Güçlü kal Türkiyem
Herkeste bir deprem endişesi, kaygı, korku gibi duygular görüyorum. Bir de üstüne ekonomik kriz eklenince insanlar hepten kötü hissediyor. Bütün bu olanlar insanlarda anksiyete bozukluğuna neden oluyor. Anksiyete bozukluğu olan kişilerde, yoğun, sürekli devam eden bir endişe hali ve günlük hayatta rastlanılan durumlara karşı korku vardır. Panik atak krizleriyle de kendini gösterebilir. Bu duyulan aşırı endişe,kaygı, panik durumu günlük aktivitelerin süregelmesini sekteye uğratır.
Anksiyete bozukluğunun belirtilerini azaltmak ve rahatsızlığı yönetmek için birçok tedavi alternatifi mevcuttur. Fakat en yaygın iki tedavi psikoterapi ve ilaçlardır. Hangi tedavi yöntemine daha iyi cevap vereceğiniz, deneme-yanılma yoluyla saptanabilir.Evet arkadaşlar ülkecek üzgünüz, yastayız fakat hayat bir yandan da devam etmek durumunda. Hayata artık dört elle sarılma zamanı. Söylediğim gibi her iki yöntemide deneyip bir an önce kendimize gelmemiz gerekiyor. Çünkü ülke olarak biz bir bütünüz bir tarafımız düştüğünde öteki tarafımızın dik olması gerekiyor ki diğer taraf ayakta tutmak için çaba göstersin. Böylesine acı olaydan ders çıkaralım demek hiç içimden gelmiyor ama maalesef her olaydan ders çıkarıp acilen toparlanıp her türlü duruma hazırlıklı olmak gerekiyor. Sözlerime son vermeden önce şunu unutmayın sevgili okurlar; biz ülke olarak tek yürek olduğumuz zaman, deprem değil hiç bir şey yıkamaz bizi.
Şu anda hepimiz büyük bir üzüntü içerisindeyiz. Bunun yanında büyük bir bölümü deprem kuşağında olan ülkemizde korku içinde yaşıyoruz. Belki korkudan daha kötü olan kaygılı olmak. Dr. Sabri Burhanoğlu, korku ve kaygıyı, “Kaygı belirsiz, potansiyel olarak tehlikeli uyarana karşı verilen yanıt iken korku somut bir tehlikeye verilen yanıttır” şeklinde tanımlamış. Korku belki gelip geçicidir ama kaygıyı ortadan kaldırmak mümkün değildir. Alman flozof Heidegger’e göre “Korku bir şeyden korkmadır ancak kaygının nedeni belli değildir” Bu nedenle izleri kolay kolay silinmez.
Bu nedenledir ki insanlarımız kaygılı. Aslında kaygılı olmak için çok da haksız değiller. Türkiye'nin birçok ilinde olabilecek, büyük bir deprem yaşadık. Son yaşadığımız deprem 10 ilimizi yerle bir etti. Özellikle Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman ve Gaziantep'te ciddi ölümlere yol açtı. Bu saatlerde açıklanan ölüm sayısı 41 binin üzerinde. İnsanımız hem kaybedilen bu canlara üzülüyor, hem el uzatmaya çalışıyor, hem de yarın başına gelmesi muhtemel böylesine büyük bir felaketten korkuyor. Kendisi ve ailesi için kaygı duyuyor.
Bütün yaşananlara rağmen hayata sıkı sıkıya bağlanmak zorundayız. Söylemesi biraz zor olsa da hayat devam ediyor. Geride kalanlar için ümidimizi kaybetmemliyiz. En önemlisi de bundan sonra olması kuvvetle muhtemel olan depremlerin yol açacağı kayıplara karşı herkes tedbir almak zorunda. Tedbir belki başka bir yazının konusu olmalı. Ama esas tedbir alması gerekenlere bir uyarıda biz yapalım. Hiçbir şey insan canından daha önemli değil. Alınması gereken tedbirleri bir an önce alın ve uygulayın. Hatta gerekirse olağanüstü bir durum oluşturun; Çünkü depremin ne zaman olacağını kimse bilmiyor...