Sanal mahremiyet
Mahremiyet yani gizli olma durumu, gizlilik… Son zamanlarda ailelerin üzerinde durduğu, çocuklarına buna dair eğitim verdiği, okullarda öğrencilere anlatılan en önemli konulardan biri haline gelmiş bulunuyor. Peki ya “Sanal Mahremiyet?”
Geçtiğimiz haftalarda Almanya’da yayınlanan bir reklam filmi anne babaları bu konuda derinden sarstı. Reklam çocukların anne babaları tarafından sosyal medyada paylaşılan fotoğraflarına dikkat çekiyor. Reklam filminde küçük bir kız çocuğunun fotoğrafı kullanılarak yapay zeka aracılığı ile yetişkin bir birey olmuş halini gösteriyor ve bu yetişkin kız ailesini paylaşılan fotoğrafları hakkında ebeveynlerini uyarıyor. Bu görüntülerin nerelerde kullanılabileceği, nerelerde yayınlanabileceği ya da çoğaltılabileceğine dair mesajlar içeriyor.
Aslında hepimiz karşılaşıyor, yapıyoruz bunu diyebilirim. Çocuklarımızın güzel, şirin, komik olan fotoğraflarını sevdiklerimizle sosyal medya aracılığıyla paylaşıyoruz. Sosyal medyayı eski fotoğraf albümleri gibi kullanıyoruz. Unuttuğumuz kısım ise fotoğraf albümleri kendi çekmecelerimizde saklanırken sosyal medyaya yüklenen fotoğrafların sadece kendi hesabımızda değil, internetin derinliklerinde saklanıyor oluşu… Hiçbir art niyet gözetmeden çocuklarımızın fotoğraflarını paylaştığımız sosyal medyanın ve dolayısıyla internet ve teknolojinin sınırsızlığını unutuyoruz. Bizler bu görüntüleri sadece tanıdıklarımızla paylaştığımızı sanırken aslında bunların tanımadığımız insanların eline de geçebileceği ihtimali aklımıza gelmiyor. Bu görüntüler asla bilemeyeceğimiz ve göremeyeceğimiz birçok sitede bulunabilir. Kumar siteleri, yetişkin siteleri, bahis siteleri, belki çok masum olabileceği düşünülebilen oyun siteleri gibi örnekleri çoğaltılabilecek yerlerde bu görüntülerin kullanılmış ya da kullanılabilir olması ihtimalini göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Biraz daha derin düşündükçe bu gerçeklik insanın kanını bile donduracak tehlikeli bir seviyeye geliyor. Zaman zaman bu görüntülere eşlik eden konum bilgileri, okul bilgileri, hatta belki çocuklarımızın kişilik özelliklerine dair ipuçları bile barındırır nitelikte olabiliyor bazı paylaşımlarımız. Bu gibi durumlarda bizler çocuklarımızı bırakın görünür olmayı, bilinir ve yaklaşılabilir bir nesne pozisyonuna sokuyoruz aslında. Temelde çocuğa ebeveynlerinin sağlaması gereken fiziksel, duygusal ve psikolojik güvenliğini tehlikeye sokabilecek bir pozisyon yaratıyoruz çocuklarımıza. Onlara dair paylaştığımız tüm görüntü ve bilgiler aslında onlara birer “dijital ayak izi” oluşturuyor ve bu iz asla silinemiyor.
Bu noktada biraz ebeveyn tutumlarını değiştirmek gerekiyor. Gerçek hayatta nasıl ki mahremiyet bilinci oluşturmaya çabalıyorsak çocuklarımızda, onların sanal mahremiyetlerini de korumanın ebeveynleri olarak bizim görevimiz olduğunu unutmamalıyız. Kimler tarafından ve hangi amaçla kullanılabileceğini bilmediğimiz bir dünyanın içerisine çocuklarımızın görüntülerini atmamalıyız.