Değişim masalı!
İmamoğlu’da anlayacak CHP’yi ANAP ve AKP ile karıştırdığını. CHP bazen konjonktür gereği bazılarını göklere çıkarır, “çarkları” biraz ağır işlese de, o bazıları, kendisinin vazgeçilmez olduğu gafletine düşerse, o göklere çıkardığı hızın on katı hızla aşağı bırakır ve “o bazıları” nereden düştüğünü bile anlamaz!
İnanın bu yaşanıyor ve yaşanacak! Zira İmamoğlu seçildiği günden beri tüm enerjisini İBB Başkanlığı yapmaktan çok, önce Kılıçdaroğlu’nu saf dışı edip cumhurbaşkanı adayı olmak için harcadı. Her yolu denedi ama olmadı. Kemal Bey her seferinde diplomatik bir dille engellemeyi başardı. Ama ne yazık ki seçim de kaybedildi. Şimdi ise, başta basında köşe başlarını tutan tetikçiler olmak üzere, eş dost akraba talükat ve belediyelerde ihale kovalayanlardan oluşan milletvekili listesi yapanlar ve seçimin kaybedilmesinde birinci derecede sorumluluğu olanlarla birlikte değişim masalı anlatarak bin türlü entrika ile CHP genel başkanlığına çökmek istiyor.
İmamoğlu başından beri ablası Asena Akşener ile beraber yazdılar bu senaryoyu. Ablasının en başından “Ben aday olmayacağım” demesi Kılıçdaroğlu’na sen de aday olma mesajıydı. Akşener bu hamleyi tamamen İmamoğlu’nun aday olması için yaptı. Arada Mansur Yavaş demesi tamamen bir taktikti.
Akşener; Kılıçdaroğlu’nun adaylığını engellemek için deyim yerinde ise; önce mahallede yangın çıkarıp sonra da yangını söndüren kahraman rolüne büründü. Partisinin en lafazan ağır topları bir yandan Kılıçdaroğlu’nu sakil bir dille, kimi zaman mezhep üzerinden, kimi zamanda camii de cemaat sol yan metaforu üzerinden mesaj verirken, onların birazcık kulağını çekti. Ama kendisi de “kazanacak aday” güzellemesi ile Kemal Bey’in elini Altılı Masa’da zayıflatmak için her hamleyi yaptı.
İmamoğlu için bir tek yol kalmıştı. Ne hikmetse? Suç tarihinden yaklaşık iki yıl sonra açılan buram buram mağduriyet mavalı okutturacak, “Küçük Tayyip” hikayesi (!) yazdıracak ve İmamoğlu’na gollük pas olarak sunulan dandik dava.
Önce bir gün önceden “İstanbul Yargılanıyor” retoriği ile CHP’li örgüt emekçilerini adliye önüne çağırdı. Daha dava kararı çıkmadan bu sefer yine ahaliyi saat 16:00 da Saraçhane’ye topladı. Belki beraat verilecek nereden biliyorsun ceza alacağını?! Demek ki biliyormuş?!
Akşam saat 18:00 sularında karar açıklandı. İmamoğlu ceza almış ve siyaset yasağı gelmiş. Yargının en önemli iki aşaması orta yerde iken; Gören de diyecek içeri attılar görevden de aldılar. Bir mağdur bir mağdur sorma gitsin. En dikkat çeken husus ise; ahalinin üzüldüğü ama İmamoğlu ve Akşener’in çok sevindiği mağduriyet. Adeta “ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız” dercesine sarılmalar, çak yapmalar…
İmamoğlu; ülkenin en saygın hukukçularını bile şaşkına çeviren, ve içinde bir çok soru işareti barındıran senaryolu mahkeme kararını, Kemal Bey’in Almanya’da olmasını da fırsat bilerek, Meral Akşener ile birlikte Kılıçdaroğlu ve CHP’ye açıkça darbe yapmak istedi. Ve adaylık için son “kumarını” oynadı.
Etme bulma dünyası mı desem bilemedim. Her ne kadar her fırsatta ben dahil partide aklı selim kim varsa İmamoğlu hususunda Kemal Bey’i dili münasiple uyarmamıza rağmen, Kemal Bey yüzümüze gülerek, tavşana kaç tazıya tutu oynadı. Teşbihte hata olmaz ama; bizleri Filistin konumuna getirip, İmamoğlu’na Amerika’nın şımarık çocuğu “İsrail görevi” verdi.
