlayıcısı olamaz bu sistem çalışmıyor. Bu sitem kriz içinde. Peki ne yapılabilir?
Çözüm
Ormanları kurtarmak, temiz üretim, işçi hakları, adil ticaret, bilinçli tüketim, atıkların yakılması, bertaraf edilmesi, hükümetlerin halkın yanında olması gerekir. Yani insanları ve kaynakları harcamayan bir sitem gerekir. Bunun için de ihtiyacımız olan büyük resme bakmaktır. Yanısıra eski kullanım zihniyetinden kurtulmaktır. En başta da büyük zihniyet değişimi gerekiyor, özellikle de tüketimde.
Doğrusal sitemi değiştirerek, insanları ve kaynakları harcamayan sisteme geçmek en temel öncelik. Eşitlik ve sürdürülebilirlik için yeni bir düşünce sitemi gerekli. Bu sistemde yeşil kimya, sıfır atık, kapalı döngü üretim, yenilenebilir enerji ve yaşayan yerel ekonomiler gerekir. Böylece bu dünyayı atalarımızdan miras almadığımız, çocuklarımızdan ödünç aldığımız gerçeğini bilince çıkarmış oluruz.