Korkularınız sizden korksun (4)
Sevgili okur; doğrusu iki hafta süreceğini sandığım ancak yazdıkça konunun doğurganlığından dolayı üçüncü haftaya eriştiğim ve fakat paylaşmazsam olmaz diyerek bir hafta daha eklediğim korku üzerine yazımızın son bölümüne geldik.
Bu hafta sizinle korkuyu yenmemizle ilgili bir yöntem ve ayrıca odaklanmanın önemine dair bir anekdot paylaşacağım.
* * *
Korkularınızı Yakın
2005 yılında, doktorların kendisine sadece 15 ay ömür biçtiği fakat verdiği mücadele ile dünyaya örnek olan, bütün kanser hastalarına cesaret ve direnme gücü aşılayan ve kendini bu rahatsızlıkla mücadeleye adayan Heather Von St. James’in korkularımızdan kurtulmamıza yönelik bir yöntemini paylaşacağım.
Heather’a, daha kızı üç aylıkken, kanser teşhisi kondu. Heather birden fazla ameliyat, radyasyon ve kemoterapi gördü. On iki ay sonra kanseri yendi. Ancak Heather kanserin nüksetme ve kızının annesiz büyüme ihtimalini düşündükçe üzülüyor bunun gerçekleşmesinden korkuyordu.
Korkularını bir kağıda yazdı. Sonra dışarı çıktı, ateş yaktı ve kâğıdı ateşin içine attı. Bu hareketi, kontrol edemediği şeyleri bırakmasına ve her günü dolu dolu yaşamasına yardımcı oldu.
Siz de hayatınızın kontrolden çıktığını hissettiğinizde, bir kâğıt çıkarın ve ortasından yatay bir çizgi çizin. Üstteki bölüme “Neyi kontrol edemiyorum?” alt bölüme de “Neyi kontrol edebilirim?” diye birer başlık atın. Üst kısmı doldururken, gerçekten sizin dışınızda gelişen, kontrol edemediğiniz ve edemeyeceğiniz şeyleri yazın. Ancak neye odaklandığınızı, bir şeylerin sizin için ne anlama geldiğini ve nasıl davrandığınızı kontrol edebileceğinizi de alt kısma ekleyin. Hâkim olabileceğiniz ve olamayacaklarınızı listeledikten sonra, kontrol edemediğiniz üst kısmı yırtın, küçük parçalara ayırın veya dışarı çıkın ve o kâğıdı ateşte yakın. Sadece korkularınızın yanmasını izleyin.
Bilinçaltımız gerçekle gerçek olmayanı birbirinden ayıramaz.
Bu yakma bilincinizin korkuyla doldurduğunuz kısmını temize çekecektir.
Çünkü bilinçaltınız için söz konusu yanan şey bir kâğıt değil, hâkim olamadığınız durumlar ve ürettiğiniz korkularınızdır.
* * *
Neye odaklanırsanız onu var edersiniz
Herhalde yazdığım metinler arasında en sık tekrar ettiğim cümlelerimden bir tanesi “neye odaklanırsanız onu var edersiniz”dir. Aslında bunu ben söylemiyorum, hayat söylüyor.
Başarısız birçok insana kulak verdiğimde, her şeyi yaptıklarını fakat yine de kaybettiklerini söylediklerinde, aslında mağlup olmaya o denli odaklı olduklarını kendilerine gösterdiğimde yüzlerindeki şaşkınlığı görmenizi isterim. Korkmadığını, cesaretli olduğunu dile getiren birçok kimse var ki aslında onlara bu sözleri söyletenin de içlerindeki korku olduğu aşikârdır. Çünkü bilinçleri farkında olmadan korkmaya yoğunlaşmaktadır.
Sizinle, odaklanmanın önemine dair okuduklarım arasında beğendiğim bir hikâyeyi paylaşacağım.
Ömrünü türlü maceralarla geçirmiş, kimi zaman kuralları, kimi zaman yasaları sezdirmeden delip geçmiş, ileri yaşına rağmen zihni hep delikanlı kalmış bir adam, bisikletiyle iki ülke arasında gidip gelen bir yolculuk halindeymiş.
Gümrükten geçtiği sırada, selesindeki büyükçe torbaya gözü ilişen görevliyle, içinde kum olduğunu söylese de görevli açmasını söylemiş.
Açmış. Gerçekten de torbanın içinde kum varmış.
Birkaç gün sonra yine dönüş yolunda yavaş yavaş yaklaşmış sınır kapısına. Selesindeki torbayı gören bir başka görevli de torbayı açmasını söylemiş. Açmış. İçinden yine kum çıkmış! Bir hafta sonra dönüş yolunda; kulağında kulaklığı, dinlediği müziğin sakinliğiyle yavaş yavaş yaklaşmış sınır kapısına. Gümrük memurları, bisiklet süren bu adamdaki adını koyamadıkları ilginçliği kendi aralarında konuştuklarından olsa gerek, o saatte görevli bulunan kişi, seledeki torbayı kendisinin değil, bizzat emniyetin görmesini istemiş ve haber vermiş. Gelip bakmışlar ancak sonuç değişmemiş, gümrükteki bu ilginç hikâye kumdan öteye geçmemiş.
Memurlarda şüphe iyice artmış. Nasılsa bir daha geçecek, bekleyelim bakalım demişler… Birkaç gün sonra bisikletli adam yine belirmiş. Telsizle genel bir duyuru geçilmiş. O an dinlenmede olanlar dahi bisikletlinin etrafında toplaşmış. O an geçmekte olan araçların içinde bulunan insanlar, sadece birkaç saniyesine tanık oldukları bu aramada dahi zihinlerinde onlarca soru belirmiş. Köpeğin koklaması, termal kamera görüntüleri, kum için tahliller vs. Yok! Hiçbir şey bulamışlar.
Bisikletli adam sakince geliyor görevlilerin, termal kameranın, tahlillerin, eğitimli köpeklerin içinden sanki görünmez bir özelliği varmışçasına iz bırakmadan geçiyor.
Kumda bir şey var da görevliler bulamıyorsa adam oldukça başarılı bir suçlu. Adamın bu konumda olması görevlilerin de beceriksizliği anlamına geldiğinden gümrükte sessiz fakat sürekli yaşanan bir telaş da söz konusu.
Yıllar sonra… Artık emekli olan ancak o gün gümrükte bu işe en fazla kafa yoran görevlilerden biri şehrin merkezinde gördüğü kişinin bisikletli adam olduğunu fark ediyor.
Yavaşça yaklaşıyor yanına, merhaba deyip, bir soru sormak istediğini belirtiyor.
Buyurun, diyor eski namıyla bisikletli adam.
Emekli memur, eskiden gümrükte görevli olduğunu ve kendisinin sıkça sınırdan geçişlerini hatırlatarak söze gülümseyerek şöyle devam ediyor;
“Artık herhangi bir yaptırım gücüm yok. Bir suç işlemiş dahi olsanız zaman aşımı söz konusu. İhbarda da bulunamam. Ancak bir hususu merak ediyorum; lütfen söyleyin, taşıdığınız torbadaki kumda ne vardı, ne kaçırıyordunuz?
Emekli memuru sakince dinleyen adam da gülümseyerek “Bisiklet” diyor.
Evet, sevgili okur, sizin de gördüğünüz gibi zihnimiz neye odaklanırsa, enerji nerede yoğunlaşırsa yaratım orada başlar. Memurların görevi öncelikle güveni sağlamak olduğundan, hemen her şeye şüphe ile yaklaştılar. Ancak enerjilerini kuma yoğunlaştırdılar.
Kum, bisiklet kaçakçılığı yapan adam için sadece bir oyalama taktiğiydi.
Bu hikâye gerçekten yaşandı mı bilinmez…
Ancak günümüzde sorgu ve sorgulamalar oldukça derinleştirildiği için böyle bir hatıranın gerçekleşme olasılığı neredeyse imkânsız.
Korkularımız da odaklarımızla oluşurlar.
Neye yoğunlaşır, neleri fazla düşünürsek orada yaratım gerçekleşir.
Eğer bakış açımızı değiştirirsek, aynı resme farklı açılardan bakma yetimizi geliştirirsek düşüncelerimizle birlikte konuları ele alışlarımızın ve değerlendirmelerimizin de geliştiğini görecek, böylece korkuların oluşumunun da önüne geçebileceksiniz.
Korku üzerine kaleme aldığım dört seriden oluşan yazımızın sonunu, 16. yüzyılda yaşamış, oyunları dünyanın hemen her yerinde bugün dahi büyük organizasyonlarla sahnelenmekte olan İngiliz şair ve oyun yazarı William Shakespeare’e bırakalım.
“İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.
William Shakespeare