Normal insan olmak mı yoksa insan olmak mı?
Geçen ay engelli haftasını geride bıraktık.
Peki biz bu haftada neler öğrendik?
Engelleri aştık mı?
Anneannem körler sağırlar birbirini ağırlar kızım dikkat et .
Hayatımız kör topal gidiyor zaten aman sen oku senin altın bir bileziğin olsun kolunda derdi.
Ayrıştırmaların atasözlerine işlediği toplumumuzda büyüdük bileziği taktık,
Hayatın içinde yoğrulduk çoğumuz okuduk da hepimiz engelleri yıkıp adam olduk mu …
Altın kuru bu kadar yükselmişken hayata katılımın altın anahtarını da arayıp bulan olur mu ki…
Peki diyeceksiniz bu altın anahtar da ne ?
herkes için uygun mekan yaratma, hayatın içine konforla, güvenle dalma”
bu yaklaşım tercih edildiğinde,
”İNSAN” için uygun yaşam ortamıda yaratılmış olacak aslında ….
Mimarlıkta mekânın kimin için üretildiği sorusu özel durumlar dışında “kullanıcıyı” yani “insanı” işaret
etse de tasarım yapılırken tasarımın ölçütleri ortalama kullanıcı grup üzerinden şekillenmekte.
Çoğunlukla kullanılan antropometrik ölçüler genç, sağlıklı yetişkinlere yani “normal” dediğimiz
kullanıcılara aittir.
Herkes için tasarım dersinde mekan tasarımları yaptırırken aranızda normal var mı, varsa kim diye
sorarım.. bunu en güzel ifade eden sanırım Dora Benzelrath tarafından yazılıp Şükrü Sürmen tarafından
dilimize çevrilmiş olan şiiri…..
Lisa çok uzun boylu
Anna ise çok kısa
Daniel de çok şişman
Ama Emil pek zayıf
Fritz ise çok soğuk ve suskun
Flora ise çok konuşkan
Cornelia çok güzel
Ama Erwin çok çirkin
Şu Hans aptal mı aptal
Sabine ise çok akıllı
Traudel artık çok yaşlı
Theo ise ne kadar genç
Her insan bir şeyde pek çok
Ama her insan bir şeyde de pek az
Her insan bazı noktalarında normal değil
Burada tamamen normal biri var mı ki?
Hayır, burada normal olan hiç kimse yok
Ve işte asıl bu normal.”
Bireyleri öyle ayrıştırmadan herkesi kapsayacak şekilde yaşamın içine dahil edildiğini bir düşünsenize
…..
peki engel bunun neresinde
Engelleri yıkan Rick ALLEN, Stewie WONDER, Andrea BOCELLİ, Ludwig van BEETHOVEN, birde bizim
Aşık VEYSEL’e ne demeli..
Sözde çağdaş toplumda hala çalış-mayan asansörler, yürü-meyen merdivenler, uygun ol-mayan
ışıklandırma, erişil-meyen park yeri , erişil-meyen tuvaletler , evden rahat ulaşılamayan sokaklar ,
hissedilmeyen yüzeyler, dokunulamayan parklar, ses yalıtımı olmayan duvarlar, çıkılamayan acil kapılar,
yüksek kaldırımlar, duyulmayan ikaz lambaları, sinalizasyonlar ,,,,,,,olmayan rampalar, kurulamayan
empatiler, işlemeyen politikalar , hor görmeler, gülüşmeler, kakışmalar ,,,, meseleyi bir yardım
meselesine indirgemeler, algılarla oynama! İşte kaybolmuş bir anahtar misali.
Mustafa ÖZTÜRK’ün kaleme aldığı “Türkiye’de Engelli Gerçeği” kitabında dediği gibi : Canı tanımlamak
zor…. Ama şüphesiz ruhtan bir parça …Can hep aynı: “Canda özür yok engel yok .” özür bakışlarımızda,
engeller düşüncelerimizde…
Hadi şimdi altın anahtarı bul bulabilirsen.