Helalleşme: Değişimin kodları ve Kılıçdaroğlu'nun hamleleri ne anlama geliyor? (1)
Giriş
Kılıçdaroğlu bir süredir toplumu heyecanlandıran, siyasi yorumcuların akıllarının çalışma biçimini allak bullak eden, iktidarın ise moralını epeyce bozan çıkışlar yapıyor. En son yaptığı “helalleşmek” çıkışı da bunlardan biri. “Ne demek helalleşmek? Niye şimdi? Sırası mıydı? Bu dini bir kavram?”, gibi eleştirilere rağmen taş yerini buldu.
Helalleşmek, yüzleşmek, barışabilmek, devam edebilmek demek. Peki bununla ne yapılmak isteniyor? Siyaset; 1) Üretimi artırmak, 2) Üretileni adil bölüşmek 3) Bunları barış ortamı içinde gerçekleştirmek gibi önemli işlevlere sahip bir etkinliktir. Halkını seven dürüst ve gerçek bir siyasetçi eylem ve söylemleriyle bunları yerine getirmek zorunda. Çünkü üretileni adil bölüşmezseniz sosyal barış torpillenir. Üretip paylaşsanız bile eğer huzur olmazsa toplumsal barış zedelenir. Eğer toplumdaki kamplaşmamaları gidermek yerine derinleştirirseniz o zaman da siyasal barış ortadan kalkar. Böyle bir toplum ise doğru dürüst yol alamaz.
O halde toplumsal barış için yüzleşmek gerekir. Yüzleşmek için helalleşmemek bir yoldur. Kılıçdaroğlu şimdi bunu yapıyor. Bunun için iyi niyetle davranıyor, empati yapıyor ve barış dilini kullanıyor. Efendim zamanı mıydı ya da helalleşmek dini bir kavram, gibi sığ eleştiriler, ya da madem öyle şunlarla neden helalleşmiyor gibi ayrıntılar eleştiriler olabilir. Ama bu ana omurganın söylemek istediğine halel getirmez.
Kötü giden tablo
Kimlik, inanç, yaşam tarzı alanında tam da CHP liderinin “devletin yıpratılması” dediği, benim “devletin ele geçirilmesi” olarak yorumladığım mevcut hal ancak bir iktidar değişimi ile mümkün. Devletin bir kimliğe ya da inanca sahip anlayış tarafından ele geçirilmesi/yağmalanmasının da ötesinde, diğer kimliklere karşı baskı ve zulüm uygulama siyaseti artık bir son bulmalıdır. Zira bu son bulmadıkça toplumsal ve siyasal bir barıştan söz edilemez.
Devleti ele geçirmekten ve bir kimliğin hizmetine sokmaktan vazgeçip, bütün kurum ve kurallarıyla herkese eşit ve herkese aynı fırsatı sunan bir devlet modeli yaratmak hem yurttaşlar arasında hem de devlet ve toplum arasında çok sağlam bağların kurulmasına imkân tanıyacaktır. Oysa şimdi yapılanlar akıl karı değil ve bir akıl tutulması ısrarı içinde yol alıyoruz. Aklın olmama hali delilik, tamamen durma hali ölü lüktür. Vicdanın olmama hali ise yoktur, vicdansızlık vardır. Birileri korku duvarını aşıp gerçekleri bütün çıplaklığıyla haykırmalı ve fakat insanlar korkuyor, aydınlar da. Oysa aydınları korkak olan ülkenin zalimleri cüretkâr olur. Kılıçdaroğlu işte şimdi toplumu ürkütmeden “yumuşak” bir meydan okumanın içinde.
Çünkü toplum yorgun, umutsuz ve kaygılı. Her gün pandeminde 200’ün üstünde insan ölüyor. Yasaklar, yolsuzluklar ve yoksulluk diz boyu. İşsizlik ve pahalılık dayanılmaz boyutlarda. Ekonomik buhran artık en güçlü ekonomik aktörlerde bile bir panik havası yaratmış. Bu ortamda bile iktidar ortakları kutuplaşmadan medet duyuyor. İşte Kılıçdaroğlu burada ezber bozan bir şeye yelteniyor: Ne kadar kutuplaştırsam o kadar iyiden ne kadar barıştırırsam o kadar iyiye giden bir yol izliyor. Helalleşme bunun ifşası. Bu çağrı ile niyetim halis, özeleştiri içeren yaklaşım ile samimiyim, içimizi titreten söylemi ile sahiciyim diyor. Karşıtlarına bile el uzatırken empati yaparak sizi anlıyorum demek istiyor. Bu yüzden helalleşmek istiyorum, diyor; daha ne desin? Eleştirileri de doğal karşılıyor.
