Size bir sır vereyim mi?
Kolay mi daha zor, zor mu daha kolay?
Başarılı olmak için, bazı şeyleri yapmak kolay.
Erken kalkmak örneğin…
Her gün on sayfa kitap okumak ya da…
Okurken yudumladığınız kahvenin tadını almak…
Diyete girmek de, köpeğinizi gezdirmek de…
Ve koşmak, saatlerce… Yabancı dil öğrenmek hatta…
Kötü bir alışkanlığı bırakmak, iyi bir davranışı alışkanlığa taşımak…
Hobiniz için düzenli zaman ayırmak… Yeni yerler keşfetmek ve dahası…
Hepsi kolay…
Size bir sır vereyim mi?
Aslında şimdi söyleyecekleri mi yapmamak daha kolay!
Erken kalkmamak örneğin… Hiç kitap okumamak ya da…
Diyeti bozup en sevdiğin pastayı yemek hatta…
Bir hevesle spora başlayıp pes etmek mesela...
Bir dostla kahvenin tadına varmamak…
Teşekkür etmemek kimseye, sevdiğini söylemeyi ertelemek ya da…
“İki türlü acı çekersin.
Biri kısa dönemde disiplin acısı,
diğeri uzun dönemde pişmanlık acısı…”
Jim Rohn
Hani Rusya’da bir deyime dönüşen, Gonçarov’un romanındaki Oblomovluk gibi; yatarak, evden çıkmadan, aynada kendi yüzüyle dahi karşılaşmadan geçirmek tüm zamanlarını…
Bunlar çok daha kolay...
Başarının yolu nereden mi geçer?
İkisinin ortasından…
İnsanın kalbi, yaratıcının iki parmağı arasındadır, derler.
İnsan nereye çevirmek isterse yüzünü, kalbi de o yana döner…
Jim Rohn der ki;
“İki türlü acı çekersin.
Biri kısa dönemde disiplin acısı, diğeri uzun dönemde pişmanlık acısı…”
Kısa dönemdeki disiplin acısı, elbette kendini hissettirir; üzerinizde sadece birkaç kilo ağırlığında hisle acıtır davranışlarınızı. Sonra yavaş yavaş, keyif aldığınız bir sürece dönüşür. Peki, uzun dönemdeki pişmanlığın acısı?..
Tonlarca ağırlıktadır. Değil davranışlarınızdan, içinizden bir an olsun kalkmaz.
Vücudunuz 70 kilo gösterebilir tartılarda. Ama ruhunuz 70 bin kilodan da fazla…
Ne dersiniz; kolay mı daha zor, zor mu daha kolay?
“HAK EDIYORUM,
HAZIRIM” DEYİN
Birçok insanla sohbet ediyorum.
En sık duyduğum sözlerden biri ne biliyor musunuz?
“İhtiyacım var!”
“Para kazanmaya ihtiyacım var.”
“Kariyer edinmeye…”
“Araba almaya…”
“Tatile çıkmaya…”
Böyle düşünenlere kötü bir haberim var:
Hayat, doğrudan bizim ihtiyaçlarımıza göre çalışmıyor! Durmaksızın ihtiyacım var hissiyle yaşarsanız, bilinçaltınızda yoksunluk yaratırsınız. Oysa yaşam, olmak/var olmak üzerinedir!
Hayat, hak etme yasasına göre çalışır. Dünya, ne ihtimaller üzerine döner ne de birilerinin hatırına… Evren, oluş yasasına göre işler. Bir kimsenin yabancı dil bilmesinin ne kadar faydalı olduğunu hepimiz kabul ederiz, öyle değil mi? Peki, 2 yaşındaki bir çocuğa, yabancı dil öğretmeye kalkışır mıyız?
Zamanları, cümle yapılarını?.. Hayır.
Çünkü bir gün buna ihtiyaç duyacağını bilsek de henüz hazır olmadığını biliriz.
Ama ne zaman ki kendi dilinde okuma yazma öğrenir, kendini ifade edebilir, o zaman o çocuğa yabancı dil öğrenmesinin vakti geldi denilebilir. Çünkü hayat, hazır olanlara kendini verir.
İhtiyaç duyduğunuz şey için durmaksızın “İstiyorum” demeyin. Ayağa kalkın ve
“Hak ediyorum, bunun için hazırım” deyin.
Siz adım attığınızda, hak ettiğiniz o şey de size doğru yola çıkacaktır.
Oluş yasasını hatırlayın.
Bir şey olmak istiyorsanız, o şeyin yasalarına uymak zorundasınız.
Bunun için de bir hedefiniz, planınız ve yol haritanız olmalı.
Çünkü hiçbir varış tesadüf değildir.
* * *
Sevgili okur, şüphe yok ki yenilikler, yeni bilgiler, keşifler insanlık için oldukça önemli ve değerlidir. Ancak kimi zaman hatırlamaya da ihtiyacımız var. Bu haftaki köşemde “Size Bir Sır Vereyim mi?” kitabımdan iki yazıyı paylaştım. Bazılarınız için yeni, bazılarınız için de bir hatırlatma olsun istedim…