Her ne kadar İmamoğlu Baykal zamanında hiçbir emeği olmayan, yolunu bile bilmediği oy verdiği bile şüpheli olan CHP’ye bir gecede (16/09/2009) Beylikdüzü İlçe Başkanı olarak atandıysa da. Sorulduğunda ülkücü kökenini, ANAP’ta heyecanlı günler yaşadığını, AKP’nin kapsında nöbet tutup ama içeri bir türlü giremediğini inkar edip, yine sorulduğunda kendini hep CHP’li (!) gibi hissettiğini söyleyerek işi gargaraya getirdi. Ta ki İBB adayı oluncaya kadar!
Şunu belirtmeliyim ki; 40 yaşına kadar CHP ya da sol ile bir alakası olamayan birinin, bir gecede CHP ilçe başkanı yapılıp, sırasıyla ilçe belediye başkan adayı ve başkanı, İBB adayı ve başkanı, Cumhurbaşkanı adayı ve şimdi de CHP genel başkanlığı tartışması içine sokan olgu nedir? Bu hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi, CHP tarihinde de böyle bir olgu yoktur. Bu muhteremin bizim bilmediğimiz hangi özelliğinden ötürü “hangi irade” bu kariyer basamaklarını hızla tırmandırıyor?!
Kendisi ile yaklaşık (2009-2011) iki yıl aynı yönetimde görev yaptım. Çok ayrıntısına girmeyeceğim. Siyasi kutsalı olmadığı ve siyaseti rant aracı olarak gördüğü için kendisine hiçbir zaman inanmadım ve güvenmedim. Zira ikircikli davranışları, partide kuralı kaideyi işine geldiği zaman kullanıp, işine gelmediği zaman yok sayması , her şeye müteahhit mantığı ile yaklaşan, tıpkı öykündüğü kimlik gibi, hukuk ve etiğin gereksiz bir şey olduğunu söylem ve eylemleri ile dışa vurması, siyasal refleksleri tipik bir sağcı hatta AKP’ye öykünen, CHP’yi her anlamda bir sıçrama tahtası olarak kullanmak istediğini kısa sürede anladım ve yanılmadığımı çok net gördüm. Bundan sonra aramızda doğal olarak “çatışma” başladı.
2011 Şubat ayında Belediye de Gürpınar 1/1000 ölçekli İmar Planı için CHP Meclis Grubu RET kararı almasına karşın, dönemin AKP’li Belediye Başkanı Yusuf Uzun’la kapalı kapılar ardında imar planının geçmesi konusunda iş tuttuğu ve CHP’li iki belediye meclis üyesinin “katılmamasını” sağlayarak, planın geçmesi deşifre olunca, benim bu iki meclis üyesini tedbirli olarak disipline sevk ettirme çabam karşısında, bu şahısları koruması aramızda ki “çatışmayı” doruk noktaya çıkardı.
2011 yılı eylül sonunda, Genel Başkan’ı aradım randevu aldım ve TBMM odasında yaklaşık 40 dakika görüştüm. İmamoğlu’nun dava konusu olan yaptığı inşaatta 3000 m2 yeşil alan işgalini Danıştay’ın kararına rağmen, işgale son vermeyen, AKP’li Belediye Başkanı Yusuf Uzun’un bu sebeple İmamoğlu’nu imar oyunlarında yanında tutmak istediğinin belgeleri de dahil olmak üzere, tüm belgeleri Kemal Bey’e verdim. Ancak gördüm ki; İmamoğlu’nun Beylikdüzü’nde ki “icraatlarından” en az benim kadar haberdarmış!
Sayın Genel Başkan; o görüşmede bana aynen şöyle dedi. “Benim her şeyden haberim var. Ancak, bu belgeleri de Gökhan Günaydın’a incelletirip, derhal o herifi görevden aldıracağım.”Açıkçası oradan Kemal Bey’e inanarak çıkmıştım. Ama gel gör ki; fena yanılmışım. “Görünmeyen el” her kim ve kimler ise?! Görevden alacağını söyleyen Kılıçdaroğlu’na bunu yaptırmadı ve İmamoğlu’nu daha da palazlandırdı. Gördüğüm gerçeklik karşısında yapacak bir şeyin olmadığını anladım ve yönetimden istifa ettim.
