Henüz değmiş 13-14 yaşına
Çocuk tacizleri ve küçük gelinler olayı ülkemizin kanayan yarası. Bu konuda ne ciddi bir eğitim ne de ceza sistemi işletiliyor. Bazı olaylar bizzat yetkililerce sürekli örtbas ediliyor. Nitekim son örnekte genç kadın başına gelenlerin bir oyun olmadığını, 6 yaşından itibaren kendisine cinsel istismarda bulunulduğunu anlamış ve evden kaçmaya karar vermiş ancak babası tarafından engellenmiş. İki yıl önce de yani 2020 yılında vücudunda morluklarla İstanbul Anadolu Savcılığı’na şikâyette bulunmuş. Savcılığa kaydettiği konuşmanın yanı sıra fotoğraflar da sunmuş. İşkence dolu yıllar sonunda ailesinden de şikâyetçi olarak evi terk etmiş ve tecavüzcüden de boşanmış. (Basın)
Aile Bakanlığı’nın iki yıldır kız çocuğunun olayını bildiği, şimdi 24 yaşında olan genç kadını 2020 yılında himayelerine aldıkları bizzat Bakan tarafından açıklandı. (Basın) Burada daha da vahimi 30 Kasım 2020’de 6 yaşında çocuk istismarı meselesi savcılığa yansımış ancak sahte doktor raporu nedeniyle savcı takipsizlik kararı vermiş. Aile Bakanlığı da himayelerine aldıkları kadının başına gelenler konusuna yasal bir işlem başlatmamış. (Basın)
Birgün gazetesi yazarı Timur Soykan konuyu köşesine taşıyınca olay ortaya çıktı ve Türkiye ayağa kalktı. İktidar ve muhalefet ile ülkenin her kesiminden kınama mesajları yağdı. Hal böyle olunca da dava açıldı. Bakalım sonucu ne olacak!
Elbette ülkemizde kız çocuklarının bebek denilecek yaşta evlendirilmeleri ne ilk ne de son olacaktır. Çünkü hem dinci kesim hem de Anadolu insanının büyük çoğunluğunun geleneklerinde bu gerçek yer alıyor. Biraz geçmişe dönelim ve benzer bir olayı buraya alalım.
Yıl 1996’dır. Son dönemlerde düzenledikleri toplu zikir ayinleri ve ilginç kıyafetleriyle basında kendilerine bir hayli yer bulan Aczmendi tarikatının lideri, genç bir kadınla polis tarafından uygunsuz bir durumda basılır. Olay, Türkiye’nin gündemine bomba gibi düşer. Tarikatların durumu bir kez daha sorgulanmaya başlar. 53 yaşındaki tarikat lideri polise verdiği ifadede birlikte basıldığı 24 yaşındaki genç kadın için “20 yıllık imam nikâhlı eşi olduğu” açıklamasında bulunur. Buna göre genç kadın henüz 4 yaşındayken 33 yaşındaki bir erkeğe imam nikâhı ile nikâhlanmış olmaktadır. Bu olaya, kendi kurduğu dergâhında kadınlara tecavüz eden ve müritleri sayesinde malı götüren bir çakma dergâh şeyhinin de adı karışır. Bu kişi yıllar sonra trilyonluk servetiyle iş dünyasında “saygın” (!) bir iş adamı haline gelecektir.
Sözün kısası; olayların bazı failleri ceza almıyor, olan bu ülkenin kız çocuklarına oluyor. 2016 yılında bir vakıf ve dernek ile bağlantılı olduğu söylenen yurtlarda yaşları 8 ile 10 arasında değişen 45 çocuğun cinsel istismara maruz bırakılmasının ardından görevini suistimal eden müdürlerin bırakın ceza almayı, terfi edilerek ödüllendirildikleri de basında yer aldı.
Bu arada çocuk demişken, cinsel istismara uğrayan erkek çocukları olduğunu da unutmayalım. Bir erkek Kur’an kursunda cinsel istismara uğrayan sekiz çocuk gibi…
İslam dünyasında çocuk yaştaki kızların babaları hatta dedeleri yaşındaki adamlarla evlendirilmesi olayı Hz. Muhammed Mustafa -selam olsun- ile Hz. Ayşe’nin evlilik olayına dayandırılıyor. İddialara göre Hz. Ayşe, Hz. Muhammed ile evlendiğinde 9 yaşındaymış. O güzel Nebi’ye asırlardır iftira atıldığı, günümüzün bilim insanları tarafından ortaya çıkartılmıştır. Bunlardan birisi de ünlü nöroloji uzmanı Prof. Dr. Gazi Özdemir’dir. Hz. Muhammed’e çağlar boyunca dokuz iftira atıldığını belirten Prof. Özdemir, bu konu hakkında şunları söylemektedir:
“Altıncı iftira, ikinci eşi Ayşe ile olan evliliklerine yönelik yalanlar olmuş ve halen devam ettirilmek istenmektedir. Hatice 619 yılında, yani Medine’ye hicretten 3 yıl önce vefat etti. Peygamber 4 yıl kadar dul kalmış ve evlenmemiştir. 623 veya 624 yılında da 604 doğumlu, yani 19-20 yaşında olan Ayşe ile evleniyor. Bu durumda Ayşe’nin çocuk gelin olduğu tamamen büyük bir iftira ve Hz. Muhammed’e yapılmış büyük bir haksızlıktır. Bu yalanı da asırlardır ‘çocuk gelinler’ âdetine temel yapıp, insanların bir kısmı sapkınlıklarına âlet etmişlerdir.”
Yine Prof. Özdemir bir başka makalesinde; “Arap toplumunda kız çocuklarının yaşını söylemede geleneksel bir yaklaşım var. Kız çocuğunun aybaşı kanaması gördüğü yıldan sonrası kızın yaşı olarak ifade edilirdi. Örneğin 10-11 yaşında ay hali gören 19-20 yaşındaki bir kız çocuğunun yaşı 8-9 rakamı ile söylenirdi (Musa Carullah. Hatun. Terc. Mehmet Görmez S. 81, 2022) Hz. Ayşe’nin 9 yaşında olduğunun söylenmiş olmasının gerçekte 19-20 olduğu gibi.” demekte ve Kur’an’da çocuk gelinlerin yasaklandığına dikkat çekmektedir.
Hadi bırakalım İslam âlemini de kendi ülkemize bakalım. Mesela türkülerimize şöyle bir kulak verelim mi?
“Henüz girmiş on üç on dört yaşına/Edalı işveli köylü güzeli”,
“Dedim on beş nedir, dedi yaşımdır / Dedim daha var mı, dedi ki yok yok”,
“Sazımız var sözümüz var / Bu sabide gözümüz var”,
“Aşına da Karacaoğlan aşına / Yeni değmiş on üç on dört yaşına”,
“On beş yaşında kırk beş belikli / Bir kız bana emmi dedi neyleyim”,
“On beş yaşında da Nazife de Hanım’a / Doyum olur mu?”,
“Kar mı yağmış şu Harput’un başına / Kurban olam toprağına taşına / Henüz girmiş on üç on dört yaşına” ,
“Oyalı yemeni sarmış Ayşem başına / Fidan boylu Ayşem basmış on beş yaşına.”
Bir de şu var. Sanırım Yaş Destanı’nda da geçiyor: “Aman bir güzel ki on yaşına girince gonca güldür henüz açılır / On birinde gonca diye koklarlar / On ikide elma deyip saklarlar / On üçüncü cevri cefa çekerler / On dördünde badem şekere benzer ey ey aman”
Bir de şu türkü var ki, burada çocuk olan gelin değil damat: “Anne beni niye verdin çocuğa/ Oynar oynar kum doldurur kucağa”
*
Elbette Karacaoğlan’a bir sözümüz yok. Başımızın tâcıdır ve elbette bu türkülerin doğduğu dönem ve topraklardaki yaşam şartları kızların 13-14-15 yaşlarında evlendirilmesini gerektiriyor olabilir ancak günümüze kadar gelen bu sözlerin bir etkisi yok mudur gerçekten? Hele de 21. Yüzyıl Türkiye’sinde yaşananlara bakacak olursak…
Acaba çocuk gelinler ve çocuk damatlar gerçeğinin altında yatan kültürel bakış açısı ya da toplumun cehaleti olabilir mi?
**
Çocukların güvenliğinden birinci derecede sorumlu olanlar anne-babalar ya da diğer ebeveynlerdir. (Çocuklar kimsesiz ise birinci derecede sorumlu olan devlet kurumlarıdır.) İkinci sırada öğretmenler gelir. Devlet çocukları takip etmekle yükümlüdür. Devlet, 6 yaşındaki bir kız çocuğunun ne okulda ne de başka bir yerde olmadığının farkında olmak ve gereğini yapmak zorundadır. Devlet, çocukların güvenliğinden ve eğitiminden ebeveynler kadar hatta daha da fazla sorumludur. Devlet, ana-baba görevini yapmayınca olaya el koymak ve çocukları güven içinde yetiştirip hayata hazırlamakla mükelleftir. Sosyal devlet olmak bunu gerektirir.
Bir çocuk 18 yaşına gelene kadar reşit sayılmadığından, noterlerde işlem yapamaz, bankalarda hesap açamaz, nüfus cüzdanı ve pasaport çıkaramaz, ehliyet alamaz; ebeveynleri izin vermedikçe tek başına yurt dışına bile çıkamaz çünkü yasalar buna izin vermez. Ama evlenmelerine izin var öyle mi?
Çocuklar Allah’ın emanetidir. Küçük yaşlarda ve rızalarının dışında evlendirilmeleri hem emanete ihanettir hem de zulümdür.