AKP'nin bozulan 'büyüsü' ve iktidara yürümenin yolu
İçerde yaşanan büyük ekonomik sıkıntılar, mafyozi ilişkiler, dışarda sürüklenmekte olduğumuz savaş bataklığı iyi yönetilemediğimizin en belirgin göstergeleridir. AKP, iktidarda kaldığı her an hem ülkeye hem de kendisine büyük zarar veriyor. Bunu sadece biz söylemiyoruz, realite söylüyor. Yanısıra uzun yıllar AKP’de genel başkanlık, başbakanlık, meclis başkanlığı, önemli bakanlıklar yapmış, bugün artık yolun sonuna gelindiğini ileri sürenler de söylüyor.
AKP’nın uzun bir süre üst üste seçim alması; alternatifi yok, daha uzun yıllar gitmez algısnın “büyülü bir biçimde” yerleşmesine neden olmuştu. Ancak İstanbul seçimleri başta olmak üzere son yerel seçim bu büyüyü bozdu. Alternatifsizliğin bir masal olduğu, sadece uydurulmuş bir hayal olduğu ortaya çıktı ve artık toplumun kahir ekseriyeti iktidarın değişiceği beklentisine girdi.
ÖMRÜNÜ BASKIYA DAYANARAK
UZATMAYA ÇALIŞIYOR
Yönetenlerin yönetemediği, yönetilenlerin de yönetilemediği yerde kaos doğar; bu durumda ya iktidar gider ya da bunu perdelemek için baskı, sindirme, korkuyu devreye sokar; böylece hak, hukuk, adlet yerlerde sürünür; rızaya dayanan demokratik yönetme meşruiyeti giderek şiddet ve baskıyla yer değiştirmeye başlar. Bu yaklaşımlarla iktidar(lar) ömrünü bir miktar uzatabilir ama halkın rızası yerine baskı ve hukuksuzlukta meşruiyet arama anlayışı kaçınılmaz sonu engelleyemez. Yaşadığımız durum budur.
Tek adam rejimine duyulan tepkiler giderek artıyor, toplum olan biteni şimdilik sessizce not ediyor. Yaşanan siyasi, ekonomik, sosyal ve diplomatik başarısızlıklar bu gelişmenin temel belirleyenidir. Son günlerde mafyanın siyasetle nasıl iç içe geçtiği, siyasetin nasıl kirlendiği bütün toplumun gözlerinin önüne cereyan ederek ortaya saçılmış durumda. Daha da beteri bu noktada savcıların susması, iç işleri bakanın istifa etmemesi, eski başbakanın bir şey olmamış gibi davranması ve eski içişleri bakanı dahil olmak üzere kimse hakkında bir soruşturma açılmaması kovuşturma yapılmamasıdır. Bu durum kamuoyu vicdanını derinden yaralıyor.
KATI MERKEZİYETÇİLİK
SORUN BİRİKTİRİYOR
Güya ademi merkeziyetçi bir yapıya geçilecek ve sorunlar bulunduğu yerde hızla çözülecekti. Bunun yerine ne oldu dersiniz? Merkeziyetçilik oldu. Sorunlar ise çözülmedi, dağ gibi birikti, büyüdü.
Çünkü bugünkü sisteme hâkim olan katı merkeziyetçi brokratik yönetim anlayışı sonucu, bütün sorunlar sarayda tespit ediliyor, bütün çözümler sarayda üretiliyor, bütün kaynaklar sarayda toplanıp dağıtılıyor. Merkeziyetçiğin ana noktası haline gelen Saray artık sorunların üstesinden gelemiyor. Dünya bu anlayışı bırakalı haylı zaman oldu, biz ise bir kişinin isteğine bağlı olarak bunu yeniden tesis ettik. Sistem, sorunları çömek yerine kendisi çözülmesi gereken bir sorun haline gelmiş durumda.
