Dünden Bugüne
İktidar sahipleri, ellerine mikrofonu her aldıklarında 20 senedir ülkeyi sanki başkaları yönetiyormuş gibi, önümüzdeki yıllara dair yapmayı düşündükleriyle ilgili vaatlerde bulunup “Yaparsak yine biz yaparız.” diyorlar. Adeta biz bozduk, yine biz düzeltiriz, deyip suçlarını kabul eder gibi konuşuyorlar. Bunu söylerken de 20 senedir yaptıkları icraatları övünerek sıralayıp duruyorlar. Kimse de çıkıp yaptıklarınızın yanında 20 senede yok ettiklerinizi de anlatın be kardeşim, demiyor. Ayrıca icranın başında olduklarını unutup ülkenin geldiği noktanın tüm günahını muhalefete yüklemek istiyorlar.
İktidar sahipleri, genç cumhuriyetin, bir yandan Osmanlı’dan kalan dış borçları öderken bir yandan da sebze meyve satarak ülkeye kazandırdığı fabrikaların kimini hurda fiyatına kimini de bir yıllık karından bile düşük bedellerle birer birer yandaşlara nasıl sattıklarından bahsetmiyorlar.
İşçi, memur ve emekli, kuruşuna kadar vergisini öderken ikide bir çıkardıkları vergi aflarından kimlerin yararlandığını hiç anlatmıyorlar. Kimlerin borçlarını sıfırladıkları, bir takım dernek ve vakıflara kılıfına uydurularak aktarılan milyon dolarları milletin bilmediğini, görmediğini sanıyorlar. Geçmişte kamu kurumlarını borç batağına sürükledi, dedikleri o kurumları şimdilerde tamamen batırma noktasına getirdiklerini görmüyorlar. Tarımın bitme noktasına geldiğini söylüyor da nedenini söylemiyorlar. Tarım alanlarını imara açıp ekilebilen toprakları günden güne azaltarak ülkeyi yurtdışındaki çiftçilerin insafına bıraktılar.
Durum böyle olunca da ülkenin gündemini belirleme fırsatı iktidardan muhalefete geçti. Onlar da ellerine geçirdikleri bu şansı, haklı olarak, en iyi şekilde ve toplumun yararına kullanıyorlar ki demokrasilerde muhalefetin görevlerinden birisi de budur zaten. Toplumdaki sorunları görüp iktidarı bu sorunları çözmeye zorlamak. Geçmişteki asgari ücret artışları, emeklilere ikramiye, emeklilikte yaşa takılanlar, ek gösterge gibi örneklerde gördüğümüz gibi… Bunun en son örneğini ise muhalefetin ısrarla dillendirdiği üniversite mezunu öğrencilerin kredi borçlarının faizlerinin alınmaması meselesinde gördük. Sayın Kılıçdaroğlu üniversite öğrencilerine: “Kredi faizlerinizi ödemeyin.” deyince gündem belirlendi. Köşeye sıkışan iktidar, mecburen adım atmak zorunda kaldı.
İşsizliğin tavan yaptığı bir dönemde gençleri hayata borçlu başlatmanın yanlışlığını muhalefet sayesinde gördü iktidar sahipleri. Şimdi de: Zaten biz de düşünüyorduk kredi borçları meselesini, deyip kendilerini aklayıp paklamaya çalışıyorlar. Bu meseleye dair birkaç söz etmenin de gelecekte karar vericiler açısından yararlı olacağını umuyorum. Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun üniversite öğrencilerine verdiği kredilerin bankadan kullanılan krediden farkı nedir? O da faiz alıyor, banka da. Şunu da hepimiz biliyoruz ki, üniversite öğrencisinin en büyük sorunu yurt meselesi. Bilmeyenler için söyleyeyim ki, öğrenciler aldıkları kredilerin en az yarısını yurt ücreti olarak kuruma geri veriyorlar zaten. Kalan yarısı da onların hiçbir sorununu çözmüyor. Hatta aylık çay masraflarını dahi karşılamıyor. Devletin, yurtlardan neden ücret talep ettiğini anlamış değilim. KYK yurtları, tüm öğrencilere bedelsiz olmalı. Devlet, yurtlardaki öğrencileri bir odaya tıkıp her birinden o odanın kirasını istememeli. Düşünsenize 4 kişilik bir oda için herkes ücret ödüyor. Çarpın bir öğrencinin yurt ücretini 4 ile, ortaya bir daire kirası kadar para çıkıyor. Hem de sadece bir oda için. Yazık değil mi bu gençlere ve ailelerine? Ben devletçi biriyim ve sosyal devlet anlayışından yanayım. Sosyal devlet, vatandaşını müşteri gibi görmemeli, özellikle de okumak zorunda olan, çalışmayan üniversite öğrencilerini.
Şuna inanıyorum ki iktidarı ellerinde tutanlar, Anadolu’nun en ücra köşelerinden kalkıp büyük kentlere üniversite okumak için gelmiş ve aynı bugünkü gençlerin sorunlarını yaşamışlardır. Onlar ki, öğrencilik yıllarında hep bu sorunlardan şikayet etmişlerdir. Bir gün bu yanlış uygulamaları düzeltecek konuma gelirsem şunları şunları yaparım, deyip öğrencilerin uğradıklarını düşündükleri haksızlıklara kendilerince çözüm aramışlardır. Her nedense, daha sonraları gücü ellerine geçirdiklerinde gençliklerindeki karşı çıktıkları uygulamaları unutmuşlar ve aynı bedeli kendi çocuklarının yaşamasına göz yummuşlardır. Bu dönüşün ne uğruna olduğunu merak etmiyor değilim. Belki de onların çocukları özel üniversitelerde okuyup özel evlerde kaldıkları içindir. Kim düşüne garibanı…
Ülkenin çok acil çözülmesi gereken sorunları var. Eski bir eğitimci olarak çözülmesi gereken ülke sorunlarının en başına eğitimi koyuyorum. Ülkede eğitimin sorunlarını çözmediğiniz sürece hiçbir sorunu çözemezsiniz. Özellikle üniversitelerin barınma sorununu ücretsiz çözmek zorundayız. Onlara günlük ihtiyaçlarını karşılayacakları kadar bir maddi yardımı karşılıksız yapmak zorundayız. Hem de böylelikle onların bir cemaatin veya kötü amaçlı örgütlerin kucağına düşmelerini engellemiş oluruz.
Üniversite öğrencilerine karşılıksız burs veren iyi niyetli şirket ve insanların var olduğunu gayet yakından biliyorum. Devlet, bu konuyla ilgili ve herkesin görüp inceleyebileceği şeffaflıkta bir kurum oluşturmalı ve hayır sahibi insanların ve şirketlerin eğitim için ayırdıkları bu paraları oraya bağış yapmalarını istemeli. Devletin bu kurumu da orada toplanan bağışları üniversite öğrencilerine karşılıksız burs olarak vermeli. Toplumun her kesimi bu kuruma bağışta bulunanların listesini ve bağış miktarlarını o kurumun sitesinde görebilmeli. Yani kimin üniversite öğrencilerine burs için ne verdiği ve bu bağışların kimlere aktarıldığını gayet şeffaf bir şekilde toplumla paylaşılmalıdır. Verenin de alanın da belli olduğu bir fon gibi olmalı bu kurum. Kaynak yetersizliği düşünülüyorsa hanelerin ödediği faturalardaki TRT payı gibi politikaya alet olan ve iktidarın borazanlığını yapan kurumların payı kaldırılıp “öğrenci burs payı” olarak sembolik bir ücret belirlenebilir. İnanıyorum ki bu uygulamaya şeffaf ve adil olduğu sürece kimse karşı çıkmaz ve gönül rahatlığıyla katkı verir. Buradan yaratılan kaynakla üniversite öğrencilerinin burs sorunu katılımcı ve sosyal devlet anlayışıyla kolayca çözülebilir. Ama bunun için öğrencileri cemaat ve vakıfların elinden kurtarmak isteyen samimi bir devlet iradesi olmalı. Bir cemaati yok edip bir başkasını besleyip büyütürseniz ayağınıza sıkarsınız. Bu ülke bunları hak etmiyor.
Biz yardım kültürüyle büyümüş ve olgunlaşmış bir toplumuz. Yeter ki yaptığımız yardımların amacına uygun olarak kullanıldığından emin olalım.