Sürgünün zümrüdü ankası yok artık: Büyük bir acı, büyük bir kayıp
Büyük, çok büyük bir çınar daha devrildi. Bir dağ daha yıkıldı. Dünyaca ünlü bir bilim adamı olan Prof. Dr. Nadir Nadirov (Nadirè Keremè Heci Nadir) 89 yaşında yaşama gözlerini yumdu. O bu denilenleri fazlasıyla haklı çıkaracak bir çalışmaya ve üne sahipti.
Ölüm Öleydin..
Nadir Nadirov, yeri doldurulamaz emsalsiz bir insandı. Dünyanın yetiştirdiği kendi alanındaki büyük bilim adamıydı. Aynı zamanda büyük bir liderdi. Kazakistan Kürtleri, kelebeklerin ışığa yönelmesi gibi yönleri hep ona doğruydu, onun etrafında bir çember gibi toplanmışlardı, o da ruhu ve canıyla onlarla birlikteydi.
Hiç unutmam Kazakistan’daki bir yemekte Prof. Dr. Knyaz İbrahim ona dair şöyle demişti konuşmasında: “Nadirov bir dağdır, kimse dağı görmezden gelemez. O bir güneştir, kimse güneşi kapatamaz. Ona gözünü kapatan sadece dünyayı kendine gece yapar.” Ne büyük bir teveccüh. Ne yerinde bir betimleme. İnsan onları dinlerken insanlığının farkına varıyor.
Nadirov, büyük Sürgünlere, çetin koşullara dayanarak bugüne gelmişti. Onca badireye rağmen bir Zümrüt’ü Anka gibi küllerinden kendini yeniden yaratmayı başarabilen nadir insanlardan biriydi. Herkes onu biliyor, herkes ona bakıyordu. Sadece Kürtler için değil bütün Orta Asya halkları için bir idoldü...
Kazakistan’da bir pazarda Kürtçe konuşan bazı gençler görmüş yanlarına giderek sohbet ettikten sonra sormuştum: “Nadir Nadirov’u tanıyor muşunuz?” diye. Cevap çok çarpıcıydı: “Nasıl tanımayız. Biz onun halkındanız” demişlerdi.
Evet aynen öyle, Kazakistan’da, Rusya’da, Asya’da “Biz Nadirov’un kavmindeniz” diye kendilerini tanıtırdı insanlar. Öyle bir adamdı o; hepsine kol kanat germiş büyük bir çınar gibiydi. Çınarın gövdesi bütün Kazakistan’ı, dalları bütün Asya’yı, meyveleri bütün dünyayı sarmıştı...
Nadirov’un Kavmi Öksüz Kaldı
Ne ki şimdi o kavmi Orta Asya steplerinde öksüz kaldı. Levra ölümün yaşa başa saygısı yoktur... Ünü, şaheser yaratanı, yaratıcı olanı da dinlemiyor. Geldi miydi alıp götürüyor işte, şimdi Keké Nadiri bizden alıp götürdüğü gibi… Üzgünüz, çok üzgünüz. Acımız büyük. Bir büyük dağ yıkıldı. Başı yüce bir dağ. Emsalsiz bir şahsiyet. Ölüm işe … Ne diyebilirim ki… İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenmiş ölüm cezasına mahkumdur. Bazılarının kaybının yarattığı uçurum diğerlerinden çok derindir. Tıpkı Apè Nadir’inki gibi.
Nadir Nadirov’un müthiş bir yaşamı vardı. Son zamanlarda bu müthiş yaşamın romanını yazıyordum. Fakat o bunu göremeden gitti. Oğlu Dr. Bari’ye dediğim gibi o kitabı bitireceğim, bittikten sonra alıp Kazakistan’daki mezarına gideceğim. “Bak Apé Nadir sözümde durdum, kitabı bitirdim” diyerek bir gül ile birlikte kitabını mezarına bırakacağım.
Ağla Yurdum Ağla Sürgünün
Zümrüdü Anka’sı Yok Artık!