HALKIN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU TEK
KİŞİLİK YÖNETİM İSTEMİYOR
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bekleneni vermedi, aksine ülkeyi geri götürdü. Bunun ucube bir sistem olduğu, dünyada karşılığının olmadığı, fren ve denge sisteminden yoksun oluğu, kuvvetler ayrımını ortadan kaldırdığı, kişeye mahsus oluşturulduğu tartışmaları kısa sürede haklılık kazandı. Buna karşı savunu yapanlar ise bu yönetim biçiminin Türkiye’yi uçuracağını ileri sürüyorlardı, ne oldu? Sonuç ortada: Türkiye uçmadı, çakıldı; her alanda irtifa kaybediyor.
Mevcut gidişata rıza gösteremeyeneler, anti demokratik uygulamalar ve mahkemeler bir sopa gibi kullanılark sindirilmeye çalışılıyor. Aydınlar, siyasetçiler, yazarlar, düşünürler, gazeteciler hapishanelerde. Halkın iradesi hiçe sayılarak birçok belediyeye kayyum atandı. Baskılar ve anti demokratik uygulamalar dayanılmaz boyutlara ulaştı.
Bir yandan bunlar olurken öte yandan, partizanlık, kayırma (nepotizm), siyasi kirlilik, köşe dönme (korropsi) önlenemiyor. Mafya siyaset ilişkisi hiç olmadığı kadar artmış görünüyor. Oy uğruna yaratılan bölünme ve derin kutuplaşmalardan topluma gına geldi, 19 yıllık AKP yönetiminden duyulan bıkkınlık zirveye ulaştı.
SURİYE BATAKLIĞI VE
BAŞARISIZ DIŞ POLİTİKA
Suriye bataklığına savaş naraları ile girildi, ne oldu? İdlib’de, Libya’da bizimle ilgilisi olamayan bir savaşın içine çekildi. Nusra’ya silah gönderildiği iddiası ortalığı sarsmış durumda. Savunma ve iç işleri bakanı sürekli öldürdükleri adam sayısı ile durumu kotarmaya çalıştıklarını sanıyorlar. Buna rağmen maalesef her gün birçok şehit haberi geliyor. Bu gidişat düzeltileceğine iç politikada hamasetle kullanılmaya çalışılıyor. Türkiye bu konularda tek başına kaldı, adeta dünyadan tecrit oldu. Buna bile “değerli yalnızlık” diyerek hem kendilerini hem toplumu kandırmaya çalışıyorlar.
Rusya ile gerilimli, inişli çıkışlı ilişkiler sürüyor, buna karşın Yeni Avrasyacılık tehdit olarak batıya karşı kullanılıyor. Dün Ergenekoncu diyerek içeri attıklarının misyona bugün kendisi soyunmuş bir iktidarla karşıkarşıyayız. Tek müttefikleri dün ayağımın altına aldım dediği milliyetçilik ve onu savunan ultra milliyetçiler ile daha önce ergenekoncu diye hapse tıktığı Doğu Perinçek kaldı.
ABD ile bir düzen tutturulamadığı gibi, AB tamamen rafa kaldırılmış durumda. İran ile gerilim sürüyor. Suriyede sonu belirsiz can ve mal kayıplarına neden olan ve bizim olmayan bir savaşın içine itildik. Krize rağmen kişisel hırs ve duygularla s400 lerin alınması Türkiye’yi ekonomik ve siyasi olarak zora soktu. 1,5 milyarını ödediği F 35 projesinden çıkarıldı Türkiye. Doğu Akdeniz’de yalnızlaştık, tecrit edildik. Üstüne üstlük bütün bu başarısızlıklar başarı olarak lanse edilmeye çalışılıyor.
SOSYO EKONOMİK YAPI BOZULDU
SOSYAL DENGE SARSILDI
Ekonomi kriz içinde, gelir dağılımındaki bozulma had safhada, işsizlik dayanılmaz boyutlarda. Esnafın kepenk kapatması, üretimin durma noktasına gelmesi, inşaat ve emlak sektörünün çökmesi, faiz ve dövizde bir türlü istikrarın sağlanamaması, enflasyonun, zamların ve vergilerin habire artması yoksulluğu daha da artırdı.