Kemal Bey; tüm uyarılara kulağını tıkayarak, önce CHP’nin kedisini koysa kazanılacak yer olan Beylikdüzü’nde İmamoğlu’nu belediye başkan adayı yaptı. Sonra da burayı AKP’nin elinden alan kahraman (!) ilan edildi. Hatta kahramanımız (!) hızını alamadı “Sevgili Başkanım” kitabı yazdırdı. Kemal Bey hız kesmedi. Koç gibi Koç ve Sırıtık Abdullah’ın telkinleri ile kahramanımızı (!) İBB adayı yaptı. Kahramanımız (!) HDP’nin oyu ile seçildi ama o kendinde çok keramet olduğunu görerek adı bu sefer “Kahramanın Yolculuğu” olan bir kitap daha yazdırdı.
Kahramanımıza (!) daha koltuğa oturur oturmaz, kimi Atatürk, kimi Fatih benzetmesi yaptı. Akıl hocaları bir ajans kurdu ve kulağına üflediler. Adın üzerinde, sen bir kahramansın, sen çok büyüksün, seni İBB Başkanlığı kesmez, sen Reisicumhur olacak adamsın. Hatta ihtiraslı Muharrem’i hizaya sokmak için aloooo “Mekanın yeni sahibi geldi” diyerek parmak salladılar.
Hasılı; İmamoğlu Saray’ın elinde ki en kullanışlı aparattır. CHP’nin içini karıştırmak ve Altılı Masa’yı dağıtmak için koç başı olarak kullanıldı. İmamoğlu başından beri adaylık kovalayacağına, ben aday falan değilim belediye başkanlığı yapacağım deseydi Akşener bu kadar ileri gitmeyecek ve Kılıçdaroğlu diğer dört partiyi yanında tutmak için 38 milletvekilini altın tepside sunmak zorunda kalmayacaktı. Akşener masayı İmamoğlu için dağıtma cüretini kendinde görmeyecek; masa dağıtılmayacak, seçim de kaybedilmeyecekti!
Ülke böylesi süreçten geçerken, AKP’nin kurduğu yargı kumpaslarını da adaylık için fırsata dönüştürmek Altılı Masa’yı dağıtma gayreti İmamoğlu’nun suçu değildi. Suç; Cumhuriyet kurmuş yüz yıllık partiyi yol geçen hanına çeviren, ülkeden çok kendi kliklerini korumak için, Şeytan’la bile iş tutan anlayışlardadır.
Suç; partide sağı sağcı ile yenme kolaycılığına teslim olan, sola, solcuya ve parti emekçisine sırtını dönen, her anlamda sicili bozuk sağcılara köşe başlarını teslim ederek, partinin ve ülkenin geleceğini ipotek edenlerdedir.
Sonuç olarak; bu dava ilekendine mağduriyet yaratıp, Saraçhane önünde Küçük Tayyip hikayesi yazdırmak isteyen, CHP ve Kılıçdaroğlu’na rağmen kendini aday olarak dayatan İmamoğlu buradan yol alamayacağını anlayınca, ablası en sonunda masayı devirdi. Oylarının hızla düştüğünü görünce tekrar masaya dönüp bu sefer iki belediye başkanını cumhurbaşkanı yardımcısı olarak dayattı. Amaç seçim kazanılması durumunda Kılıçdaroğlu değil bu iki belediye başkanının sayesinde kazanılmış algısı yaratmaktı. Kaybedilirse günah keçisi, zaten hazırdı. Tam da öyle oldu. Bir gün önce mitingde kazanıyoruz diye bağıran kahramanımız(!) Kaybedilince 24 saat geçemden video çekip Kemal Bey’e içi boş hamasi sözlerle kısaca sen başarısız oldun koltuktan kalk ben oturacağım dedi.
Kendisini çok iyi tanıdığım Sayın İmamoğlu’nun nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu çok iyi bilenlerdenim. Hırsının aklının önüne geçmesi bir vaka, güç zehirlenmesi yaşamaya başladığında hangi felaketlere yol açacağını kestirmek çok zor değil. Be sebeple mağduriyet tezgahı ile kendini topluma ve partiye dayatan, savaş meydanında kurulmuş Cumhuriyet Halk Partisi ve Nazım’ın dediği gibi; “Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan” yalnız ülkem; İmamoğlu ve türevlerine teslim edilmeyecek kadar nazlı ve narindir. Akıll olun. Değişim masalı ile sahte kahramanlar ve onun arkasında olan “ Görünmeyen kirli ellerin” gazına gelip, aklınızı kiraya vermeyin!