Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Parçalı az bulutlu
15°
Ara

Uygarca ve insanca

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Uygarca ve insanca

23 Nisan 1920’de Meclis açıldığında, Mustafa Kemal Paşa“izlenilmesini ve uygulanmasını doğru bulduğu” düşüncelerini açıklar. Bunun başında; “Türkiye’nin, Türk milletinin izlemesi gereken siyasî ilke” gelmektedir. Osmanlı döneminde uygulanan siyasî yöntemler, “yeni Türkiye topluluğunun” siyasî yöntemi olamayacaktır. “Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, uğraşma, çatışma demektir.” cümlesiyle sözlerine başlayan Atatürk“Doğu kavimlerinin, batı kavimlerine saldırı ve akınları, tarihin belli başlı bir evresidir. Doğu kavimleri arasında, Türklerin başta gelen güçlü unsur olduğu bilinir. Gerçekten Türkler, Müslümanlıktan evvel ve Müslümanlıktan sonra, Avrupa içerisine girmişler, saldırılar, akınlar yapmışlardır… Fakat Efendiler, her saldırıya karşı, her zaman, karşı saldırı düşünmek gerekir. Karşı saldırı olasılığını düşünmeden ve ona karşı güvenilir önlem bulmadan saldırıya geçenlerin sonu, yenilgidir, bozgundur, yok olmaktır.” der.

Atatürk, Osmanlı’nın “tarihin bağrına gömülmesi” nin nedenini de; Osmanlı padişahlarının bütün Müslüman dünyayı bir merkeze bağlayarak yönetme (halifelik), Avrupa ve İslam dünyası üzerinde egemenlik kurma sevdalarına bağlar. Ancak Osmanlı, Batı’nın “sürüp giden karşı saldırıları” nı ve İslam dünyasındaki “tedirginlik ve ayaklanmaları” okuyamamıştır.

Sözlerine; “Efendiler, dış siyasetin, en çok ilgili bulunduğu ve dayandığı şey, devletin iç örgütleridir. Dış siyaset, iç örgütle uyarlı olmak gerekir.” diyerek devam eden Atatürk, Osmanlı Devleti’nin siyasetinin ulusal değil; kişisel, belirsiz ve kararsız olduğunu söyler. Bu sözler, 21. yy’ın başından beri, özellikle de 2018’den beri Türkiye’nin nasıl yönetildiğini de tarif etmektedir: Kişisel, belirsiz ve kararsız. İç siyasetteki gel-gitler, dış politikada yaşanan çark ve u-dönüşler ortadadır.

Atatürk, bir yandan tarihe not düşerken bir yandan da sonraki nesilleri uyarmayı sürdürür: “Pan-islamizm… pan-turanizm politikasının başarılı olduğuna ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanamayacaktır. Irk farkı gözetmeksizin, bütün insanları kapsayan, bir tek dünya devleti kurmak hırslarının sonuçları da tarihte yazılıdır… Bizim aydınlık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasî yöntem, ulusal siyasettir.” diyen Atatürk; “hayalciliğin büyük bir yanılgı olduğunu” vurgular ve “tarihin dediği budur, bilim, akıl, mantık da böyle söyler” diye ekler.

Burada soralım: Bugün Türkiye, “bilim-akıl-mantık” üçlüsü ile mi yoksa “hırs-kin- dincilik” üçlüsü ile mi yönetiliyor?

Milletimizin, güçlü, mutlu ve kararlı bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin tümüyle ulusal bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin, iç örgütümüzle tam uygunluk halinde olması ve buna dayanması gerekir.” diyen Atatürk, “millî siyaset” kavramı ile ne anlatmak istediğini şu cümlelerle açıklar: “Ulusal sınırlarımız içinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanarak varlığımızı koruyarak millet ve memleketin gerçek mutluluk ve bayındırlığına çalışmak... Gelişigüzel uzun emeller ardında milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamak… Uygar dünyadan, uygarca ve insanca davranışlar ve karşılıklı dostluk beklemektir.”

Bu sözleri okuyunca, zihniyet olarak yüz yıl öncenin de gerisine düşmüş olduğumuzu görüyoruz; “neredeymişiz, nerelere gelmişiz” diyoruz. İyi, doğru ve güzele evrilmediğimiz bir gerçek ve bu, Atatürk’ün “millî siyaset” kavramı ile bugün arasında bağ kurduğumuzda iyice belirginleşiyor.

Kendi kuvvetimize dayanmak… Halk, önüne sandık geldiğinde kendi kuvveti var mı yok mu elbette gösterecek ancak mevcut iktidarın artık kuvvetinin olmadığı ortada. Mevcut iktidar; elin günün çadırcılarının, tefecilerinin kasalarının/keselerinin kuvvetiyle ayakta durmaya çalışıyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre bütçe açığı 69 milyar TL. (2022 yılı Ocak-Mart bütçe gerçekleşmeleri, Basın)


 

Aziz Atatürk...

