Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı az bulutlu
15°
Ara

Günce (4) “Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?”

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Günce (4) “Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?”

İster at sırtında ister çadırda ister savaş alanında ister masa başında … Zamana hep saygı duydu; “daha iyisi, daha yararlısı” için sürekli düşündü, üretti, öğrendi, öğretti, eğitti ve yönetti Gazi Mustafa Kemal Atatürk. 7 Kasım-24 Aralık 1916 tarihleri arasında tuttuğu ve yaveri Şükrü Tezer’e teslim ettiği güncesinden notları paylaşmaya devam ediyoruz…

27 Kasım 1916 … Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Siirt’e hareket ederler. Kezer suyunda; Vali Memduh Bey ve erkânı, şehrin girişindeki mektepler ve ahali tarafından törenle karşılanır ve Vali Bey’in evinde ağırlanırlar. “Mektep çocukları evin avlusunda muallimleri marifetiyle millî şarkılar okudular.” diye sürer notlar. Mustafa Kemal Paşa, öğrencilerin hepsi ile ayrı ayrı ilgilenecektir.

Yaver Şükrü Tezer, iki gün sonraki notların altına; Alay Kumandanı Fuat Bey’in de 27 Kasım’da Mustafa Kemal Paşa’nın yanında olduğunu yazacaktır. Bu bağlamda, eski iskân umum müdürlerinden Hacı Mehmet (Somer) Bey’in Sel Yayınları, (Atatürk Kütüphanesi) 8 numaralı kitabın, 98-99. sayfalarındaki anılarından bahseder. Hacı Mehmet Bey Mustafa Kemal’in ailesi ve akrabalarıyla Selanik’te aynı mahallede oturmuş ve hepsini çok yakından tanımıştır. Zübeyde Hanım, Ali Rıza Bey’in vefatından sonra Selanik’e muhacir olarak gelen ve Reji İdaresi’nde memur olan Ragıp Bey ile evlenir. Mustafa Kemal’e her zaman çok samimi davranan Ragıp Bey, Alay Kumandanı Fuat (Bulca) Bey’in de amcasıdır. Eğitim hayatları birlikte geçen Mustafa Kemal ve Fuat; Rumeli’de, Trablusgarp’ta, Balkan ve I. Dünya Savaşlarında, Millî Mücadele ve Cumhuriyet idaresinde daima beraber olacaklardır.

28 Kasım notları sadece dört satırdır: “Vali Bey’in evinde. Yalnız hamama gittim. Öğle yemeğini pek şetaretle (sevinç-neşe) yedik. Gece kezalik pek samimi bir âlemle geçirildi.” Şükrü Tezer’in notuna göre de bu ziyaret neticesinde Kumandan ile Vali arasında ilk zamanlarda başlayan anlaşmazlık hali ortadan kalkmış, karşılıklı sevgi ve saygı ile çok samimi bir yakınlık doğmuştur. Bu yakınlığın doğmasında Binbaşı Nazım Nazmi Bey’in gayret ve katkısı büyüktür.

29 Kasım notları; “Sabah saat 8 evvelde Garzan’a hareket” cümlesiyle başlar. Vali ve vilayet erkânı, öğrenciler ve ahali Mustafa Kemal Paşa’yı uğurlarlar. Yolun yarısına gelindiğinde Cemil Çeto ve Derviş, adamlarıyla birlikte gelir ve sığınma isterler. Mustafa Kemal Paşa; “Affettim. Bazı ihtaratta (uyarı) bulundum.” diye not düşer. Garzan’a bir saat mesafede Kaymakam, Jandarma Kumandanı ve orada bulunan Muhasebe (ci) tarafından, Garzan’da da Kaza erkânı ve ahali tarafından karşılanırlar.

Şükrü Tezer, bu notların altına Cemil Çeto ve Derviş ile ilgili yaşanan olayı ekleyecektir. Bu iki asi, Mustafa Kemal Paşa’nın; Siirt’e gidişini, orada kaldığı günleri ve oradan ayrılışını adım adım takip ettirmiştir. Paşa’nın, Siirt’ten ayrılırken takip etmesi zorunlu olan yolun yarısında, kendileri için çok uygun bir noktada, bütün adamlarıyla pusu kurarak beklerler. Mustafa Kemal Paşa ise yanında dört subay, sekiz-on kadar süvari olduğu halde Kezer suyundan Garzan istikametine ilerlemektedir. “Kumandan; yolun az çok meyilli yokuşa tesadüf eden ve karşıdan üst tarafının görünmesi mümkün olmayan bir yerini çıkar çıkmaz hemen orada ve yolun sağ ve sol taraflarına sıralanmış olan atları yedekte silahlı ve haydut suratlı yüz kadar insanla bir anda karşılamışlardı.” diye yazar Şükrü Tezer. Cemil Çeto ve Derviş yapacakları bir saldırının nasıl sonuçlanacağını anlamış olmalılar ki, ikisi de korkudan titreyerek hemen “kılı bile kıpırdamadan bütün heybet ve soğukkanlılığı ile at üstünde duran Paşa’ya yaklaşarak getrine sarılıp öpmek suretiyle” bağlılıklarını gösterirler. Ancak dağ başında kalmaya devam edecekler ve hiçbir zaman düzlüğe inip teslim olmayacaklardır.

