Türkiye'nin sorunları ve toplumsal barış
Bu hususta lafı uzatmanın anlamı yok. İktidarın izlediği politikalar toplumu karpuz gibi ortadan yarmış durumda. Her bir parça diğerini ötekileştirerek neredeyse düşmanlaştırma derekesine çıkarmış. Bu ülkenin toplumsal barışı için en büyük tehlikelerden biridir. Çünkü bu durum sosyolojik olarak gelecekte bir takım sosyal patlamalara, kapanması zor derin yaralara ve çalkantılara gebe.
Yönetim Biçimine İtiraz Var
İkinci önemli tehlike de Türkiye’nin yönetim biçimi ile ilgilidir. Diğer bir deyişle anayasal düzen konusunda toplumun ikiye bölünmüş olmasıdır. Bir taraf, mevcut yapıyı savunurken buna karşı çıkanlar ise bunu “tek adam rejimi” olarak kodlamakta ve karşı çıkmaktadır. Oysa anayasalar toplumun temel oydaşma şemsiyeleridir. Seçmenin büyük çoğunluğunun rızasına dayandıkları için toplumu bir arada tutarlar. A partisinin B partisini sevmemesi, benimsememesi ayrı bir durumdur, ülkenin temel yönetim konusu ise çok ayrı bir sorundur. Toplumun yarısı ben böyle yönetilmek istemiyorum, buna rızam yok diyorsa bunu es geçemeyiz bir kenara koyamayız. Bu süreç içerisinde sistemi tıkar, tıkanan sistem topluma büyük sorun olarak geri döner.
Kürt Meselesi Kanamaya Devam Ediyor
Toplumsal barış konusunda yaşadığımız diğer önemli bir sorun da iktidar partisinin Kürt Meselesini yıllarca çözüyormuş gibi yapıp çözmemesi, şimdi de tamamen yokmuş gibi davranmasıdır. Oysa gerçeklere gündüz gözünü kapatan dünyayı sadece kendine karanlık yapar. O gerçek orada durmaya büyümeye devam eder. Nitekim bu sorun bütün çıplaklığıyla orada durmaya ve kanamaya devam ediyor. Türkiye’nin önüne bakıp ilerlemesi için bu sorunu mutlaka çözmesi gerekir.
Alevi Meselesi Çözülmedi
Toplumsal barış konusunda yaşadığımız diğer bir husus da Alevi meselesinde yaşadıklarımızdır. İktidarın uzun yıllar bu konuyu da tıpkı Kürt meselesinde olduğu gibi birtakım çalıştaylarla çözüyormuş gibi yapıp çözmemesi Alevi yurttaşların tepkisine neden oldu.
Ayrıca inanç konusunda, laiklik gereği devletin herkese eşit mesafede durması söz konusu iken bunun hayata geçirilmemesi, hayat tarzına yapılan müdahaleler, eğitimde uygulanan zorunlu din dersleri toplumsal barışa hizmet etmeyen uygulamalar olarak öne çıktı. Hala da çözülmüş değiller. Bu liste uzatılabilir.
Gelir Dağılımı Çok bozuldu
Son olarak gelir dağılımındaki adaletsizlik ve işçi işveren ilişkilerini işveren lehine bastırmak da sorunu sadece halının altına süpürmekten başka işe yaramaz. Orada birken sorunlar daha birikmiş ve çözümü zor biçimde bir gün ortaya çıkar.
Vakit varken önlem almak gerekir, yarın geç olabilir.
Toplumsal Barış
Şimdi bu tespitlerden sonra çözüm önerilerine bakalım: her şeyden önce topluma adata dayatılan bu kutuplaşma bir an önce giderilmeli. Bir kere toplumu kutuplaştıran zehirli siyaset dili behemehâl terkedilmelidir. Buna en başta topluma örnek olması gereken siyasetçiler öncülük etmeli. İşveren çalışan barışı, haklarıyla birlikte sağlanmalıdır. Böylece kesimler arası toplumsal uzlaşı sağlanabilir.
Oyla gelip oyla gitmeyi bu kadar zorlaştıran, bunları sanki hayat memat meselesi imiş gibi topluma sunan, böyle davranan bir yapıdan, politikadan ve zihniyetten sıyrılmak gerekir. Siyaseti bu kadar germek kimseye bir yarar getirmez.
Siyaset insanların huzuru, refahı ve gönenci için yapılmalıdır; kişilerin kişisel hırsı için değil. Eğer durum buysa o zaman sormak lazım: Bu öfkeli ve kibirli dil neden, toplumu bölüp adeta düşman kamplara ayırıyor? Bu topluma yapılacak en büyük kötülüktür. Ayrıca, demokrasilerde toplumun takdirini kazanan iş başına gelir yapmayan gider. Bu döngü demokrasinin gereği olarak böyledir. Aksi antidemokratiktir, hak hukuk ve adaletle bağdaşmayan kör bir tutumdur.
Yönetenlerin Yönetememesi
Yönetim konusunda yaşanan uzlaşmazlık da ciddi bir sorundur. Kim olursa olsun Türkiye gibi büyük bir ülkeyi tek bir kişinin anlayışına, izanına ve keyfiyetine bağlamak doğru değildir. Üstelik bu tek kişiyi sonsuz yetkilerle donatıp hiç sorumluluk yüklememek demokrasinin ruhuyla bağdaşmaz.
Yapılması gereken kuvvetler ayrımına dayanan, özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu bir demokrasiyi bütün kurum ve kuruluşlarıyla ihya etmektir.
Kürt Sorunun Çözümü
Kürt sorununa gelince; bu sorun mutlaka toplumsal uzlaşı ile çözülmelidir. Bu konuda çok yazılıp çizildi. Sorunu çözmek iki safhada mümkün: Evvel emirde psikolojik altyapının oluşturulması gerekir, ikinci safha da somut adımların atılmasıdır.
Meselenin psikolojik altyapısı oluşturulduktan sonra somut adımlar atılmalıdır. Her şeyden önce bu konuda niyet, samimiyet, cesaret, empati önemlidir. Bunlar bu hususta başvuracağımız anahtar kavramalardır.
Eşit Temelde Bir Arada Yaşamak
Bir arada eşit temelde yaşamak için gerekli hukuki altyapıyı oluşturmak ise somut olarak atılması gereken adımların anahtarıdır. Ancak bu anlayışla ve cesur önlemlerle bu sorun çözüme kavuşturularak Türkiye’nin gündeminden çıkarılabilir.
Alevi meselesi ise insan haklarına saygılı, laik, demokratik, sosyal, hukuk devletinin gerekleri doğrultusunda ele alınarak bir sonuca kavuşturulabilir. Öyle ki, herkes kendini bu ülkenin onurlu, özgür ve eşit yurttaşı olarak görmeli. Yüksekova’daki Kürt çocuk genel müdür olmasının önünde hiçbir engel olmadığını bilecek; Tunceli’deki çocuk vali olabileceğine inanacak. Anadillerinde eğitim yapıp inançlarını istedikleri yerde istedikleri biçimde yapabileceğine inanacaklar... Çözüm bu.
Hasılı kelam, temel şemsiye içi demokrasi ile dolu cumhuriyet olmalıdır.
Sonuç şu: Anayasal rejim canlandırılmalı; hukukun üstünlüğü ilkesi hakim kılınmalı; ekonomi güçlendirilmeli; parlamenter özgürlükçü demokrasi bütün kurumlarıyla hayata geçirilmeli; toplumda yaratılan düşmanlıklar ortadan kaldırılmalı; Kürt meselesi toplumsal uzlaşı ile çözülmeli; sadece yurtta değil dünyada da barışa katkı sunulmalıdır.
Bu da toplumsal uzlaşı ile olur ancak. Çünkü Demokratik Hukuk Devleti, tek bir adamın duygu ve düşüncelerine, kişisel emirlerine itaat eden bir yargı mekanizması ile hakkı, hukuku, demokrasiyi ihya edemez. Demokrasi onu sadece kendileri için isteyenler tarafından kurulamaz.
Hukuk Devleti, temel insan hak ve özgürlüklerini göz ardı ederek kurulamaz. Demokratik bir cumhuriyet, tek bir dinin, mezhebin, ırkın, milletin, inancın emrinde, sadece onlar için kurulamaz. Gerçek bir demokrasi, insanlığın bazı kesimlerini düşman görerek, ya da dışlayarak kurulamaz. Toplumsal uzlaşı ve barışla kurulur.