Nüfusun yarıya yakını yoksulluk sınırında onun da yarısı neredeyse açlık sınırında geziniyor. Pandemi doğru yönetilmedi. Aşı zamanında bulunmadı, maske dağıtılamadı. Burada maske dağıtamayanlar her ne hikmetse Venezüella’ya maske götürdüğünü iddia ediyorlar. Kutuplaşma, otoriterleşme at başı gidiyor; siyasi bölünmüşlük artıyor, din siyasallaştı, göç ve kaç hareketleri ile kentlerin altı üstüne geldi.
Suç oranları, kadın cinayetleri, tecavüzler her geçen gün artıyor. Adalet arayanalar mafyozi ilişkilerle ortaya çıkyor, kimi mafya artıklarının suç teşkil eden söylemleri görmezden gelinerek adeta teşvik ediliyor. İktidar partisi, eline geçirdiği devlet gücünü toplumun refahı ve huzuru için kullanacağına kendi iktidarını sürdürmek için kullanıyor.
MUHALEFETİ BÖLMEK İÇİN
TUZAKLAR KURULUYOR
CHP yanlızlaştırılmaya, HDP ise kriminalize edilerek meşru siyasi alanın dışına sürülmeye çalışılıyor. PKK üzerinden yıllardır HDP’ye yaptıklarının benzerini, bugün HDP üzerinden CHP’ye uygulanıyor. Bütün bunlara bakınca Erdoğanın bir seçime gitmek zorunda olduğu düşünülebilir. Ancak bu koşullarda bile iktidara şu ya da bu şekilde halkın gittikçe yoksullaşmasına rağmen iktidarını yasaklar ve baskılarla sürdürmeye çalışacaktır.
İktidar, kendine uygun bir ortam oluşturduktan sonra ancak seçime gidebilir diye düşünüyorum. Bunun için de olağan dışı bir şey olması lazım, olmazsa da kendisi yaratacaktır. Suriye meslesini bu minvalde düşünmek yersiz olmayacaktır. Bir kere ekonomideki negatif algıyı değiştiren, dış politikadaki başarısızlıklarını örtecek, onları kendince kahramlığa çevirecek ve bunun propogandası ile toplumu yönlendirecek bir şey olmalı.. Yetmez, muhalefeti de birbirine düşürecek, özellikle de CHP’yi yanlızlaştıracak bir strateji peşindeler.
MUHALEFET
NE YAPMALI?
Yukarıda sayılan faktörlere bakılırsa CHP bugün her zamankinden daha çok iktidara yakındır. İktidara yürümek, güçlü bir parlementer demokratik sisteme dönmek, başta CHP olmak üzere, muhlafetin maharetine bağlı. Öncelikle muhalefet, kendisini bölmek için hazırlanacak tuzaklara düşmemeli. Sayın Kılıçdaroğlun’un yerel seçimlerde bu konuda yürüttüğü başarılı çalışmaları burada da kesintisiz sürmelidir.
CHP iktidarın tuzaklarını boşa çıkarmakla birlikte iki şeyi daha başarmak zorunda: 1) Referandumda başlattığı, yerel seçimde sürdürüdüğü, 23 Haziran İstanbul seçimlerinde zirveye ulaştırdığı partiler arsı iş birliğini mutlaka sürdürmeli. 2) AKP ve MHP’den alınmış büyükşehirler başta olmak üzere belediyelerde mutlakla başarı sağlanmalı.
Unutmayalım AKP yerelden genel iktidara gelirken CHP yereldeyken iktidardan düşmüştü. Yiğit düştüğü yerde kalkar. Koşullar hiçbir zaman olmadığı kadar uygun. CHP bu koşullarda artık iktidara yürümelidir.