Kılıçdaroğlu ve değişim isteği
Murat Yetkin’in şu değerlendirmesi önemli: “Bu listeyi 1938 Dersim harekâtının, 1960 darbesi sonrası Mendereslerin idamlarının, 1971 darbesi sonrası Denizlerin idamlarının yer almaması, kadın cinayetlerine değinilmemesi nedeniyle eksik bulan yorumcular olabilir. Eleştiri doğaldır. Ancak sadece böyle bir tartışmayı başlattığı için dahi olsa, cesur bir adımdır. Bu eleştiriler aynı zamanda bu vicdani hesaplaşmanın, Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişiyle yüzleşme yükünü Kılıçdaroğlu’ndan beklendiğini de gösterir. Ben bu açıklamanın listede olanlar ve olmayanlar kadar, Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşme ihtiyacını su yüzüne, gün ışığına çıkaran yönünü önemsiyorum.” Ben de öyle…
Bazıları da şöyle diyor: tamama da asıl mağdur biziz, kimse bizden özür dilemezken biz niye helalleşiyoruz? Mesele o değil, Kılıçdaroğlu burada biz siz meselesinin üstüne çıkıyor. Kendi partisinin sorumlu olmadığı işler için, örneğin Roboski için de helalleşmeden bahsediyor. Bu ne demek? Demek istiyor ki, yeni bir seçim olacak, biz iktidara geleceğiz ve yeni bir sayfa açacağız, beyaz bir sayfa, Türkiye’yi barıştırıp birleştireceğiz. Bunu yumuşak ve pozitif bir dille söylüyor. Bu benim çok hoşuma gitti.
Şunu görmek lazım: Burada en önemli hedef toplumsal barıştır. Toplumsal barış yüzleşmeyi gerektirir, yüzleşme ise helalleşmeyi. Ancak böyle devam edebiliriz diyor. Bu hedefe ulaşmanın yollarından biri sorunlara çözüm aramakken diğeri toplumla buluşmak, onun güvenini kazanmaktır. Ama bunu bir rovanşist duyguyla hesaplaşmak yerine büyük bir feragat ve fedakârlıkla helalleşmek yoluyla yapabiliriz. Program bu. Programın iki ayağı var bir somut adımlardır diğeri moral ve psikolojik olandır. Bunları biz yapacağız, bizim kadrolarımız yapacak diyor, demek istiyor.
Ancak burada bir şey var. Peki suçlular hesap vermeyecek mi? Elbette verecek. Suça bulaşmışlarla değil helalleşme, onlarla hukuk hesaplaşacak, onun kurtuluşu yok. Biz mağdurlarla kucaklaşacağız demek istiyor.
İşin özü ve esası?
CHP’nin genel başkanı başta olmak üzere yönetici kadroları bir süredir yaptıkları konuşmalarda “demokrasi ve değişim” kavramaları ile topluma mesaj vermeye çalışıyorlardı. Bu iki kavram da hem günümüz hem de gelecek için son derece iki önemli düşünceyi temsil ediyor. “Demokrasi” dışa yönelik bir mesajı içerirken, “değişim” ise iktidar değişimi ile birlikte CHP’nin içine yönelik mesajlar da veriyordu. Kılıçdaroğlu’nun yoğunlukla üzerinde durduğu hak ve özgürlük ihlalleri, baskı ve sindirilmeler, AKP iktidarlarının demokrasi karnesinin zayıfladığını sergilemek, Türkiye’nin gerçek bir demokrasiye olan ihtiyacı vurgulamak çok önemliydi. Şimdi buna helalleşme” kavramı da eklendi. Bu noktada iki soru öne çıkıyor:
1)Türkiye’ye demokrasiyi kim nasıl getirecek
2) Kim, kiminle, neden ve nasıl helalleşecek?
Biraz hafızamızı yoklayalım: Kılıçdaroğlu son kongrede yaptığı konuşmada bunun CHP’nin görevi olduğunu vurgulamıştı ve bu görevi başarmak için ne gerekirse yapacaklarını belirtmiş bunun ilk adımını ise dostlarla iktidara gelmek olduğunu söylemişti. Bunun ardından ikinci kritik soru gündeme geliyordu, ister istemez: Peki mevcut CHP bunu yapabilir miydi? Bu soruya gönül rahatlığıyla evet denmiyorsa, o halde CHP’nin antidemokratik AKP iktidarını değiştirmesi için öncelikle kendisinin de değişmesi gerekmez miydi? Yani herkes her zaman yanlış biz her zaman doğru ve mükemmeliz tezi ne kadar toplumda karşılık buluyordu. Çünkü toplumun önemli bir kesiminde hala CHP’nin değişime direnen statükocu bir parti olduğu algısı vardı. Bu algı değişmeden kitleler ile CHP arasındaki buzları eritmek zordu. O halde burada en sihirli kavram değişim kavramıydı, bu zaten hep dillendiriliyordu ama yeterli değildi. Sanırım helalleşme ihtiyacı bu yetersizlikten doğan bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmanın ötesinde toplumla parti arasındaki buzları eritecek bir sıcaklığa da sahip.
