Uzman mı dedin?
14 Şubat 2022 tarih ve 31750 Sayılı Resmi Gazete’de, 7354 nolu “Öğretmenlik Meslek Kanunu” yayınlandı. Kanunun 3. maddesinin 4. fıkrasında: Öğretmenlik mesleği; aday öğretmenlik döneminden sonra öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olmak üzere üç kariyer basamağına ayrılır, diyor. 6. maddede uzmanlık ve başöğretmenlik ile ilgili şartlar ve eğitim programlarıyla sınavdan bahsediliyor. Bu unvanların ekonomik getirisi olan her unvana birer derece ilerlemesi de var bu kanunda. Buraya kadar, ne var bunda? Mali olarak da getirisi var ya, diyebilirsiniz.
Öncelikle belirtmek isterim ki en kötü kanun bile kanunsuzluktan iyidir. Madde madde ele alıp bu kanunu eleştirmek değil niyetim ama özellikle kariyer basamaklarının eğitim camiasında ve veliler arasında yaratacağı kaosa dikkat çekmek istiyorum.
Yapılacak olan sınavdaki başarı ya da başarısızlık öğretmenin mesleki yeterliliği konusunda ölçü kabul edilemez. Çünkü yapılacak sınav, öğretmenlerin branşıyla ilgili değildir.
Kariyer basamaklarının, öğretmenler arasında yaratacağı bölünmelerle, zaten birlik olamayan meslektaşları daha da ayrıştıracağı kesindir. Unvanlar yüzünden öğretmenler birbirlerine tepeden bakmaya başlayacaklar. Bazı okullarda “Öğretmenler Odası”nın dahi ayrılmasına kadar varabilecek gelişmeleri görürsek hiç şaşmayalım. Özellikle sene başlarında ders programları yapılırken, sınıfların ve derslerin dağıtımı esnasında kariyer basamaklarına göre sınıflar almak isteyeceklerdir öğretmenler. Okul içinde “iyi sınıf” olarak bilinen sınıfın derslerini, varsa başöğretmen, yoksa uzman öğretmen almak isteyecektir. Daha ilk günden tartışmalar başlayacak demektir. Bu tartışmaların yıl boyu süreceği de kesindir. Bunun okula ve eğitime olumsuz etkileri mutlaka olacaktır.
Veli tarafından baktığımızda daha da vahim bir durumla karşı karşıyayız. İlkokula başlayacak çocuğunuzu hangi öğretmene vermek istersiniz? Hepinizin “başöğretmen”e diyeceğine eminim. Çünkü bu sisteme göre en bilgili, en tecrübeli o, diye düşünmeniz gayet doğaldır. Getirilen bu sistem, sizi böyle düşünmeye mahkum ediyor. Bir nevi, istemeden de olsa düşünme şeklinize yön veriyor bu unvanlar.
Öğrencisi üniversite sınavlarına hazırlanan veli açısından da durum farklı olmayacaktır. O da aynı şeyi düşünecek ve okul yöneticilerinden öğretmen dağılımını buna göre yapmalarını isteyecektir. Yani, üstüne vazife olmayan konuya müdahil olmaya çalışacaktır veli. Eskiden çokça dillendirilen ve şimdilerde de devam eden iyi okul-kötü okul tartışmalarına bir de kendi içlerinde iyi öğretmen-kötü öğretmen tartışması eklenecektir.
Şunu belirtelim: Bu tartışmaların hiçbiri eğitimin gelişmesine, çağdaşlaşmasına ve demokratikleşmesine hizmet etmiyor ve de kapatılan köy okullarını geri getirmiyor. Diğer bir deyişle, bu kanun, ulusumuz ve ülkemiz için hiçbir yararlı katkı sağlamaz.
Milli Eğitim Bakanlığının 2022 verilerine göre Eğitim Bir Sen’in 390.439, Türk Eğitim Sen’in 223.019, Eğitim Sen’in 72,374 Eğitim İş’in 74.488 üyeleri var. Yine Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre resmi ve özel kurumlarda toplam 1.171.891 öğretmen görev yapıyor. İşin ilginç ve ilginç olduğu kadar en komik yanı sadece 390.439 üyesi olan sendika öğretmenlerle ilgili gerek mali gerekse yasal düzenlemelerde tek yetkili durumunda olması. Alın size katılımcı demokrasi… Söz konusu iktidara muhalif bazı STK’lar olunca katılımcılıktan bahsedenler iş yandaş sendikanın temsil hakkına gelince seslerini çıkarmıyorlar. Oysa bu kanun hazırlanırken tüm paydaşlar masada olmalıydı.
Özellikle 12 Eylül’den sonraki süreçte ülkemizdeki sendikacılık öyle bir şekle büründü ki; yandaş sendika, muhalif sendika noktasına gelindi. Oysa sendikalar işverenine karşı daima muhalif olması gereken sivil toplum kuruluşları olmalı. Bu muhaliflik, asla yıkıcılık ve bölücülük gibi algılanabilecek şekle bürünmeden yapılmalı. Konumuz olması dolayısıyla eğitim alanında faaliyet gösteren sendikalardan bahsedersek, bu sendikalar, ülkemizdeki eğitim ve öğretimin gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarılması için nelerin yapılması gerektiğini ortaya koyarak topluma projeler sunmalı ve üyelerinin yaşam koşullarının düzeltilmesi için milli gelirden alacakları payın mücadelesini yapmalılar. Hiçbir siyasi partiye yandaş olmadan emekten yana olmalılar.
Bu konudaki yanlışları düzeltme sorumluluğu, başta eğitim alanındaki bütün sendikalara düşüyor. Çünkü onların öğretmenlerin itibarını korumak gibi bir görevleri de var. Özellikle “yetkili sendika” diye tabir edilen, yani en çok üyeye sahip sendikanın sorumluluğu daha da büyük kanunun bu haliyle çıkmasında. Sayın bakan, kariyer basamakları ile ilgili sınavı onlar istedi, diyor.
Hele de son günlerde yaşadığımız KPSS sınavı skandalını görünce kim güvenebilir bu sınavın adil olacağına? Ülkemizde öylesine bir yargı oluştu ki diğer mesleklerdeki kariyer sınavlarına da kimsenin güveni kalmadı. Bu, devlete güvenin kalmadığı anlamına gelir ki bu da çok sakıncalı ve tehlikelidir.
Bu saatten sonra yapılması gereken, tüm sendikaların birlik olup öğretmenleri ve toplumu karmaşaya sürükleyecek olan öğretmenlik kariyer basamaklarının kanundan çıkarılması için gerekli girişimleri yapmalarıdır. Öğretmenin öğretmenlikten başka kariyere ihtiyacı yoktur. Başöğretmenliğe gelince de aklımıza tek başöğretmen gelmeli, o da Atatürk’tür.