Nadirov bir sürgündü. 1917 Rus devriminden sonra aile yaşanan olaylara dayanamayıp Kafkaslardan göç edip Van’a geliyor. Van Gürpınar’ın Hevşesork köyünde iken Bırukilerin Beşki Kabilesi ileri geleni olan babası Keremé Heci Nadir, Şeyh Said İsyanı sonrası amcası Zeynel ile birlikte tutuklanıp 1926’da İzmir’e sürgüne gönderiliyor.
Kerem ile Zeynel sürgündeyken aile “yağmurdan kaçarken doluya tutulduk” diyerek tekrar geri göç edip Aras nehrini geçiyor, gelip Nahçivan havalisinde Kikaç diye bir köy kuruyor. Baba kerem sürgünden dönüyor ki ailesi yerinde yok. Aylarca ailesini arıyor, izlerini sürüyor gelip onları buluyor. Nadir 1932 yılın ocak ayında Kikaç’ta doğuyor. Birkaç yıl sonra 1936 yılında babası genç yaşta bu acılara dayanamayarak burada vefat ediyor.
Babasının vefatından bir yıl sonra, 1937 yılında, bir gece ansızın, Stalin onları kara trenlerle Uzak Asya steplerine sürüyor. “Hazırlanın 24 saat içinde gidiyorsunuz” diyorlar onlara. Neden, niçin, nereye? Kimse bilmiyor. Kara trenlerin derme çatma yük vagonlarına dolduruyorlar onları, kar kış demeden aç biilaç günlerce yol gidiyorlar. Yolda gidenlerin yarısı ölüyor. Ölenler vagonlardan atılıyor..
Sürgünden bir yıl sonra 1938 yılında bu kez KGB köylerini basıyor. Abisi Evdille, eniştesi Hemid de dahil tam kırk erkeği alıp götürüyor. Götürenleri bir daha kimse görmüyor. Biri abisi, biri eniştesi diğerleri de hısım akraba.
5 yaşında iken ailesi ile birlikte sürülen, 6 yaşında abisi gözlerinin önünde alınıp ölüme götürülen çocuk Nadir sürgüncülere inat yaşıyor. İşte o çocuk gelip dünya çapında bir bilim insanı oluyor. Onu sürenler, onlara zulmedenler de dahil herkesin dünyasını aydınlatıyor
Kazaklar onu Kazakistan’ın has evladı olarak görüyor. Çünkü o Kazakistan’ın topraklarını petrol ve gaz ile zenginleştiren adamdı. Büyük bir alimdi, buluşları dünyaca kabul gördü, halkının özgürlüğü için ömrünün son demine kadar mücadele eden bir yurtseverdi.
İşte şimdi kendini kendi küllerinden yaratan sürgünün o zümrüdü anka’sı yok artık. Yüreğimiz yandı.
Sadece benim mi. Bütün Kazakistan halkları ağlıyor şimdi onun için. Kazakistan ve eski Sovyetler Birliği halkları. Herkes yasta. Petrolün ve Gazanın Maraşalı yok artık. Ona Petrol ve Gaz Bilimin Maraşalı diyorlardı. Kürtlerin Lomonosof’u diyorlardı. Lomonosof Ruslar için Einstein gibi bir adamdır. Nadirov’u onunla eş tutuyorlardı.
Kürt halkı büyük bir bilgeyi, bugüne değin Orta Asya’da yetişmiş en büyük öncüsünü, liderini kaybetti. Halkı Ona Asya’daki sütunumuz diyordu, sütün yıkıldı maalesef. Dünya bilimi büyük bir dâhiyi kaybetti. Binlerce eser, yüzlerce buluşun sahibiydi.
Sed korayi, Mixabil, sed mixabil. Ne diyeceğimi ne yazacağımı, duygularımı nasıl ifade edeceğimi nasıl dile getireceğimi ilk kez bilemiyorum.
Tesellimiz şu: Ölümsüz insan yok ama ölümsüz eser vardır. O eserleriyle ölümsüzleşti.
Anlamlı Bir Yaşam
Dostlarım, bana göre iki anlamlı yaşam vardır bu darı dünyada: Ya yazılamaya değer şeyler yaşayacaksın ki buna mangal gibi yürek gerek ya da okunmaya değer şeyler yazmalı insan. Nadir Nadirov ikisini de başaran nadir insanlardandı. Hem yazılmaya değer destansı bir yaşamı vardı hem de dünyayı aydınlatan okunmaya değer eserler bıraktı. İşte ben de bu yüzden onun derslerle dolu bu görkemli yaşamını yazmaya karar vermiştim.
Yangınların içenden yürüyerek gelmişti. Kendi küllerinden kendini yeniden yaratan, destansı ve görkemli bir hayat yaşamıştı. Sürgün, vurgun; göç kaç, açlık perişanlık ve sonunda dirilişle taçlanan bir ömürdü onunki. Bu yanıyla, dünyadaki zulme meydan okudu.
Onunla her konuştuğumda daha da zenginleşiyordum. Şimdi neden daha çok konuşmadım diye çok hayıflanıyorum. Ama iş işten geçti artık, şimdi ne gelir elden? En son karar vermiştim, biraz iyileşsin her konuşmamızı kayda alacağım diyordum, olmadı. Hain felek artarda darbelerini vurdu bu sene.
Yetmedi mi Felek Bırak Yakamızı
Önce Yuri Nebiyev, ardından Knyaz İbrahim Mirzoyev, daha onun mezarındaki toprak kurumadan şimdi de bu acı haber. Ölüm evin yıkıla.Kürt halkının bu sene peş peşe üç değerini yitirmesi çok ağır oldu. O yüzden diyorum: Yetmedi mi hain felek bırak yakamızı.
Kürt halkı, bilim camiası uzun bir süredir bu kayıplardan dolayı yasta. Ben de sanki babamı kaybetmiş gibiyim. Sanki bir anda kimsesiz yetim kalmış gibi.
Ne diyebilirim. Kazakistan’dan bir acı bir buğu yükseldi, yüreklerimizi yaktı.
Giden Gitti Ne Gelir Elden?
Nadirov, 90 yaşına merdiven dayadığı halde dimdik ayaktaydı. Ne ki son zamanlarda ciğerleri zayıflamış, kalbi sorun çıkarıyordu. Ölmeden bir hafta on gün önceydi. Hastanende yatıyordu. Narin’le konuştuğumda, “Mamoste sen babayı ara, senin sesin ona iyi gelir, moral bulur” deyince telefona sarıldım.
Telefon bir iki kez çalınca açtı. Sanırım oksijen veriyorlardı. Şöyle dedi. “Telefona baktım ki sen arıyorsun, dedim ki kendi kendime bu telefonu açmalısın Nadir. Ahmedé bira arıyor, o yüzden açmamazlık edemezdim.” O an ağlamak geldi içimden. “Seni daha fazla yormayayım Apo, iyileştikten sonra uzun uzun konuşuruz” deyince, dedi ki “seninle konuşunca yorulmuyorum, tasa etme”
Onun her konuşması bana büyük bir yük, yeni bir sorumluluk yüklüyordu.
O telefonu kapattıktan sonra kendi kendime dedim ki bundan sonra bütün konuşmalarımızı kayda alacağım. Şimdi ne kadar hayıflanıyorum, fakat giden gitti ne gelir elden.
Kılıçla Kalemin Şafağında Bir Adam
Belki elimden gelen ona dair yazdığım romanı bir an önce bitirmek olacak… Kalem ile Kılıç’ın romanını. Bu romanda kalemi Nadirov, kılıcı Mele Mustafa temsil ediyor.
Onun bilimine saygıyı, onun yaşamına selam durmayı ve onu hiç unutmamayı, unutturmamayı belki böyle başarabilirim.
Ölümün elinden bir şeyler kurtararak...!.
Levra o yaptıklarıyla ölümün elinden çok şey kurtarmıştı.
Aşağıda eserlerini ve ödüllerini sayınca bana hak vereceksiniz siz de..
Bazı Çalışmaları ve Bazı Ödülleri.