30 Kasım notlarına göre “7 evvelde” Garzan’dan hareket edilir. Yağmur altında, Batman çayından süratle, dört nala ve yürüyüşlerle geçilerek iki buçuk saatte Silvan’a ulaşılır. Kimse şikâyetçi değildir. “Geceyi iyi geçirdim.” der Mustafa Kemal Paşa. Kolordu reisleri (rüesa) de gelmiştir.

1 Aralık notları şöyledir Mustafa Kemal Paşa’nın: “Sabah tuvaletle (duş almak ve tıraş olmak) meşguliyetten sonra tayları gördüm. Hepsi fark etmiş. Eşraftan Sadık Bey, Ali Ağa ve saire ziyarete geldiler. ‘Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?’ nam eseri okuyorum.” Şükrü Tezer’in açıklamasına göre Sadık Bey, Silvan Kürt beylerindendir ve kolordu karargâhı yapılan bina da bu şahsa aittir. Mustafa Kemal Paşa’nın okuduğu kitap da Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi’nin eseridir. (1911)

2 Aralık notlarına göre Mustafa Kemal Paşa, Van Hareket Müfrezesi’nin gelecekteki hareketi hakkında bir rapor yazar. Hareket için milis kuvvetleri yeterli değildir, takviye lazımdır ve bu durum da yedirip içirme (iaşe) açısından sıkıntılıdır. Silvan Jandarma Kumandanı ziyaretine gelir. “Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?” kitabını okumaya devam eden Mustafa Kemal Paşa, yanına almış olduğu iki yetim çocuk İhsan ve Ömer’e de Mehmet Emin Yurdakul’un, “Yaşamak Kavgası” başlıklı Türkçe şiirinin bir kısmını ezberletmekle meşguldür. Bu arada 8. Fırka Kumandanı Nuri (Conker) Bey’den bir mektup alır. Nuri Bey, Muş’a taarruzun aleyhindedir ve kuvvetleri geri çekmeyi teklif etmektedir.

3 Aralık notları, “Allah’ı İnkâr Mümkün mü” eserini bitirdim diye başlar ve ardından değerlendirmelerini yazar Mustafa Kemal Paşa. Günümüz Türkçesiyle vermeye çalışalım: “Bütün filozoflar, çeşitli dinlere mensup natüralistler (tabiat felsefesi), akılcılar, materyalistler, hukukçular, (ilim adamı), düşünürler, tasavvufçular; tümü, ruhun varlığı ve yokluğunu, ruh ve bedenin bir veya ayrı olup olmadığını, ruhun ölümsüz olup olmadığını inceliyor. Bu incelemede, bilim ve fenne dayananlar kabul. İmam Gazalî, İbn-Sîna, İbn-Rüşd gibi Müslüman imamların açıklamaları da sıradan görüş ve anlayıştan büsbütün başkadır; yalnız anlatımlarında çok rumuz (simge) var. Dindar düşünürler; şeriatın söylemlerini tefsir edebilmek için dil bilgisi kurallarını, bilimin kollarını ve felsefeyi evirip çevirme gayretinde olmuşlar. Arıburnu raporlarını yazmaya başladım.”

Notlardan da anlaşılacağı üzre Atatürk iki noktaya dikkat çekmiştir: Birincisi, ruh konusundaki incelemeler bilim ve fenne dayanırsa bir anlam ifade edecektir. İkincisi de şeriatın söylemlerini açıklamak için dil bilgisi, felsefe ve bilim “evirip çevirme” âleti yapılmamalıdır. Ne yazık ki, bu “evirip çevirme” günümüzde de sürmekte; kalıplar, kalıplaşmalar -şu veya bu nedenle- bir türlü aşılamamaktadır. Oysa ki evren muhteşem bir bilimler bütünüdür. Evren; canlı-cansız, maddi-manevi her şeyi kapsadığına göre; “somut, dünyevî, evrensel olayları kendine konu edinen bilim” de “somut kanıt sunmayan din” de ondan bir parçadır. Şunu da bilmekteyiz ki; geçmişte soyut kabul edilen birçok “bilgi” bugün artık somut hale gelmiştir. Aynı durum bugün için de geçerlidir yani bugün soyut olan yarın somut hale gelebilecektir. Atatürk’ün dikkat çektiği “bilim ve fenne dayanmak” da budur. İnsanın “akıl” ile donatılmasının nedeni de bu aklı işleterek hem evren bilimini hem de kendi varoluş ilmini okuyabilmesidir.

4 Aralık notları, “Kitap okumakla vakit geçirdim.” diye başlar. Öğleden sonra yüzbaşı Şevki Bey’in evine giden ve ondan beş liraya bir halı ve bir liraya bir hamam takımı alan Mustafa Kemal Paşa, akşam Karargâh Kumandanı ve Yaver’i ile yemek yiyecektir.

5 Aralık… Yemekten evvel ve sonra Arıburnu raporunu not ettirmeye devam eden Mustafa Kemal Paşa, otomobil ile Telmih köyüne gider. Orada, öteden beri dikkatini çekmekte olan, Batman vadisine bakan bir evin damına çıkar. Ardından şu notu düşer: “Ordu Kumandanı, Van Hareket Müfrezesi ve Sekizinci Fırka hakkındaki tekliflerimi kabul ettiğini bildirdi.” Mustafa Kemal Paşa, Sekizinci Fırka Kumandanı Nuri Bey’le telefonla görüşür.

Devam edecek…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *