Bu hafta gündem İstanbul
Evet sevgili okurlar size hep Tekirdağ gündemini anlatıp duruyorum. Ama asıl İstanbul'dan buraya gelişimle ilgili hiç bir şey anlatmadım. Bu hafta size İstanbul maceramı anlatacağım.
Sabah saat 10:30 babam gecekonduda sobasını yakmış anam ise yeni uyanmış. Onların sevgisiyle güne başladım. Bugün belki de benim hayatımın en güzel röprtajı olacak olan “İrfan Demir” kim diye beni tanıyanlara soracaktım. Her şey güzeldi babamla sohbet ve anamın o mubarek elini öpmek. Ve ardından benim çekimlerimi yapacak olan kişi acil işim çıktı yarın yapalım diyene kadar. Anam o yaşlı haliyle kahvaltı hazırlamıştı. Bir lokma bile yiyemedim boğazım düğümlendi. Oysa akşam konuşmuştum. "Oraya geldiğimde bir sorun çıkmaz değil mi" diye. O kişi ise "Sabah hazırım seni bekliyorum" demişti. İşte bu yüzden kendimi zor attım sokağa.
Geminin deresi su aldı
Sivas Suşehri Gemin Deresi Bağcılar Dernek Başkanı adı bende saklı onu telefonla aradım, “Abi gel bekliyorum” dedi ve yanına geldim. Çocukluğunu bildiğim ve yüreğimi açtığım kişiyi dernek terasında çalışırken buldum. Ve kahvemi kendim söyledim ve içmek zorunda kaldım. O kahveyi içerken aklıma rahmetli palanın o meşhr süzü geldi; "Öte öte" diye bunu da ona söyedim ve bana güldü. Ona, “Başkan ben senden işi gücü bırakıp sıcak bir dostluk bir ilgi beklerdim. Anladımki senin gemin deren su almış sakın batma" deyip düştüm Bakırköy yoluna.
Bakırköy bitmiş
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği Bakırköy'e gideyim dedim. İstanbul caddesi tarafiğe kaptılmış, dikili taştan tek yol trafiğe bağlanmış. Emniyet müdürlüğü, kaymakanlık yılılmış Yeşilköy eski Atatürk Havalimanı'na taşınmış. Sahile ineyim dedim. Hiçbir dostla karşılaşamadım. Hepsi yabancı Suriyeli ve Afganlı seyar satıcılar her köşeyi mesken tutmuştu. Kendimi zaman tüneline ışınlandırılmış gibi sanıp, sağ sola bakınıp durdum. Ebuziya Caddesi'nde eski bir dostu aradım ve zor olsa da bulup iş yerine geldim. Biraz muhabet edip lütfen bir çay söyledi. Oysa uzak yoldan geldiğimi biliyordu ve "Aç mısın?" diye bile sormadı. Önceden bırakın beni kim gelirse gelsin asla yemek ısmarlamadan göndermezdi. Demek ki ekenomik kriz onun da elini kolunu bağlamıştı. Oysa o dostla birilkte çok yol katettik. Hatay'da, İskenderun'da, Reyhanlı'da, Kırıkhan'da, Hassa'da, Gaziantep'te, Islahiye'de, Ceyhan'da, Seyhan'da, Osmaniye'de, Adana'da, Yüreğir'de, Konya'da Çumra'da, Çanakkale'de, Akçay'da, Edremit'de, işte öyle bir dostumdu. Onun içindeki o çaresizliği gözlerinin içine bakınca anladım. Ama o bir bardak çayın sıcaklığı değil yüreği yetmişti bana.
Eski kadim dostumu tanıyamadım
Dedim ya çok değişmiş çocukluğum ve gençliğimin geçtiği Bakırköy. Karusel (şimdilierde oraya Carusel) diyorlar orası bir zamanlar emekçilerin alın terinini kazandığı VİTA Yağ fabrikasıydı. Hemen az ilerisinde ise gençliğimde top oynadığım ATAKÖY 1'inci kısım olan boş arsaydı. Şimdilerde ise orası da Kapasitiy oldu (capasitiy) diyorlar. Oradan Ebuzziya Caddesi'ne inerken bir yüz ile karşılaştım. O bana baktı ben ise ona. Bakırköy sahiline inip boydan boya dolaştım. Sahil çıkışından yürüyüp yeniden Ebbuziya Caddesi üzeride bulunan kilise önünde yine o yüzle karşılaştım. Bana gülerek "İrfan” deyince donup kaldım. O gördüğüm kişi benim yıllardır dostum olan Bakırköy Nüfus Müdürü Özgür'müş. "Giderken ben seni tanıdım ama sen tanıyamadın" dedi. Bana çocuklarımın adını söyleyince utandım ve gururlandım. “Çok kilo almışsın be müdürüm ondan tanıyamadım" diyerek oturup sohbet edip eski günleri yad ettik.
Şehrin yabancısı oldum
Sabah Tekirdağ'dan çıkıp İstanbul'a geldim. Bağcılar'a baba evine. Çekim programım iptal olunca, anamın elinden bir bardak su bile içemeden düştüm yola. Bakırköy'de acıkmıştım ki sabah 07'de kahvaltı yapıp ve tam saat 16'da kendime pilav ısmarladım Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda. Marmaray'a binip tam 15 lira ödedim. Küçükçekmece istasyonunda inip buradan metrobüse bindim ve 10 lira daha verip metrobüse binip Beylikdüzü'ne oradan da 70 lira verip Tekirdağ'a döndüm.
KISACASI: Yaşamış olduğum yerin yabancısı olduğumu bir kez daha anladım.
Marmaray'da elimde para gösterip "Benim yerime de okutun kartınızı parasını vereyim dedim" uzun süre kimse dönüp bakmadı. En sonunda tam onlarca kişinden biri çıkıp vicdanıyla davranınca öyle bindim. Son söz mü? Bir daha İstanbul mu alın sizin olsun...