“Kazakistan Petrolü ve Doğal Gazı” isimli kitabı ile1996 yılında “yılın en iyi kitabı” ödülünü aldı. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nur Sultan Nazarbayev’in danışmanlığını da yapan Nadirov, 2004 yılında Fransa Altın Madalyalar Komitesi tarafından “bilim mareşali” olarak “Napolyon Ödülü ”ne layık görüldü. Ayrıca kendisi bio-kimya alanında yaptığı buluşlardan dolayı ilk mucit diploması alan kişi unvanına sahip. Özellikle petro kimya alanında yaptığı buluşlar bilim dünyasına büyük katkıda bulunmuştur. Su molekülleri ile karışık petrolün arıtılması esnasında elektrik kullanımı ile ilgili son buluşu çok önemlidir. Uluslararası Bilim İnsanları Akademisi Moskova’da düzenlenen bir tören ile Nadir Nadirov’a bununla ilgili ödülünü takdim etti. Bu buluşu, bilim dünyasına yeni bir yön kazandırdı bir çığır açtı.
Bütün bunların yanı sıra Kazakistan’da ve Bağımsız Devletler Topluluğu’nda petro kimya alanındaki buluşları ile getirdiği yeniliklerin tüm dünyada kullanılan önemli adımlar olduğu kabul edilmektedir.
Bilime Dair Diğer Ödülleri
Nadirov Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Devlet Ödülü (1980), Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Devlet İşçi-Emekçi Lenin Ödülü (1982), SSCB Keşif Ödülü (1985), SSCB Petrol Çalışanları Ödülü (1991), 20. Yüzyılın Muhteşem Mühendislik Ödülü (2000) gibi az sayada insana nasip olacak ödüllerin de sahibidir. Ayrıca, 1981 yılında Sovyetlerin Kızıl Emekçiler ödülüne, 1999'da Kazakistan Onur Madalyası'na, 2006'da da Dostki Madalyası'na layık görüldü. 2003 yılında Fransa Ulusal Sanayi Destekleme Altın Madalyası ile şereflendirildi. Aynı organizasyon tarafından 2004 yılında Napolyon Bilim Maraşelliği adındaki ödülü de ona verildi. Kendi danışmalığında 1996 yılında çıkan Petrol ve Gaz Dergisi'nin baş editörlüğünü yapıyordu. 2022 yılının ocak ayanında doksanıncı yaş günü kutlayacaktı, ben de o kutlamaya katılacaktım, ama olmadı, felek onu bizden aldı.
Bazı İcatları
Nadir Nadirov’un daha önce yaptığı bir buluşu araçların petrolün %70’ini değil %100’ünü kullanabilmesi ile ilgilidir. “Rekombinasyon Tekniği” ismini verdiği bu buluşu petrol kullanımında büyük tasarruf elde edilebileceğini göstermiş; bu buluş ile otomobillerin çevreye verdiği zarar da azaltılmıştır. Buluş, hala Kazakistan ve Rusya başta olmak üzere birçok dünya ülkesi tarafından kullanılmaktadır. Ayrıca, Nadirov yer kürenin belli zamanlarda büzülüp açıldığını öne sürerek, yaptığı hesaplamalar ile dünyanın kendini sıktığı belli dönemlerde daha fazla petrol elde edilebileceğini ispatlamıştır.
İşte böyle...
1937 sürgününde karda kışta ölmeyerek hayatta kalan o çocuk, büyüdü, büyük bir bilim insanı oldu, eserleri bugün insanlığı aydınlatmaya devam ediyor.
Acılı bir yaşam. Alman Filozof Frederich Nietzsche’nin dediği gerçekleşmiş onda: “Beni öldürmeyen acı güçlendirir” O da acılardan güçlenerek çıkmıştı. Acı sadece onun acısı değildi elbette. Bütün halkının acısıydı. Kürtlerin yaşamına sızmış, sızdırılmış bir zehir bu.
Ona bu zehri içirenlerin esmesi okunmuyor ama o eserleriyle dünyayı aydınlatmaya devam ediyor.
Güle güle Apé Nadir.
Seni asla unutmayacak ve unutturmayacağız.