Kars'a hoş gelişler ola!
Gökyüzünün muhteşem maviliği içinde, Kars havalimanına anlık süzülerek indiğimiz Doğunun Paris'i Serhat şehrinin her mevsimi ayrı güzeldir. Kars deyince akla, hamaset ve menkıbe diyarı gelir. Kars adı milattan önce 130-127 tarihlerine dayanır ve Türkçe isim alan en eski ilimizdir.
Buyrun gezimize...
Muhteşem gökyüzünü seyrederken birden bire havalimanına iniş ilk başta şaşırtabilir. Bu arada eski adı Kars Havalimanı'nın 2015 yılında o dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından Bakanlar Kurulu kararı Resmi Gazete'de, Kars Havalimanı'nın adının Kars Harakani Havalimanı olarak değiştirilmiştir.
Kars'ın Rus Ordularına karşı kahramanca savunulması sonucunda; kazanılan 1855 Kars Zaferi nedeniyle, Şehrimize verilen. "Kars Zafer Madalyası" aynı zamanda Anadolu’da bir şehre verilen ilk Gazilik Madalyasıdır.
Kars, kışın giydiği beyaz paltosu ile göz kamaştırırken yazın da gökyüzünü elini uzatsan tutacakmışsın gibi yakın ve bir o kadar da yöre insanın sevgi dolu sicaklığı, misafirperverliği, samimiyeti ile keyfi alem olur gezmesi.
Gezimizi babamın rehberliğinde ve Fahrettin Güneş'in en sevdiğim türküsü Terekeme ile seyri alem ederken aklıma gelen bir fıkrayı da paylaşmak isterim.
Terekemenin biri uçağa miner havada uçah türbülansa girer bir iki sallananda terekeme başdıyer ey allahim meni sağ salamat yere indir oruç tudajam, gurvan kesejem, fakir fukara yedirif geydirejem.neyse ucah türbülanstan çıher yere güvenli iniş yaper terekeme ter gan içinde uçahdan iner. şafgayı çıhader terini siler birden yuharda verdiyi söz ahlına geler diyerki.
Ey gurvan olduğum görersen mi yuharda da adamın ahlına nece sefiy sefiy şeyler geler...
Ani Harabeleri
İlk gelişim değildi, çocukluk çağındaki algı ile farklı bir bakış açısı ile olunca ilk kez gelmiş gibiydim. Burada her türlü inanışa göre yapılmış yapılar mevcut. Kilise, katedral, cami gibi bir çok ibadet yeri olmasından dolayı, buraya Mabet’ler kenti de deniliyor.
M.Ö. 3000 yılından itibaren burası yerleşim yeri olmuş ve 24 farklı uygarlık burada hüküm sürmüş.
Türkiye-Ermenistan sınırına yakın Arpaçay nehri kenarında bulunuyor. Kuruluşu, M.Ö. 350-300 yıllarına dayanıyor. Ani, Hıristiyan Ermeni inanışına göre kutsal sayılıyor. Konumu açısından ipekyolu geçişinde olması burayı daha da önemli kılmış. Şehir, defalarca gördüğü saldırılardan ve depremlerden dolayı harabe halini almış. Kentin merkezinde bulunan katedral, yunan haçı planında yapılmış daha sonra Alparslan tarafından camiye çevrilmiş.
Ani, Anadolu’ da Türklerin ele geçirdiği ilk şehir olma özelliği taşıyor.
“1001 Kilise Şehri” olarak da anılan Ani’de, bugüne kadar 40 kilise, şapel ve anıt mezar tespit edilmiş. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Ani Harabeleri’nin, şimdilerde kalıcı listeye girebilmesi için uğraş veriliyor.
Öylesine çok hikâye var ki Ani kenti hakkında, insan gerçekten de bu coğrafyada çok derin yaşanmışlıkların varlığını sezebiliyor.
Yalnızlığı ile kalan Ani için hikalerden bir tanesi;
"Bir ırmağın ayırdığı iki ülke varmış. Birinin tüccarları diğer ülkeye gelir giderlermiş. Tüccarlarda ülkenin başında da iyi ve dürüst yöneticiler varmış. İyi anlaşırlar, kimsenin hakkı kimsede kalmazmış. Ama bir gün hükümdar ölmüş, yerine başkası geçmiş. Tüccarlar gelip de hükümdarı değişmiş görünce, bakmışlar ki adet usul de değişmiş. yetimin hakkı yeniyor, masumun malı gasp ediliyormuş. yargıçların vicdanları alınıp satılıyormuş pazarlarda. Adalet de kalmamış mülk de, kısacası. kaybettikleri mala akçeye değil de, taşlaşmış bu yüreklere vahlanan tüccarlar “taş kesilesiniz” diye beddua etmişler. Aniden koca kent taş kesilmiş ve o günden sonra şu isimle anılır olmuş: ani.”
Kars Kalesi
İlk defa Urartular tarafından inşa edildiği tahmin edilen kalenin Saltuklular, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından onarıldığı, eklemeler yapılarak birkaç defa inşa edildiği bilinmektedir.
Kaleye araç ile ve yürüyerek çıkma imkanı bulunmakta. Kaleye çıktığınızda demlenmiş çay eşliğinde, adeta ayaklarınızın altına serilmiş hissi veren şehrin muhteşem görüntüsünü seyredebilirsiniz. Akşamları isterseniz çevresindeki cafelerden ışıl ışıl görüntüsü ile şehri aydınlatan güzelliğini seyredebilir ya da kalenin alt tarafındaki çeşitli yerlerinde, canlı müzik eşliğinde yapılan eğlencelere eşlik edebilirsiniz. Keyifli vakit geçirmeniz garantilidir.
Çıldır Gölü
Her mevsimde gezilmesi, piknik yapılması ile muhteşem doğası ile büyülü bir yerdir.
Çıldır Gölü’nde birçok kuş türü, memeli, sürüngen ve balık türü bulunmaktadır. Bazı hayvanlar da özel koruma statüsündedir. Angut kuşu ve Van Gölü martısı özel koruma statüsünde olan hayvanlar arasındadır.
Kışın gölün donması, gölün yüzeyinde birçok etkinliğin yapılmasını da sağlamaktadır. Bu durumda da yerli ve yabancı turistler, son derece eğlenceli dakikalar geçirmektedir. Ayrıca yelken yarışları yapabilmekte ve atlı kızaklarla gezintiye çıkabilmektedir.
Efsaneye göre;
Eskiden Çıldır Gölü’nün dibinde bir şehir varmış. Buranın beyi Akçakala’da otururmuş. Çukurda kurulmuş olan bu şehrin, dokuz burma musluklu çeşmesi varmış. Bey “Gece gündüz çeşmeden su alanlar sakın çeşmeyi kapatmayı unutmasınlar yoksa şehri su basar” demiş.
Şehirde kadın erkek bu buyruğa uyarmış. Bir gün akşamın karanlığı basmışken çeşmeden su doldurmakta olan bir kıza yedi yıldır gurbette olan ağabeyin geldiğini müjdelemişler. Dokuz burma musluklu çeşmenin bir musluğundan su dolduran kız, sevindiğinden evine koşup giderken burmayı kapatmayı unutmuş. O gece karanlığında çukur yerlerdeki evleri su basarken artık dokuz burmalı çeşmenin yeri de belli olmaz hale gelmiş. Evi biraz yüksekte olanlar işin farkına varınca çoluk çocuğun elinden tutarak hiçbir eşya almadan yokuş yukarı kaçmışlar. Ertesi gün şehirden ancak kilisenin kümbeti görülürken akşama kadar onlarda sular altında kalmış. Şehirden sağ kurtulup kaçanlar Akçakala adasına gelmişler. Çıldır Gölü işte dibindeki o dokuz burmalı çeşmenin suyundan ortaya çıkmıştır. Eğer (güneydeki) Taşbaşından bu gölün ayağı Zarşat’a doğru akmasaydı Akçakala adası ile öteki köyleri su basardı.
Peynir Müzesi
Türkiye'de ilk ve Dünya'daki en büyük peynir müzesidir. 20'nin üzerinde peynir çeşidine ev sahipliği yapan Kars'ta her sokakta peynir mağazasını rahatlıkla bulabilirsiniz.
Müzede ahır bölümü, içi süt dolu güğümler, yaylalardaki yaşam ve peynir yapımı, peynirin imalat serüveni anlatılırken; geçmişten günümüze peynir yapımında kullanılan araç ve gereçler de sergileniyor. Dere Tabyası’nın tarihçesinin de anlatıldığı bölümün yer aldığı müzede temsili Kars Garı, Kars bitki örtüsü, Ankara Gazi Garı, gravyer yapım salonu, peynir salonu, Kars evleri, şefin bölümü, atölye bölümleri de bulunuyor.
Kanlı Tabya
Osmanlı-Rus Savaşı'nda bir tabur askerin şehit olması sebebiyle literatüre "Kanlı Tabya" olarak geçen tarihi Büyük Tabya, balmumundan figürleri yapılan askerlerin revirde tedavi edilmeleri, ameliyathanede doktorlarca ameliyatlarının gerçekleştirilmesi, koğuşta dinlenmeleri, mektup okumaları, mutfakta yemek yapmaları canlandırılıyor.
Kars okur-yazarlık olarak ülkemizde oran olarak ilk sıralarda olan ve geçmişi sahiplenme, yad etme açısından önemli bir kültüre sahip ilimizdir.
Rusların 1878 yılından 1918 yılına kadar şehirde, Baltık mimari tarzında yaptırılan bu taşınmazlardan 190 tanesi günümüzde tescil edilerek koruma altına alınmış olup, koruma altına alınan taşınmazların büyük bir kısmı şahısların mülkiyetinde konut olarak kullanılmakla beraber bir kısmı işyeri, bir kısmı da resmi kurum olarak kullanılmaktadır.
Şehirdeki yerli-yabancı turistlere yapılan konuk severlik ise takdirlik.
Kars'a yolunuz düşerse hangelinden, dönerinden, kazından, ketesinden, hörre çorbasından, evelik aşından, piti kebabından, umaç helvasından, başından, yağından ve ismini yazamadığım birçok lezzeti denemeden gelmeyen derim.