DEĞİŞİMİN DİNAMİĞİ
Değişim algısının toplumda yaratılması ise sadece “ben değiştim” demekle olmayacağından, toplumu gerekleri konusunda ikna etmeyi gerektirir. Çünkü değişim vaadi gelecek ile ilgili somut unsurlara dayansa bile şimdi için tamamen psikolojik bir zemin üzerinde yürür. Diğer bir deyişle bir inanma ya da inanama meselesidir bu. Bu noktada algı önemli. Çünkü siz samimi olsanız bile değişim vaadinize toplum inanmıyorsa onun bir karşılığı olmaz. O halde burada önemli olan söylediğinden ziyade söylenene toplumun inanıp inanamamasıdır. Bu da söyleyen kişiye toplumun güven duyup duymamasına bakar. Burada sahici olmak ve samimi olmak çok önemli. İşte bir süredir Kılıçdaroğlu’nun sürekli değişik mecraları kullanarak toplumla samimi bir biçimde buluşmaya çalışması bunun nişanesi. Üstelik sürekli el yükseltiyor, toplumda bir karşılık buluyor ve gündemi belirliyor. Bu da muhalefetin moralini acayip bir biçimde bozuyor. Bu yüzden onu itibarsızlaştırmak ve dolaysıyla söylediklerinin toplumdaki etkilerini kırmak için epey çaba gösteriyorlar. Hatta siyasi nezaket kurallarını aşan bir saldırganlıkla hücum ediyorlar. Aslında bu durum Kılıçdaroğlu’nun doğru yolda olduğunu göstergesi, bununla berber yeterli değil. Meyve olgunlaşmış ama henüz tamimiyle daldan kopacak kıvama gelmiş değil. Değişimin gücü onu isteyenlerin gücü kadardır, o halde toplumu daha fazla hareketlendirmek gerek. Bunun yaparken sadece topluma değil, kendisi “biz de değiştik, değişiyoruz, değişmeliyiz” deme cesaretini gösteriyor.
Yani toplum değişime, değişimin samimiyetine inanmalı, değişmekte olan CHP’nin Türkiye’nin sorunlarını değiştireceğine güven duymalıdır. Çünkü toplumun bir kesiminde, “CHP’nin genel başkanı değişti ama CHP’nin bazı kadroları hala değişime direniyor” algısı hakim. Oysa bu alanda gerekli adımlar atıldıktan sonra geniş halk kitleleri, gerçekten değişmiş olan CHP’nin mevcut iktidarı değiştirip daha iyisini yapacağına kanaat getirecektir.
İşte genel başkanın “ne gerekiyorsa yapılacaktır” dediği en önemli gerekliklerden biri, değişimin bizatihi kendisidir. Hatırlayın, AKP kongresinin en çarpıcı yanı “demokrasinin karıntısının” bile olamamasıydı. Her şey Amerikalılıkların One Men Show “tek adam shovu” dedikleri bir zihniyetle düzenlenmişti. Burada soru şudur; kendisi demokrat olmayanın ülkeye demokrasi getirmesi mümkün mü? Bu kongrede, demokratik hiçbir seçimin ve yarışın olmadığı, AB’den ve Kopenhag Kriterlerinden uzak, milliyetçi ve Ortadoğu’ya göz kırpan söylem, iktidar partisinin gerçek kimliğini daha net ortaya koymayı kolaylaştırmıştı.
YENİ BİR DİL YENİ BİR ANLAYIŞ
Oysa demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla inşa etmek için yeni bir dile yeni bir anlayışa ve yeni bir programa ihtiyaç var. Bunları yapmanın adıdır değişim. Cumhurbaşkanı hem ileri demokrasiden bahsediyor hem de Malazgirt’i referans veriyor. Bu ikisi çelişiktir. O halde burada çağdaş demokrasiyi ve değişimi savunan CHP’ye iş düşüyor.
Peki CHP gerçekten değiştirebilecek mi? Hiç kuşkusuz burada niyet önemli. Değişimle ilgili niyet dile getirildi, bu iyi bir şey. Niyet yapmanın yarısıdır, ama burada önemli olan değişimin diğer yarısı yani yeni başlayacak olan ve yapılacak olandır. Bunun için empati kurmak lazım. İşte helalleşme aynı zamanda empati kurma girişimidir, dememizin nedeni bu. (devam edecek)