Sen bu düşünceni “Yurtta sulh cihanda sulh” diyerek ölümsüzleştirdin. “Biz kimsenin düşmanı değiliz, yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.” dedin. Senden sonra gelenler, gereğini yapmaya çalıştılar; bedel de ödeseler Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına dik duruş sergilediler. Ancak 21. yy’ın başından beri iktidar olanlar ne içeride ne de dışarıda bırakın dik durmayı uygar olmayı dahi başaramadılar. Karşılıklı dostluk ne içeride kaldı ne dışarıda; her yer kutuplaşma, her yer ayrışma! “Ayağa kaldırmak” için uğraştığın Türk milleti, şimdilerde kinle hareket eden bir zihniyetin elinde yalpalıyor. Ülkeyi yöneten zihniyet uygarca ve insanca davranışlarla değil; Allah ile aldatarak ya da mide bağlantılarını sıkı tutarak iktidarda kalmaya çalışıyor. Senin makamını temsil eden kişi, iktidarına “tehdit” olarak gördüğü her unsura hakaret etmekten hiç çekinmiyor. Türk milletine; “eşkıyalar, teröristler, pislemişti, çürük, sürtük” diyebiliyor!

Türk milletinin kadını ve erkeği olarak “kötü söz sahibine aittir” diyerek yapılan hakaretleri görmezden gelmeyeceğiz. Senin, dünyanın en zor işi olarak gördüğün, “harekete geçince bu milleti durdurmak” sözünün arkasından gideceğiz ve “Yüzüncü Yıl Seçimi” nde gereğini yapacağız.


Varlığımızı korumak, demiş büyük Atatürk. Ancak, genç kuşaklar, öğrenci andını okullarda okuyamaz oldular 2013’ten beri!  Bilmiyorlar, “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” cümlesinin ne anlama geldiğini! Oysa ki büyük nineleri ve dedeleri kanlarını dökerek öğrenmişlerdi varlıklarını Türk varlığına armağan etmeyi.

Millet ve memleketin “mutluluk ve bayındırlığına çalışmak” demişsin Gazi Mustafa Kemal. Evet, birileri bayındırlık işlerinde aldı yürüdü, mutlulukları yüzlerinden okunuyor, özgüven patlaması içinde olanlar ise milleti aşağıladıkça aşağılıyor. Şehirler, kasabalar, köyler bina doldu, dağlar maden alanı oldu, ormanlar katledildi, eşsiz mavi koylar betona köle edildi, uçaklar insin inmesin her yere havaalanı kondu. Ancak ne hikmetse senin adını taşıyan hava alanı millet bahçesi oldu! Bayındırlık işi sadece ülke sınırları içinde de kalmadı, okyanusu aştı, New York’a ulaştı. Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanı 2021’in Eylül’ünde Manhattan’ın göbeğinde bir gökdelen açmış ve “Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümü olan 2023’e giden süreçte Türkevi binamız, uluslararası toplumdaki yerimizin de bir yansıması olacaktır,” demişti. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında, Cumhurbaşkanı olduğu Devlet’in kurucusunu anmamıştı. Basından takip edebildiğimiz kadarıyla bu “keramet sahibi” 36 katlı binada, Atatürk’e ait görünür bir unsur da yoktu! “Bu durum, binada yürütülecek resmi-gayriresmi faaliyetler için ön bir işaret midir?” diye sormuştuk o günlerde konuyla ilgili bir makalemizde.

Erdoğan, Türkevi açılışı programı içinde, TÜRGEV ve ENSAR adlı vakıflar tarafından kurulan TÜRKEN Vakfı’ndaki gençlere de seslenmiş, “Önemli sorumluluklar yüklenecek, önemli görevlere gelecek ve ülkemize aşkla, şevkle, sevdayla hizmet edeceksiniz.” demişti. Bu, “aşkla hizmet etmek” ne anlama geliyor diye düşünenler düşüne dursun, Türk milleti olarak, dipsiz yoksullukla mücadele eden ülkemizden bazı vakıfların ve Kızılay’ı aracı yapan Saray iltisaklı bir şirketin Manhattan’ın göbeğinde, TÜRKEN EVİ adı verilen yurt binası için milyonlarca dolar bağış yaptığını öğrendik. Cumhurbaşkanı’nın yakın aile fertlerinin de bu “aşkla hizmet” için seferber olduğunu öğrendik. Diğer yandan Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın merkezi bütçe istatistiklerine göre, 2022 yılının ilk üç ayının gizli hizmet giderleri yani örtülü harcaması* ile hemen hemen aynı miktarda olan bağış miktarına burun kıvıran bazı gazeteci ve siyasetçilerin olduğunu da öğrendik. Bu vesileyle, ülkemizin çok zengin bir ülke olduğunu; 1 milyar TL ya da 67 milyon Dolar’ın para olarak bir anlam ifade etmediğini de öğrendik. Tükettiği günlük ekmek miktarında bile eksiltmeye giden halkımız ise bir milyar TL’yi böldü, çarptı, topladı, çıkardı ama bunun kendi hayatına nasıl dokunduğunu öğrenemedi! “Gelişigüzel uzun emeller ardında milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamak” niyetindeydi belli ki iktidar mensupları ve yandaş gazetecileri ve siyasetçileri!

Atatürk’ün, “millî siyaset” le ilgili son cümlesi ise, “Uygar dünyadan, uygarca ve insanca davranışlar ve karşılıklı dostluk beklemek.” olmuş.


 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *