'Keşke' diye bir kasaba, 'iyi ki' diye bir sahil
“Uzun zamandır hayatın, ama Gerçek Hayatın,
başlamak üzere olduğu hissiyle yaşıyordum.
Fakat hep yolumun üstünde bir engel, öncelikle
Aşılması gereken bir şey, tamamlanmamış bir iş,
ayrılması gereken bir vakit, ödenmesi gereken bir
borç vardı. Hayat ancak ondan sonra başlayacaktı.
En sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı.”
Alfred D’souza
Birçok insan, kişisel gelişim sürecini sadece ‘bilmek’ üzerine inşa ediyor; eğitimler alıyor, kitaplar okuyor; toplantılara, canlı yayınlara katılıyor, onlarca sosyal medya sayfası takip ediyor… Bunlar elbette olmalı ve katlanarak çoğalmalıdır ancak şu da göz önünde bulundurulmalıdır; tek bir kanala yani sadece bilmeye yoğunlaşırsak, güçlenebiliriz, peki, umduğumuz gelişimi sağlayabilir miyiz?
Sokakta yanımızdan geçen, başarının dersini her birimize verebilecek birikimde o kadar çok insan var ki… Biz neden böyle bir dersi bize vermiyor, neden bir şeyleri başarmıyor veya başaramıyor, neden yanımızdan geçip giderlerken fark edilmiyorlar diye sorarsanız, cevabım şöyle olur: çünkü bilgi ve birikimlerini bir değere dönüştüremiyorlar!
Bu durum sadece kişisel gelişim alanındaki insanlar için değil, dünya üzerinde milyonlarca insan için de geçerlidir. İnsan, yapısı gereği değer üretmeye programlıdır. Değer üretmeyen biri kendini dünyaya sağlıklı ifade edemediği gibi türlü rahatsızlıkların ve hatta hastalıkların kapısını da aralamaktadır.
Kendimizi geliştirmek yetmez. Geliştiğimiz bir yanımızı veya yanlarımızı yaşamın içinde faydaya dönüştürmek de gerekir. Etrafımızda “Ben bir zamanlar İngilizceyi iyi konuşuyordum” diyen, “Ben bir zamanlar kaslarımı o kadar geliştirmiştim ki” diye söze giren, “Ben bir zamanlar düzenli kitap okurdum” diyerek geçmişi yâd eden yüzlerce, hatta binlerce insan var… Bu Ben’ler sizce neden şimdiye erişemediler, bugün varlık gösterememekteler? Çünkü yaptıkları işi yaşamlarının merkeziyle ya buluşturmadılar ya da buluşturamadılar. İletişimlerinde, enerjilerini gereği gibi ya karşısındaki kişilere aktarmadılar ya da aktaramadılar.
Eylemlerini bir merkezle buluşturamadıkları için sarf ettikleri enerjilerini de bir değere dönüştüremediler.
Hayatın bize hediyelerinden biri öğrendiğimiz bir şeyi unutmamamızdır. Hissederek yaptığımız her ne varsa kaslarımızda kayıtlıdır. Yeteneğimizi kullanmadığımızda paslanır, atıl duruma geçebilir. Ancak yeniden ayağa kaldırmak pek ala mümkündür. Peki, bu gerekli midir? Bazılarımız için evet, bazılarımız için hayır… Eski veya yeni bir öğretinin alanına giriyorsak eğer bunun bir değere dönüşebilmesi için mutlaka şimdiki ve gelecek zamanımızla bağlantısını kurmamız gerekir. Aksi halde her beş yılda bir sözlerimize “ben bir zamanlar” diye başlar, her on yılda bir “ben eskiden…” diye devam ederiz…
“Hayatını değiştirebilmek için:
- Hemen işe koyul.
- İşi şaşaalı biçimde yap.
- İstisna tanıma”
William James
Eğer yabancı dil öğreniyorsanız ve bu eyleminiz bir amaç / bir merkez doğrultusunda değilse, yaşamınızda silik veya görünmez olacaktır. Üstelik bundan hem faydalanamayacak hem de bilinciniz eskiyi hatırlamakta zorlanacağından bir yüke dönüşecektir. Yabancı bir sözcükle karşılaştığınızda “Hay Allah ben bunu biliyordum” diye kendinize hayıflanacak, bir turist size yol sorduğunda “Işıklardan sonra sola dönüp düz ilerleyin” gibi basit bir cümleyi doğru söyleyemediğiniz için belki de kendinize sitemde bulunacak, bir zamanlar akıcı konuştuğunuz dilin böylesine sendelediğini gördüğünüzde şimdiki halinize üzüleceksiniz.
Sizce hangimiz şu sorunun yanıtına evet, cevabını verir? İnsan bir gün üzüleceği, kendisine kızacağı şeyler için çalışır mı? Eğer içinizde bu soruya evet yanıtını verenler varsa kendilerine mutluluklar dilerim –tabii mümkünse–.
İşte, amaç dediğimiz olgu, bu ve benzeri sonuçların ortaya çıkmaması için önemlidir. Her eylemimizin “İyi ki yapmışım!” sonuçları vermesi için emanet bir akılla değil, bilinçli bir farkındalıkla hareket etmemiz esastır. Aksi halde ömrümüz ‘keşke’ diye bir kasabanın “artık çok geç” sokaklarında geçecektir.
Israrla eskiyi merkezine alan; eskiden kendinde iyi bulduğu bir özelliği yeniden canlandırmak için yola çıkan birçok kişi altıncı ayını görmeden tükenişe geçmekte, kendisinin yaşlandığını düşünmekte veya artık öğrenme yetisinin azaldığını zannetmektedir. Gördüğünüz gibi hedeften uzak bir zihin, kendi kendisini nasıl da sabote etmektedir! İnce çizgimiz şu ki: iyilik namına yapılan bir şeyin bizi üzecek bir konuya dönüşmemesi ve hatta iyi ki yapmışım seviyesine erişmesidir!
Kendimize keşke’nin sınırlarında değil, iyi ki’nin ortalarında bir hayatı var etmemiz gerekir.
“Kendini bulmak, başkalarının seninle
ilgili ne düşündüklerinden kurtulmaktır.”
F. Nietzsche
Yabancı dil üzerinden verdiğim örnek sizin için farklı bir şey de olabilir. Önemli olan ana fikrin anlaşılması ve aynı zamanda kendinizi ele alışınız, yaklaşımınız ve tutumunuzdur. Her fırsatta dile getiririm; dünya üzerinde pişmanlık duyarak, kızarak, sitem ederek, üzülerek hiçbir problem çözülememiştir. Bir tek çocuklar ağlayarak, bağırıp-çağırarak istediklerine erişirler, fakat biz yetişkin kimseleriz. İtalyan şair ve romancı Cesare Pavese, bir eserinde şöyle söyler: İnsanın çocukluğu, derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını anlayınca biter.
Ne kendinizi alttan almalısınız, ne de yargılamalısınız. İçinizdeki hisle doğru iletişim kurmalısınız. Geçmişi mi ayağa kaldıracaksınız (ki bu imkânsız) yoksa –geçmişin enerjisinden de yararlanarak– yepyeni bir şimdi, yepyeni bir gelecek mi yaratacaksınız? Ki bu pek âlâ mümkün.
İşte! Tam da burada, yapılması gereken ilk hamle, yola çıkmadan önce yere sağlam basan bir hikâyenizin oluşturulmasıdır.
“İngilizcemi toparlamalıyım”, “spora yeniden başlamalıyım”, “kilo verip eski elbiselerimi giymeliyim” demenin hem bilincimizde bir yaratımı yoktur, hem de kişiyi sürekli geçmiş zamanda tutmaktadır. Tüm bunlar için adım atabilir, biraz zaman sürdürebilirsiniz. Fakat sonuçlandıramazsınız. Bilinçaltınıza söz geçirmek istiyorsanız eğer hikâye yöntemini uygulamalı ve geçmişteki halinize benzemeyi hemen, şimdi bırakmalısınız.
Bizim için tek ve geçerli olan bir zaman varsa, o da şimdiki zamandır!
- Neden yabancı dil öğrenmeli veya geliştirmelisiniz?
- Çünkü…
- Neden spor yapmalı, kilo vermelisiniz?
- Çünkü…
- Neden sabahları erken uyanmalısınız?
- Çünkü…
- Neden abur cubur yemeyi bırakıp sağlıklı beslenmelisiniz?
Çünkü…
Çünkü’lerin içini doldurmalı; şimdi ve gelecek zamanınızla bir bağ kurmasını sağlamalısınız. Örneğin ‘spor yapmalıyım’ bir fikirdir. Neden yapacağınızın yanıtı, fikri anlamanızı sağlayacaktır. Bunun gerçekten neden gerektiğini anladığınızda her koşulda düşüncenizi gerçekleştirebilirsiniz. Eğer anlamazsanız daha ilk arkadaş davetinde egzersizinizi es geçilebilir, yarına erteleyebilir, iki günden ne olacak canım diyebilirsiniz… Ne olacağını söyleyebilirim: gemi bir yerinden su geçirdiğinde ve buna gerekli önlem alınmadığında batış garantidir.
“Günün her saatini, dün olduğundan
daha iyi biri olmak için kullanmalısın.”
Victor Pauchet
Hikâye yaratımlarınızı kısa zamanlı da olsa sürekli küçük hedeflerle besleyin: Kilo vermeliyim fikrinizi iki ay sonraki bir kutlamada giyineceğiniz elbiseyle birleştirin. Böylece bir zaman ve ölçü de belirlersiniz. Bilincimiz önü açık konulardan değil, çerçeve içine alınmış konulardan anlamaktadır. “Bir ara görüşelim” demekle “haftaya Salı günü görüşelim” demenin yaratımı arasında muazzam fark vardır. Kutlama günü gelip, amacınıza eriştiğinizde sizi görenlerin şaşırması, “ben bir türlü başaramıyorum, nasıl yaptın?” diye size danışılması ruhunuzu okşayacağı gibi hem çalışmalarınızı hem de kendinize duyduğunuz güveninizi kuvvetlendirecektir. Bu da amacınızın kendinizce anlaşıldığının göstergelerinden sadece bir tanesidir.
Bir amaç var fakat anlam yoksa o amaç değildir. Zihnin gelir geçer bir sesidir yalnızca.
Verdiğim örneği farklı alanlara taşıyabilirsiniz. Kariyer almak başlangıçta bir fikirdir. Bir dönemde iki seviye yükselmeye odaklanmak hem bir fikir hem de bir hırstır. Hırsı planla buluşturduğunuzda bu azme dönüşür. İşte bu fikir ve azimden meydana gelen enerji bir hikâye ile birleştiğinde, siz kariyer alan biri değil, yükselişi yaşayan biri halinize dönüşeceksinizdir.
Amacı belirleyen değil, amacı yaşayan bir kimsenin uykusu dahi bu yükselişe katkı sağlamak için hareket halindedir. Böylece hayatınız keşke’ler yaratan başıboş bir programdan, iyi ki’ler meydana getiren bir sisteme dönüşecektir.
Öyle ise soru şu: Sizin hikâyeniz nedir?
Hikâyeniz aynı zamanda adresinizdir. Keşke kasabasının yorgunlarından mısınız yoksa ‘iyi ki’ sahillerinde gülüp, eğlenip, koşmakta mısınız?