10 Ağustos, Conkbayırı; “Hiç olmazsa sıcak bir çorba”
Yıl 1915… 8 Ağustos’ta, Anafartalar ve Kocaçimen bölgelerini içine alan bir komutanlık oluşturulur ve komutanlığına Albay Feyzi (Önay) Bey getirilir. Ancak Albay Feyzi Bey, o gün yapılması istenen taarruzu, birliklerin yorgun olduğunu gerekçe göstererek bir gün sonraya bırakmak düşüncesindedir. Bunun üzerine aynı gün, atanmasını takiben komutadan alınır. Yine aynı gün İngilizler sabah Conkbayırı’na şiddetli topçu ateşiyle taarruza geçerler. Conkbayırı tepesi İngilizlerin eline geçer. Durum, bölgedeki 9. Tümen kuvvetleri için kritik bir hal almıştır.
Mustafa Kemal, 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders’in ikaz edilmesi için, telefonda Esat Paşa ile görüşür ve şöyle der: “Conkbayırı’ ndaki durumun henüz önemli ve nazik olduğu anlaşılıyor. Bu hususta Ordu Komutanı’nın ciddi surette dikkatini çekmeye aracı olmanızı, memleketin selameti adına dilerim.” Bunun üzerine, Sanders adına Kurmay Başkanı Albay Kâzım (İnanç) Bey, Mustafa Kemal’i telefon başına çağırtır ve vaziyeti nasıl gördüğünü sorar. Mustafa Kemal’in tarihe yön verecek ünlü cevabı; “Bütün mevcut kuvvetlerin komutam altına verilmesinden başka çare kalmamıştır.” şeklinde olacaktır. Bunun üzerine, 5. Ordu Kurmay Başkanı; “Çok gelmez mi?” diyecek, Mustafa Kemal de; “Az gelir!” karşılığını verecektir.
8 Ağustos akşam saatlerinde, Mustafa Kemal, 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders’in emriyle “Anafartalar Grubu Komutanlığı” na getirilir. Mustafa Kemal gece yarısı, Anafartalar Grubu Karargâhı’nın mevki olan Çamlıtekke’ye varır; dere, karanlık içindedir. Binbaşı Willmer’in çadırına geldiğinde ise karargâhın Gümbürdekbayırı civarında bir dereye taşındığını öğrenir. Sonunda karargâha ulaşırlar; subaylar beklemektedir. Mustafa Kemal durumu sorar ancak kıtalarla ilgili aydınlatıcı cevap alamaz; düşman hakkında da bilgi yoktur. Mustafa Kemal; taarruz sırasında gerekli olacak sağlık hizmetleri, beslenme ve haberleşme konularında acil önlemler alınması için bizzat uğraşmaya başlar.
9 Ağustos sabah saat 04.00… Avcı hatları fundalıklı sırtlardan sessizce ovaya doğru inmeye başlar. Anafartalar bölgesine düşman taarruzu da başlamıştır. Bu, “Birinci Anafartalar Muharebesi” dir. 7. ve 12. Tümenler; sabaha karşı başlayan, piyade ve topçu birlikleriyle durmaksızın süren bu taarruzun önünü keser ve düşman, çıkarma yaptığı kıyılara geri itilir. Mustafa Kemal, askerimizin karşı taarruzunu Anafartalar bölgesinin bir tepesinden yönetmiştir. Askerimiz yorgundur. 10 Ağustos’ta her iki taraf tekrar taarruz edecektir. Mustafa Kemal, iki tümen komutanına telefonla ortak bir emir verir: “Bu gece Conkbayırı’nda kendilerinden büyük faaliyet talep edeceğim iki piyade alayı için orada bulunan kıtalar vasıtasıyla hiç olmazsa sıcak bir çorba hazırlatmaya imkân bulmanız çok uygun olur.”
Mustafa Kemal akşamüzeri Conkbayırı bölgesine hareket eder. Çamlıtekke’de, Liman von Sanders ile görüşür. Mustafa Kemal’e göre; taarruz Conkbayırı’ndan yapılmalı ve taarruzu, başında bulunarak bizzat kendisi idare etmelidir. Sanders şöyle der: “Harekâtın sorumluluğunu kabul eden sizsiniz. Katiyen kararlarınız üzerinde tesir yapmak istemem.” Mustafa Kemal oradan 8. Tümen Karargâhı’na geçecek, son durumu gözlemleyecek ve 10 Ağustos sabahı tan yerinin ağarmasıyla birlikte taarruz için bütün hazırlıkların yapılması emrini verecektir.
10 Ağustos sabahı… Mustafa Kemal, 8 Ağustos’ta İngilizlerin eline geçen kilit nokta Conkbayırı’na baskın bir taarruz yapılmasına karar verir. Diğer yandan, 8. Tümen Komutanı ve Kurmay Başkanı, “yorgun tek bir alayla taarruz edilemeyeceğini, beklemeleri gerektiğini” anlatırlar. Mustafa Kemal, onları dinleyip hak verse de “zaman yitirmeden yapılacak bir taarruzun başarıya ulaşacağına” inanmaktadır. Bunu şöyle açıklar: “Bazı kanaatler vardır ki onların hesap ve mantıkla izahı çok zordur. Özellikle muharebenin kanlı ve ateşli safhasındaki duygulardan doğan kanaatler… Tabi ki her kanaat ve karar, içinde bulunulan durumu ve şartları incelemek ve bu incelemenin neticelerini sezmek ve değerlendirmek sayesinde doğar.”
Saat 04.30’dur. Mustafa Kemal şöyle seslenir komutasındaki kuvvetlere: “Askerler! Karşımızdaki düşmanı mağlup edeceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Evvelâ ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden atılırsınız!”
Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal’in, büyük bir cesaret ve sorumluluk örneği olarak önce kendini ortaya atması, süngü takmış olan askerlerimizde büyük bir heyecan yaratacak ve işaret üzerine siperlerinden fırlayıp karşı siperlere gireceklerdir. Bu baskın “ileri atılma” tarifsiz ve amansız bir süngü savaşıdır. Mustafa Kemal bu durumu şöyle anlatır: “Düşman silah kullanmaya vakit bulamadı. Boğaz boğaza kahramanca mücadele neticesinde, ilk hatta bulunan düşman tümüyle imha edildi.” Düşman dört saat içinde Conkbayırı’ndan tamamen atılacak, Şahinsırt’ın en yüksek tepesi de ele geçirilecektir. Conkbayırı Muharebesi kazanılmıştır.
Bu büyük muharebede Mustafa Kemal ölümle yüz yüze gelir; kalbini hedef alan bir şarapnel parçası göğüs cebindeki saati parçalayarak geri döner. 64. Alay Komutanı Yarbay Servet (Yurdatapan), şiddetli topçu atışı başladığı sırada, Mustafa Kemal’in, elini birden göğsüne götürdüğünü görecek ancak Mustafa Kemal parmağını ağzına götürerek ve başını, kaşlarını yukarıya kaldırarak ona sessiz olmasını işaret edecektir.
Mustafa Kemal bir emirle, başarı ile sonuçlanan taarruzu durdurur ve Anafartalar Grubu Karargâhı’na döner. Kanlı muharebelerle geçen beş günün sonunda İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Hamilton, “Türkler ancak bizi Conkbayırı’ndan atmak suretiyle görevlerini yapacaklarını anladılar ve öyle yaptılar.” diyecek ve tarihe şu notu düşecektir: “Bu boğuşmayı yazı ile anlatmak mümkün değildir.” 6-10 Ağustos muharebelerinde yani sadece beş günde iki tarafın toplam kaybı 45 bin olarak verilmektedir. 20 bin askerimizin şehit düştüğü kayıtlara geçmiştir. 107. yılında Conkbayırı şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyoruz, ruhları şâd olsun…
Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti toprakları üzerinde yaşayan Türk milletinin her bireyi mevcudiyetini; Çanakkale’de ve de istiklâl Harbi’nde, vatanın herhangi bir köşesinde şehit düşmüş, gazi olmuş insanımıza; kadınımıza-erkeğimize, gencimize-yaşlımıza borçludur.
Cumhuriyet tarihimiz, “Milli Eğitim” sistemimizde ayrıntılı olarak işlenmeli, genç kuşaklarımız, nasıl bir emsalsiz mücadele ile Devlet’imizin kurulduğunu öğrenmeli ve özümsemelidir. Bunun sağlanması için de Atatürk Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine inanan, çağı okuyabilen, “sıcak bir çorba” nın önemini bilen yöneticilerin iş başına gelmesi/getirilmesi elzemdir. Atatürk’ün düşünce yapısını, ilkelerini, hedeflerini bilen gençlerin yetiştirilmesi elzemdir. Çünkü Türkiye’yi zihniyet olarak yüz yıl öncesine götürmeye çalışan mevcut iktidarın Atatürk Cumhuriyeti ile uzaktan yakından ilgisi olmadığı açıktır; “millî ve yerli” söylemleri algı yaratmak için kullanılmaktadır. Örneğin; iktidar ailesinin fertlerinin başında olduğu din referanslı vakıflarla protokol imzalamak, ortak projeler geliştirmek “Millî Eğitim” in işi midir? Üstelik de Danıştay, MEB ile vakıfların yaptığı bu protokollerin “Türk milli eğitiminin temel ilke ve kurallarına aykırı olduğu” konusunda karar almışken…
Devlet’imizin kurucusu ve 5 Ağustos’ta 101. yılını kutladığımız “Başkomutanlık” unvanı sahibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aşağıdaki cümleleri onun temel hedefini açıkça vermektedir. Şöyle der:
“Efendiler, asırlardan beri Türkiye’yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir. Fakat yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir: Türkiye’yi… Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin duçar olduğu zararları ancak bir tarzda telâfi edebiliriz: O da Türkiye’de Türkiye’den başka bir şey düşünmemek…”
Bu sözlerdeki yüksek şuur; vatanını seven, gelecek kuşaklar için sorumlu hisseden her bireyin de hedefi olmalıdır.
Not: Conkbayırı Muharebesi ile ilgili anlatım için kapsamlı iki çalışmadan yararlanılmıştır: Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü … Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi.